Ekonomik program bıçak sırtında giden bir yapıda. Faizlerin sürekli düşmesi gerekiyor. Ama aynı zamanda yüksek faiz de bir zorunluluk. Çünkü enflasyon hedeflemesinde ilke enflasyonun faiz tarafın terbiye edilmesi.
Faizi hızlı düşürürseniz iç borç rahatlayacak, ama enflasyon azacak. Üstelik uzun dönemde iç borç daha da büyüyecek. Faizi çok yüksek tutsanız, enflasyon hızla geri gelecek, ama hem büyüme çuvallayacak, hem de iç borç kar topu gibi büyüyecek. Kısacası, Merkez Bankası’nın işi hayli zor... Çetrefil bir politika izliyor. Ve bu arada da bazı açıkgöz ihracatçılar kur paraziti yapıyorlar.
Faizlerin hızla düşürülebilmesi için ekonomideki aktörlerin enflasyonun düşeceğine inanması gerekiyor. Beklentilerin olumlu olması halinde, kısa vadeli faizler enflasyonu terbiye ederken, Hazine’yi etkileyen orta vadeli faizler ise sürekli düşecek. Bu tür programların en önemli tarafı; kısa vadeli faizler yüksek kalırken, uzun vadeli faizlerin düşük kalması.
Oysa toplum enflasyonun ineceğine inansa bile, bunun geçici olduğunu düşünüyor. Bu da faizlere yansıyor. Şu anda en likit bono olan 9 Nisan 2003 vadeli kağıtta faiz yüzde 60’larda. Yani o vadeye kadar beklendiğinde yüzde 20’ye yakın reel faiz alınacak. Ancak bu son derece yüksek ve tabii tehlikeli. Artık dünyanın çok az ülkesinde böylesine yüksek faiz ödeniyor. Aylık yüzde 2’lik reel faiz, bir şeylerin yanlış gittiğini kolaylıkla göstermekte.
Faiz denen kavram birçok öğeyi kapsıyor. Birincisi, paranın maliyeti. Ama hepsinden önemlisi paranın riskini yansıtıyor. Hangi vade ile para borçlanıldı veya borç verildi ise, o vadede gelişebilecekler paranın riskidir. Her vadeli işlem belli bir bekleyişle yapılır. Mesela faizi ucuz bularak borç aldığınızı düşünelim. Ama gelişme sizin beklentinizin aksine ise bu aldığınız riskin gerçekleşmesidir. Borçlanılan faiz sabitse ve faizler çok hızlı düşerse tabii zarar edilir. Yahut da para borç verildiyse (mevduat gibi) faizler uçar giderse yine zarar görülür.
Uzun vadede faizler yüksekse anlamanız gereken konu programın başarıyla süreceğine neden inanılmadığıdır. Bu elbette siyasi yapının kırılganlığından kaynaklanıyor. Derviş ve IMF "ne seçim, ne de başka bir siyasal gelişme programı değiştirmez" dese de, bekleyişler olumsuz ve sık sık uzun vadeli faizler yükseliyor.
Gerçi Hazine’nin şimdilik bu gelişmeden çok etkileneceğini düşünmüyoruz. Borçlanma vadeleri kısaltılabilir, yahut da dövizle borçlanılabilir. Kaldı ki, kurun yükseldiği noktalarda öyle yapılıyor. Zaten Hazine’nin yılbaşından bu yana istif ettiği nakit ise bir önemli rezervi oluşturuyor.
Ancak bir noktaya daha işaret edelim. Vadeler kısalırsa iç borcun faiz ve anapara ödemesi bu yılın içinde düşer. Oysa bütçede faiz yükündeki nominal artış yüzde 4’ün altında öngörülmüştü. İşte bu önlemin böyle bir sakıncası var. Yükselen faizler 2002 bütçe hedeflerini sarsabilir ve 2003 dengelerine olumsuz yönde yansır.
Kısacası, siyasi istikrarsızlığın etkisi hemen olmasa da, uzun vadede ciddi bir hasarı olacaktır. Sorunun çözümü ise ekonomistlerin değil, siyasetçilerin elinde.
Özay Şendir
Özel’den Sosyalist Enternasyonel mesajları ve İsrail
23 Mayıs 2025
Cem Kılıç
Üretken yapay zekâ dört işten birini tehdit ediyor!
23 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Hayal bile kuramıyoruz!
23 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Rakamlar yalan söylemez
23 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Suriye, İsrail ve karıştırıcılar
23 Mayıs 2025