Amerika’nın Irak’a müdahalesi sonunda geldi çattı Türkiye’nin alacağı yardım pazarlığına. Rakamlar değişiyor. Ancak önceki gün Başbakan Gül konuya açıklık getirdi: ABD, yarısı askeri yardım olmak üzere, 6 milyar dolar hibe, yahut da 20 milyar dolar kredi vermeyi öneriyormuş.
Ancak anlaşılan bu öneri Türkiye’yi pek tatmin etmiyor ve müzakereler sürüyor. Anlaşmaya varılmazsa da Türkiye’nin, ABD’nin talep ettiği, lojistik desteği vermeyeceği izlenimi veriliyor. ABD de bu durumda Basra üzerinden harekat yapacağını belirtiyor, ama Basra üzerinden kara harekatı yapmanın pek mümkün olmadığı da biliniyor.
Türkiye ne yapmalı? 6 milyar dolarlık hibeyi mi tercih etmeli, yoksa 20 milyar dolarlık krediyi mi? Bu tartışma bizi ister istemez gerilere götürüyor. Üniversitenin ikinci sınıfında "Kalkınma ve Büyüme" dersini İngiltere’nin belki o tarihlerde en şöhretli isimlerinden, Profesör Tony Thirlwall’dan alıyorduk. Thirlwall aynı isimli kitabında kalkınmış ülkelerin diğer gelişmekte olan ülkelere nasıl yardım edebileceğini tartışıyordu. Acaba doğrudan yardımla mı yatırımların finansmanında çekilen tasarruf sorununa kolaylık getirilmeli, yoksa bu ülkelerle ticaret yaparak üretimleri mi teşvik edilmeliydi?
Buna karar vermek elbette kolay değil. Çünkü doğrudan yardımın nasıl kullanılacağı çok önemli; bazı yatırımlar üretim getirmeyebilir. Öte yandan, dış ticaret kapasitesinin henüz gelişmemiş olması işleri zora sokabilir.
Thirlwall yardımdan yanaydı. Böylece hızlı bir sermaye oluşumu sağlanacağını düşünüyordu. Gerçi sonraki yıllarda o da borç veren ülkelerin ya da kurumların öne sürdüğü şartlardan dolayı bu fikrinden büyük ölçüde caydı. Tıpkı 1980’li yıllarda Özal’ın ABD’ye her gidişinde yardım yerine, ticaret fikrini işlemesi gibi.
Ancak şu anda ABD Türkiye’ye ticaret hacmi artışı önermiyor. Önerilen hibe, ya da kredi. Hibe tabii daha az. Üstelik gerçek hibe aslında 3 milyar dolardan ibaret. Çünkü diğer yarısı askeri yardım olacağından, bununla silah alacağız ve savaşacağız. 20 milyar dolar ise hibe değil, borç. Yani geri ödenecek.
Türkiye’nin en önemli sorunu borç. Özellikle yüksek reel faizler nedeniyle borcun piyasadaki kısmı çok hızlı büyüyor. Geçen yıl iç borcun bu kısmının reel olarak yüzde 30’dan fazla büyüyerek 43 milyar dolara ulaştığı biliniyor. Demek ki, 20 milyar dolarlık bir kredide elde edilecek tasarruf hemen hemen 6 milyar dolara yakın. Yani üç aşağı beş yukarı önerilen hibe kadar. Ancak hibenin yarısı askeri araç - gereç olduğundan tercih etmek zor. Kredi daha cazip görünüyor. Tabii getirdiği zor koşullar bulunmuyorsa.
Bu durumda Türkiye ABD’ye ve IMF’ye daha borçlu, daha bağımlı bir ülke haline gelecektir. Zaten şu anda 20 milyar dolar IMF’ye, 13.3 milyar dolar da diğer kuruluşlara borcumuz var. Demek ki, önerilen paralarla borcumuz 53 milyar doları aşacak. Ancak iflasa doğru sürüklenmek de özgürlük getirmez! Belki de şöyle düşünmek en doğrusu; borcu al, veren geri almak için dertlensin! Züğürt tesellisi işte.