Bir ekonomik program yalnızca teknik koşulların yeterliliğiyle başarılı olamaz. Başka etmenlerin de devrede olması gerekir. Mesela uygun bir programın bilgili ve deneyimli bir teknik takım tarafından uygulaması çok önemli olsa da, yeterli olmayabilir. Bunların ötesinde gerekler vardır.
Öncelikle iktidarda bulunanların irade göstermesi gerekir. İkide bir kaytarıcı tavırlar saygınlığı ve güveni sarsar. Telekom krizi bunun belirgin bir örneğiydi. Diyelim ki, hükümet canla başla işe sarıldı, hiç ödün vermeden programı uyguluyor. Program doğru, uygulayan sorumlu da yine uluslararası çapta deneyimli biri. Yeter mi? Elbette hayır.
Çünkü, ülkede çeşitli toplumsal kesimlerin böylesi bir programa ittifakla uyum sağlaması, hatta destek vermesi gerekir. İşçi, işveren, çiftçi, memur alenen desteklemezse maya tutmaz. Yahut da sürekli tekler. Unutmayalım, İsrail'de muhalefetteki partiler bile ileride aynı politikayı sürdüreceklerine söz verdiklerinden program başarı sağlamıştı.
Öte yandan; dış konjonktürün uygun olması ihracat için önemli olabilir. Dış destek de ekonominin toparlanmasını çabuklaştırabilir. Ancak bunlar da başarı için yetmeyebilir. Mesela 1998 Rusya krizi patladığında dış konjontür uygundu. üstelik IMF de bol kepçe bir borç vermişti. Ama yine de sökmedi. Rusya çöktü. Demek ki, bunlar da tek başına yeterli değil.
Bir ekonomik programın başarısını sağlayan en önemli etmen belki de siyasal istikrar! Mali krizler siyasal istikrarı bozsa da, siyasal istikrar sağlanmadan da ekonomide sonuç alınamıyor. Kısacası yumurta - tavuk gibi bir şey.
Yurtdışında da buna çok önem veriliyor ve gelişmekte olan ülkeler için istikrar (stability) endeksleri geliştiriliyor. Geçenlerde Lehman Brothers ve Euroasia Grup'un hazırladığı bir endeksi The Economist dergisi yayımlamıştı. Bu tabloda Arjantin ve Venezüella'dan sonra en istikrarsız ülkenin bizimkisi olduğu görülüyor. Aslında geçen yıl Endonezya hariç tüm ülkelerden daha istikrarsızmışız da, Arjantin'de kriz çıkınca ve Venezüella'da işler sarpa sarınca göreli olarak durumumuz biraz düzelmiş.
Son günlerde gerek Ecevit'in rahatsızlığı, gerekse erken ve gereksiz erken seçim telaşları piyasalarda rahatsızlık yarattı. Dün de bu gerginlik sürdü. Ancak bu geçici görülmeli. Bu gerginliğin ortadan kalkması ise iki etmene bağlı gözüküyor. Biri Ecevit'in yeniden görevine dönmesi, diğeri de bankaların genel kurullarının toplanması. Unutmayalım, iki hafta içinde bankaların bilançoları açıklanacak. Pek bir sorun çıkmazsa da ortalık rahatlayacak.
Not: Dün işadamlarının siyasetle daha az ilgilenmesi eleştirimize bazı yakın dostlarımız alınmışlar. Gerçi kasdettiğimiz herhangi biri değildi, ama yine de belirtelim. Son üç seçimdir iş alemi siyasi tercihinde yanıldı. Pişman da oldu. 1995'te Refah Partisi'nin önünü kesmeye çalıştı. Olmadı. 1999'da "ANAP'ın yanına DSP" dedi. Sonuç ise "DSP ile MHP'nin yanına ANAP" oldu! Siyasetçiler işadamlığından ne kadar anlarlarsa, işadamları da siyasetten o kadar anlar. Çünkü ikisi de yaşayarak öğrenilir.