Papa V. Nicolas 1447 ile 1455 yılları arasında Roma’ya hükmetti. O dönemde Roma’nın sokakları çöp içindeydi, sular pisti ve eski imparatorların Roma’sına bol su getiren harap haldeki aquaductus’ların yani su kemerlerinin ne işe yaradığını susuzluk çeken Romalıların çoğu bilmiyordu.
Şehir bazı yıllar açlık ve hastalıktan kırılan Avrupa’nın her yanından gelen hacı kafileleriyle doluydu. Genellikle Roma’nın papaları şehrin ve İtalya’nın zengin feodal ailelerinden gelir. V. Nicolas ise adamakıllı fakirleşmiş bir Toskanalı çiftçi toprak beyinin oğluydu. Eski dünyanın bilgisini tırnağı ile kazarak öğrenen Rönesans bilginlerindendi.
Bağışla zenginleşti
Sağda soldaki ve Papalık saraylarının raflarındaki dağınık malzemeyi, Vatikan’ın topladığı konsillerde yasaklanan dini metinleri derli toplu biçimde o topladı; yani bugünkü Avrupa ve Şark dünyasının temel kurumlarından biri olan Vatikan Kütüphanesi’ni o kurdu. Vatikan Kütüphanesi deyip geçmeyin; bizim “Dede Korkut”’un bile esas nüshası orada bulundu.
II. Julius; VI. Aleksandr gibi Rönesans’ın güçlü fakat skandallarla dolu bir hayat yaşayan papasının halefiydi ve selefini hiç sevmezdi. Eski eserler için para sarf etmekten ise hiç çekinmezdi. Çocukluğundaki fakirlikten bahsetmeyi seven Papa, günün birinde Roma’nın bir köşesinde İmparator Traianus hamamlarında ünlü Laokoon heykeli bulununca danışmanı Giuliano da Sangola’yı gönderdi; evet tarihçi Plinius’un bahsettiği nefis Laokoon heykel grubu buydu.
O devrin spekülatörlerinin harcadığı paralara rağmen heykeli elde etmek için hiçbir masraftan ve zahmetten çekinmedi. Kendi sarayının bahçesindeki Belvedere Apollo’su ve Laokoon heykel grubu kurduğu müzenin en güzide ilk parçalarıdır.
Açıkçası müze deyince Vatikan Müzeleri’ni anlamak lazım. Zengin Avrupa kültürünün kilise elinde de olsa dünyevi yönünü inşa eden bu müzeler, bugün de bu niteliğini muhafaza ediyor. Vatikan Müzeleri nedir; kendi zenginliği, topladığı eserler ve Rönesans’ın büyük adamlarına ısmarlanan ve kiliseye yapılan gönüllü bağışlarla yaşayan, Avrupa’nın en renkli, en zengin müze topluluğudur.
Vatikan Müzeleri’nde 18’inci yüzyılda XIV. Clement ve VI. Pius’un kurduğu Pio-Clementin Müzesi en zengin ve önde gelen ilkçağ eserlerini barındırır. Başkaca müzenin elindeki haritalar, halılar, Etrüsk kazılarından çıkan değerli eserler, İskenderiye ve Suriye’de Palmira’dan gelen parçalar, Filistin’den gelen Tevrat-İncil arkeolojisini anlamlandıran eserler, Roma devrinin en önemli mozaikleri, Rönesans’ın önde gelen bütün ressamları, mesela Pinakothek bölümündeki Rafael’ler ve tabii II. Julius’un bir sürü eser ısmarladığı Michalengelo koleksiyonları ayrı ayrı müzelerde yer alır. 500 yılda oluşan bu müzelerin topuna Vatikan Müzeleri deniyor.
Gregoriana-Mısır Müzesi eski Mısır’ın 20 ve 21’inci hanedanları dönemini yani MÖ 1200-950 yıllarına ait en önemli mumyaları, mezar buluntuları ve duvar resimlerini barındırır. Burada Louvre ve British Museum’dan farklı olarak eski Mısır’ın fakir ve orta sınıflarına ait eserler de çok önceden derlendi. Kristof Kolomb öncesi Orta Amerika ve Meksika Aztek uygarlıklarına ait buluntular buradadır.
Vatikan olmazsa Etrüsk sanatının anlaşılması mümkün değildir; Toskana ve Latium’daki arkeolojik kazıların en önemli parçaları Etrüsk koleksiyonundadır.
Vatikan Müzeleri; Louvre, British Museum, Berlin gibi yağmayla değil, gerçekten bağış ve satın almayla zenginleşmiştir. Bütün diğer müzelere göre en bilgili ve tanınmış küratörlerin kilise mensubu veya ona bağlı oldukları için derin bir sabır ve zahmetle çalıştıkları müzedir. Kaçak kazı ve müzelerden çalıntı mallar Vatikan’a alınmıyor, bu kesin ve Vatikan Müzeleri’nin saygı duyulacak yanıdır. Üstelik bizim kesemize göre pahalı olsa da, Avrupa ve Birleşik Amerika müzelerine göre ucuz bir giriş ücreti alınır.
Öğreten bir kurum
Vatikan’daki sanat eserleri, unutmayalım Avrupa’nın halka açılan ilk koleksiyonudur. Teşhir son derece rahat ve geniş mekanlarda düzenlenmiştir. Vatikan Müzeleri’ni gezenler teşhirdeki malzemeden çok, binaların zarafeti ve iç mimarinin zenginliği karşısında çarpılır.
Bugünkü Vatikan Müzeleri dünya müzelerinin problemleriyle de ilgileniyor. Bağdat müzelerinin yağması, Samarra’nın bombalanması gibi olaylar ilk defa Vatikan müzecileri tarafından ele alındı. Mesela iki yıl önce müdür Dr. Buranelli böyle bir konferans topladı. Sorunlar buralarda bütün yönüyle tartışmaya açıldı.
Laik bir gözle baktığınız zaman Vatikan’ın beşeri mirası değerlendirmekte öncü rolü olduğunu söylemek mümkündür. Çalmayan, rekabet etmeyen ve öğreten bir kurumdur. Kuşkusuz onun da ardında hatalar vardır. Ama mesela müzeler içindeki Museo Chiaramonti gibi bir bölüm; Hıristiyanlığın kitabeleri ve anıtları kadar Hıristiyanlık öncesi pagan yani çok tanrılı dönemin de en önemli kitabe ve yazıtlarını saklar ve inceler.
Bu müzeyi 19’uncu asır başında Papa VII. Pius kurdurdu. İlk çıktığı asırda Hıristiyanlar eski dünyaya karşı çok acımasız davrandılar, heykelleri tahrip ettiler, duvar resimlerini kazıdılar. Bizim Efes Müzesi’nde görüldüğü üzere İmparator Augustus ve eşi Livia’nın heykelini bile alınlarına haç kazıyarak vaftiz ettiler!
Rönesans’tan beri ise Latin Yunan dünyasına yaklaşan papalar bu konudaki kusurlarını affettirmek istercesine eski dünyanın koleksiyonlarını saklayıp incelediler ve tanıttılar.
Önündeki muazzam kuyruğa rağmen Roma’da hiç değilse yarım günü Vatikan’a ayırmakta fayda var. Paskalya ve Noel tatillerine rast getirmezseniz bu kuyruklar daha kısa olur.
Aslında Roma sadece Vatikan ile sınırlı değil; daha doğrusu Roma’nın her yerinde Vatikan’ın kendine ait kilise ve abideleri ve Rönesans dünyasına ait muhteşem abideleri var.
Kafkasya’yı karıştırmak pahalıya mal olur