Avusturya-Macaristan Arşidükü Ferdinand 28 Haziran 1914’te suikaste uğradı ve ortalık birbirine girdi
Arşidük Franz Ferdinand; Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tahtına veliaht tayin edildiğinde bu devletin kendine nasip olacağını düşünemezdi bile. İmparatorluk halkları Mayerling Köşk’ündeki veliaht Rudolph’un ve sevgilisinin romantik intiharını bir trajedi olarak anmaktaydı. Geçen zaman bu olayda Macar bağımsızlığına meyleden Arşidük Rudolph’u, Marie Wetzera ile yaşadığı trajik aşkın değil de başka sebep ve güçlerin ortadan kaldırdığı şüphesini kuvvetlendirmekte.
İmparatorluk hassas bir çok uluslu denge içindeydi. Kimse Avusturya Almanlarının bu imparatorluğa eskisi gibi rahatça sahip olamayacağını biliyordu. 1861’den beri imparatorluk iki parça halindeydi.
Yeni veliaht; Çeklere, Slovaklara, Hırvatlara hatta İtalyanlara eşit haklar veren federal bir imparatorluk istiyordu. Bu gerçekçi projenin yanında Franz Ferdinand’ın bir hayali de vardı. İmparatorluk, limanlara pek müsait olmayan güzel Adriyatik kıyılarının kuzeyinde, sadece Trieste ve Rjeka limanlarına sahipti. Bunlardan birinde Avusturya, diğerinde Macar donanması
üs kurmuştu. Esas itibariyle bu kozmopolit imparatorluk bir kara devleti olmak zorundaydı ama Franz Ferdinand ısrarla büyük bir donanma kurma çabasındaydı.
Franz Ferdinand haşin karakterli bir gençti
Franz Ferdinand haşin karakterli bir gençti; hanedan üyelerinin davranışları ve etiket kuralları dışındaydı. Nitekim Bohemya’nın oldukça küçük soylularından bir hatunla evlenme konusunda ısrar etti. Muhafazakar imparator artık eskisi kadar dik duramıyordu, gene de kendisine bir feragat senedi imzalattı; buna göre bu birleşme morganatik bir evlilik olacaktı, yani protokolde ve taht verasetinde tanınmayan, sadece Hıristiyanca bir evlilikti. Çocukları taht vârisi olamazdı. Eşi Sophie düşes unvanını aldı fakat hiçbir zaman arşidüşes olarak tanınmadı.
Talihsiz çiftin Saraybosna’daki ziyareti ise veliahta has fevri hareketler ve dikkatsizliklerle doluydu. Bosna Hersek 1878 Berlin Kongresi’nden beri Kont Andrassy ve Bismark’ın entrikaları neticesi Avusturya işgaline ve yönetimine bırakılmış, sözde Osmanlı mülk toprağı olarak kalan bir yerdi. Mamafih en başta gelen vali ve Macar memurlar sayesinde Bosna Müslümanlarının bir ölçüde rahat nefes aldığı söylenebilirdi. Bu bölge imparatorluğun da Avrupa’nın da mahvına sebep olan bir barut fıçısına dönüştü. 1908’de her şeyi bildiğini sanan Avusturya-Macaristan Hariciye Nazırı Kont Aehrenthal ve takımı dışında birçok grubun itirazına rağmen Bosna Hersek, Avusturya-Macaristan’a yani iki taca müştereken bağlı olarak ilhak edildi. İnsanlar huzursuzdu.
Huzursuz vilayeti ziyaret eden İmparator Franz Joseph’in aksine Franz Ferdinand dikkatsiz ve dikbaşlıydı. Sırplı talebe Gavrilo Princip, etrafta mevzi alan sayısız suikastçının içinde bugün ismiyle anılan köprünün önünde dönüş yapan arabaya saldırdı ve hem veliahtı hem de karısı Hohenberg Düşesi Sophie’yi kurşunladı. 28 Haziran 1914’te yani bundan 100 sene evvel ortalık birbirine girdi. Avusturyalılar, Sırp polisinin “Karael” adlı gizli Sırp teşkilatına bağlı bu teröristi gerekli ve düzgün biçimde sorgulayıp adil
bir mahkemeye sevk edemeyeceklerini belki de doğru olarak düşündüler.
Bu hengamede bizim işimiz neydi?
Avusturya-Macaristan’ın her iki bölümündeki bürokratlar ve politikacılar herhangi bir konuda asla bu kadar müttefik olmamıştır, Sırbistan’a yaptıkları
baskı ve suikastten bir ay sonra, 28 Temmuz 1914’teki savaş ilanı Balkanlar’a
has bir Avusturya saldırganlığı olarak kalmadı. Gerçi savaşı başlatan Avusturya-Macaristan oldu ama Rusya küçük kardeşi Sırbistan’ı korumak babında Almanya’nın 1 Ağustos’taki kendisine yaptığı savaş ilanından sonra savaş ilan etti.
Bu savaşa Rusya’nın katılması vahim bir hataydı. Rus genelkurmayında “Noel’de evlerimize zaferle döneceğiz” çığlıklarını sadece akıllı Maliye Nazırı Kont Sergey Vitte “Bu savaş büyüyecek, ortada ne taht,
ne taç ne de ahlak ve düzen kalacak” sözleriyle boşuna önlemeye çalıştı.
Rusya’nın müttefikleri Britanya ve Fransa savaş ilanını izlediler. Çünkü Avusturya’nın sadık müttefiki, Berlin Kongresi’ne kadar düşmanı olan, şimdi ise romantik bağlaşığı, özellikle Macaristan’ın hayranlıkla bağlı olmaktan vazgeçmeyeceği Almanya çoktan seferberliği ilan etmiş ve savaşa katılmıştı. Tehlikeli düşman durdurulmalıydı. Bu hengamede Osmanlı İmparatorluğu’nun işi ve yolu ne idi? Halen sorulan bir soru; hiç değilse 29 Ekim 1914 gibi umumi savaş başladıktan üç ay sonraki savaş ilan tarihi
daha da geciktirilemez miydi? Olabilirdi, olsaydı gibi tahminler tarihi gerçeği değiştirmiyor. Çılgın Franz Ferdinand’ın ateşlediği barut fıçısının tarihimizi çok etkilediği bir gerçektir.