Türkiye'de sosyal devlet var sayılamaz. Pekiyi kurulabilir mi? Bunun yanıtını vermek gerekiyor.
1980'li yıllarda Batı'da egemen olarak küreselleşmeci, liberal rüzgarlar esmeye başlayınca sosyalistler, ya da sosyal demokratlar tek tek seçimleri kaybederek, iktidardan düştüler. Bunun temelinde sosyolojik bir neden yatıyordu. Giderek güç kazanan orta sınıf işçi sınıfının yerini alıyor, küçük girişimciler, ya da hizmet sektöründe çalışan ücretliler toplumda yaygınlaşıyordu. Bunların da siyasal davranış desenleri farklıydı. En azından sendikalaşma olgusu yoktu.
İşte bu yeni kesim devletin ekonomideki ağırlığının kalkmasından rahatsız olmak bir yana, aksine memnun bile oluyordu. Böylece hem bütçe rahatlıyor, hem de bu kesimlerden kaynak çekilmiyordu. Hal böyle olunca Avrupa'da sosyal demokratlar partilerini merkeze doğru çekerek yollarına devam ettiler. Sonuç; yine iktidardalar.
Bir süredir, Türkiye'de liberal kesim sosyal demokratlara böylesi bir yaklaşımı öneriyor. Ancak bunun için; hem devletin sosyal harcamalarının bütçe üzerinde ciddi bir yük olması, hem de sosyolojik olarak benzer bir gelişmenin olması gerekiyor. Oysa ki, ülkemizde bütçe üzerinde temel yük faiz, toplumsal yapı da çok farklı.
Üstelik Batı'da bu gelişmenin aksine önekler de var. Mesela İsveç'te sosyal devlet, sosyal demokratların kısa süren muhalefet süreci dışında, pek hasara uğramadı. Ve 1960'lı yıllardan bu yana İsveç'te kişi başına milli gelir tam 2.5 kat arttı. İsveç 1990'lı yılların bankacılık krizine kadar, en zengin 24 ülkenin ortalamasından daha yüksek bir gelire sahip oldu. Bugün artık o 24 ülkenin ortalamasının biraz altında olsa da, nedeni malum; bankacılık krizi.
Oysa İsveç'te de yaygın sosyal devletin ekonomiye yük olup olmadığı önceleri tartışılmış, hatta bir süre için sosyal demokratlar iktidarı yitirmişti. Ama sonra halk sosyal demokratları geri çağırdı. Çünkü İsveç'te sosyal devletin çok güçlü temelleri bulunuyor.
Ancak İsveç'i zengin kılan diğer etmenler göz ardı edilmemeli. İsveç'te çok güçlü bir yüksek teknoloji var. Bunun da temelinde işgücünün gayet eğitimli ve işçi - işveren ilişkilerinin çok üretken olması bulunuyor. İsveç'teki siyasi istikrar, dışa açık ekonomi, araştırma - geliştirmeye bol kaynak ayrılması, kurumların niteliği ve politikalardaki şeffaflık hızlı kalkınmaya elveriyor.
Şu ara bu ülkenin karşı karşıya olduğu iki gerçek var; biri refah devletinin mali yönünü göz ardı eden küreselleşme olgusu, diğeri de demografik dönüşüm. Bu yıl hayli yankı uyandıran (S. Thakur, M. Keen, B. Horvath ve V. Cerra adlı yazarlar) "İsveç'in Refah Devleti: Arı Uçmayı Sürdürebilir mi?" başlıklı kitap da bu konulara odaklanıyor. Yazarlar işsizlik ve hastalık hallerindeki devlet yardımının bonkörlüğüne dikkat çekiyorlar. Öte yandan, artan yabancı göçü de İsveç'te refah devletini tehdit eder boyuta ulaşıyor. Ancak şimdilik kamu maliyesinde vergi oranlarını düşürerek elde edilen vergi fazlası bütçe artığına elvermiş durumda.
Liberallere anımsatma: Her ülkenin koşulları farklı. Kaldı ki görüldüğü gibi tavsiyeler pek gerçek de değil.
Tunca Bengin
Trump-Musk-Derin Devlet üçgeni...
9 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yeni mezuna GSS borcu 2 yıl yok
9 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Bayram notları ve bayramlaşmalar
9 Haziran 2025
Hakkı Öcal
Netanyahu’nun intikamı çok acı olacak
9 Haziran 2025
Dr. Demet Erciyes
Çok uyku akıl sağlığını bozabilir mi?
9 Haziran 2025