İki gündür bugün toplanacak olan DEİK toplantısı için Londra’dayız. Bu toplantı için birçok hazırlık yapıldı. Ancak, ABD’de terör olayı patlayınca bu toplantıyı gerçekleştirme konusunda önce bir tereddüt geçirilse de yola devam kararı alındı. Doğrusu da buydu. Amaç malum; Türkiye’yi cazip hale getirmek. Ülkeye daha fazla para çekmek için uygulanan programı ve performansını anlatmak. Bu nedenle, toplantı daha çok finans kesimlerine hitap ediyor. Ancak bize göre bugün Türkiye’nin önünde çok büyük bir fırsat bulunuyor. Ve bu siyasal irade gerektiriyor.
ABD, Körfez krizinde başka bir ülkeye yapılan toprak saldırısına yardım için el uzattı. Bu nedenle, Türkiye o tarihte yardım konusunda kayıtsız kalabilirdi. Ancak müttefik bir ülkenin sivil insanlarına karşı yapılan bir saldiırı elbette yükümlülük getirir. Bu, son derece önemlidir. Müttefiklerimiz ülkemizin karşı karşıya kaldığı terör saldırısı karşısında yıllardır sessiz kalmışlardı. Ancak aynı yanlışı biz yapmamalıyız. Ve bunu da onlara açıkça anlatmalıyız.
Türkiye’siz Avrupa bir Hıristiyan birliği olur
Türkiye Batı ile Doğu arasında bir köprü değildir. Türkiye Batı’nın Doğu’daki sınır noktasıdır. Diğer bir deyimle Türkiye Batı’nın bir parçasıdır. Bu nedenle, bir Batı, Doğu savaşı, yahut da İslam-Hıristiyan savaşından kaçınabilmenin önkoşulu Türkiye’nin Batı ittifakına bir an önce alınmasıdır. Bu da Avrupa Birligi’ne tam üyelikle sağlanabilir. Aksi takdirde dünyada ilişkiler dinler ve kültürler çatışması üzerine oturur, ki bu çok tehlikeli olur. Önceki gün Edward Sait, Observer gazetesindeki makalesinde dinler çatışması yaratmanın tehlikelerinden bahsediyordu. Çok doğru. Bunu önlemenin yöntemi de İslam toplumlarının en etkin olanını, yani Türkiye’yi, AB’nin içine çekmektir. Böylesi bir taahhüt hemen aranmalı ve birkaç ay içinde de sağlanmalıdır. Zamanlama çok önemlidir. Gecikilmemelidir. Ve bu girişime ABD nezdinde başlanılmalıdır.
Bazı kesimler bu durumu farklı bir fırsat olarak niteliyor, IMF'den alınacak ek paraya ağırlık veriyorlar. Oysa Türkiye tam bu noktada birkaç milyar dolardan da öte, AB üyeliğini gündeme sokmalıdır. Tabii bunun karşılığında Türkiye’nin bulunduğu bölgede daha net tavır alması gerekir. İspanya Başbakanı’nın Ankara’daki uyarısını atlamayalım: Teröre karşı gerçek mücadele kararlılık gerektirmektedir.
Teröre karşı mücadele ülkelere savaş açarak olmaz
Türkiye ABD’nin Irak’a müdahale etmesinden ürküyor olabilir. Bunda da haklılık taşımaktadır. Sırf Amerikan halkının intikam duygularını tatmin etmek için Irak’ta masum sivilleri bombalamak Orta Doğu’da terörü ve Usame’yi haklı hale getirir. Ayrıca, zavallı, son derece ilkel Afgan halkının bombalanması pek bir şey sağlamaz. Terörü durdurmanın en etkin yolu, buna neden olan yapıyı değiştirmek, önlem almak ve nihayet suçluyu yakalayarak onu adalete teslim etmektir. Uygarlık tam tam çalmayı değil, adaleti gerektirmektedir. Savaşla terör hiç çözülmemiştir.
Ancak eğer terörün ardında alenen bir devlet desteği varsa ve Batı’nın ortak örgütleri müdahaleye karar verirlerse, Türkiye bunun içinde yer almalıdır. Ancak bu karar verilirken Türkiye karara katkı verecek kuruluşlara tam üye olma hakkını elde etmelidir.