Avusturya’nın avangarde imparatoriçesi Elizabeth (Sissy), Meran’ı çok sevmişti. Viyana aristokrasisinin bütün tipleri imparatoriçenin yakınında köşkler yaptırınca Meran (Merano), Kuzey İtalya’daki Avusturya oldu. Bugün sadece bir sayfiye ve pahalı alışveriş yeri, hava her zaman güzel ve sıcak
Monteverdi’nin adını taşıyan konservatuar meydanda yer alıyor.
1918’de Avusturya-Macaristan monarşisi yıkıldığı zaman yani Birinci Harb’in bittiği gün İtalya Krallığı, imparatorluğun elindeki Güney Tirol bölgesini ele geçirmişti. Mütarekenin ve savaşın sona erdiren Saint-Germain Antlaşması’nın gereği, bölge İtalya’nın elinde kaldı. Mussolini’nin burada uyguladığı sert İtalyanlaştırma politikası dahi müttefiki Adolf Hitler tarafından önlenmedi, göz yumuldu. Şüphesiz bu politikalar bölgede Alman dilinin varlığını sona erdirmeye yetmedi ama geçen zaman ve oluşumlar aşınım yaptı.
Bütün restoranlar İtalyanların, hizmet verenler ise Pakistanlı
Bu mevsimde Kuzey İtalya hem mutedil iklimi hem de insanın rüyalarına kadar girecek bitki örtüsüyle bilinir. Bazıları peri bacalarının dünyada sadece bizde, Ürgüp’te olduğunu sanır. Oysa Alplerin dolomitlerini hazırlayan jeolojik şartlar bu bölgede rengi ve biçimi bile aynı aşınmalarla meydana gelen yerli halkın piramit dediği bacaları da oluşturmuştur. Bazı hayallerimizin değişmesi gerekiyor. Güney Tirol dediğimiz dolomitlerle kaplı ve uzun zaman Avusturya ve İtalya arasında çekişme konusu olan bölge artık eski Avusturya’yı ancak tarihçi gözüyle bulabileceğimiz bir yer olmuştur.
Bozen (Bolzano) ve Meran (Merano) gibi şehirlerin etrafında hemen başlayan ve dağlara doğru uzayan yerleşmelerde bundan 30-40 sene evvel bile hayvancılar inekleriyle otururdu. Dik yamaçlarda ulaşım atlı araba, binek hayvanı veya kendi taban gücüyle sağlanırdı. Galiba Kuzey Tirol’de yani Avusturya Tirollerinde böyle yerlere nadiren rastlanır ama İtalya’da artık hayır. Dağlık bölgede hali vakti yerinde İtalyanlar ve Avusturyalıların villaları yer alıyor. Yerleşmeler asfalt yollarla bağlı, hatta otobüs işliyor. Tek tük kalan ve şaraplık üzüm bağlarının sahibi çiftçiler eski devirlerdekinden çok farklı. Büyük yerleşmeler güneyden göç edenlerin veya büyük şehirden bunalan ihtiyarların inziva yeri haline gelmiş. Güney Tirol’ün sanayileşmiş bölgesi sayılan Bozen’in 100 bin nüfusunun sadece dörtte biri Avusturyalı. Avusturyalılar iki dilli ama İtalyanlar tek.
Avusturya’nın trajik hayatı ve güzelliğiyle ünlü hem de avangarde imparatoriçesi Elizabeth (Sissy) bilhassa hafif tüberküloz geçirdiği zamanda Meran’ı çok sevmişti. Onun etrafında bulunmaktan zevk alan Viyana aristokrasisinin bütün tipleri kışın bile buradan ayrılmamakta direnen imparatoriçenin yakınında köşkler yaptırınca Meran, Kuzey İtalya’daki Avusturya oldu. Bugün sadece bir sayfiye ve pahalı alışveriş yeri; hava her zaman güzel ve sıcak, Avusturyalıların ve Almanların her mevsim akın ettiği bir bölge. Güney Tirol’un üzümlerini yemesi de zevkli, şarabı da ünlü. Bütün restoranlar İtalyanların, hizmet verenler ise Pakistanlı.
Meran, Avusturyalıların ve Almanların her mevsim akın ettiği bir bölge.
Her sokağın iki ismi var
İster istemez elinize bölgeyi anlatan rehberleri alıyorsunuz, gerçek şu; malum turistik rehberler her daim tedbirli bir üslup kullanırlar. Komşu devletlerle aralarındaki gerilimli noktalara temas etmemeye çalışırlar. Zira rehber kitabını kimin alacağı belli değildir. Müşterileri rahatsız etmenin anlamı yoktur. Oysa Güney Tirol üzerine yazılan turistik rehberler ve mesela Dietrich Döllehuber Güney Tirol rehberi ve Rolf Steininger’in Güney Tirol tarihi ve toplum yapısı üzerine yazdıkları gibisinden gibi kitaplar pek pervasız. Güney Tirol’un bitmeyen ve tatmin edilmeyen haklarından söz ediyorlar. İtalyanlar o derecede mukabil tacizde bulunmuyor. Şahsen hayatımda yaptığım birkaç gezide bu yakınmaların her zaman pek doğru olduğunu düşünmedim. Evet buralar eski Avusturya, o imparatorluğun tadını bulmak, tarihi kalıntı halinde olsa da mümkün. Ama bilhassa Bozen gibi bir kültürel, ticari sanayi merkezinde İtalyanlığın payını da kimse görmezlikten gelemez. Bu Ortaçağ için de Rönesans için de böyle. Bölgenin ünlü müzisyen ve virtüözü Rönesans’ın ünlü sanatçısı Monteverdi’nin adını taşıyan konservatuar meydanda. Çarşıdaki sokaklar, revaklar, çarşının düzenleniş biçimi İtalya’yı aksettiriyor. Güney Tirol’un zenginliğinde 15. asırdan beri gelen İtalyan zanaatçılığının, mühendisliğinin, sanatkârlık, müzik ve kültürün büyük payı var. Her daim etraftaki dağları seyretmek insanı dinlendiriyor. Ama şehrin içindeki binalar İtalya’nın bu bölgeyi zenginleştirmek ne kadar büyük payı olduğunu gösteriyor.
Her sokağın iki ismi var. Via dei portici-Laubengasse (Revaklı Yol) gibi. Via della Mostra Musterstrasse, Universit‡-Universität ama Museo-Museum caddesi yok; yolun adını eski Yunancaya sığınarak Museion yapmışlar. Zenginleşen İtalya’da bile birbiriyle çekişmeler yok değil. Ekonomik durum çok iyi olmasa, nüfus ihtiyarlamış olmasa ne olurdu Allah bilir.
Buralarda çok Türk turist görmüyoruz. Oysa görüp incelememiz gereken bölgeler bunlar. Belçika’nın Flander’i, İspanya’nın Katalunya ve Bask bölgeleri hepsi bize ilginç fikirler verebilir.
Mantova, Rönesans kültüründe önemli olaylara sahne olmuştur.
Kuzey İtalya gezimin bu seferki durağı; Mantova
Venedik’in civarında Verona’nın 30 kilometre güneyinde Po Ovası’nın bütün bereketinin ortasında yer alan şehir. Rönesans’ta Mantova dukaları daha çok Gonzaga ailesindendi. Şehrin piskoposu da bu ailenin bir başka dalından gelirdi. Mantova veraseti 18’inci asır başlarında Avusturya Habsburglarının daha doğrusu İmparotiçe Maria Theresa’nın eline geçti. Zengin ovanın ortasındaki zengin şehir küçüktür ama Rönesans mimarisinin bütün özelliklerini, mahalle hayatının hem içe kapanıklığını hem dışa açıklığını, çarşının-pazarın şehrin ahalisinin günlük hayatındaki önemli yerini açıklar. Üstelik Mantova’nın Rönesans kültüründe çok önemli olaylara sahne olduğu malum. Fransızların işgaline uğradı. Dante Floransa’da uğradığı zulümden buraya sığındı, şehir İspanyol Habsburglarının idaresinde kaldı ve nihayet Avusturya’ya geçti, ta ki Risorgimento dediğimiz İtalya’nın birleşmesi olayıyla İtalyan anavatanına katıldı.
Bereketli Po Ovası’nın ortasındaki Mantova İtalyan resminin önemli bir merkezi olduğu gibi Claudio Monteverdi üstadın katkılarıyla İtalyan müziğinin ve operasının merkez kaynaklarından biri olabilmiştir. Vincenzo Gonzaga’nın sarayı Monteverdi’nin Rönesans’tan Barok’a geçiş döneminin en önemli eserlerini yarattığı bir yer oldu. Malum Mantova’nın tarihi Roma ve öncesine kadar gider. Avusturya devrinde Virgilius’un adını taşıyan Academia tiyatrosuyla da tanınır. Mantova İtalyan tiyatro merkezlerinden biriydi. Şehirde başka tiyatrolar da vardı. Şu sıralar Mantova 2019 yılındaki Avrupa Kültür başkentliğine hazırlanıyor. Bir Rönesans şehri nedir? Kırın hemen ortasında ağaçla otun üstünde taşın harikalar yaratılmasına vesile olduğu bir sanat ve mimari merkezi. Mantova bu niteliklerin hepsine sahip. Tıpkı Toscana bölgesinin Siena’sı gibi. İlkbahar ve sonbaharın ortalarına kadar (yaz sıcakları hariç) bizlere Rönesans şehrini en iyi öğretecek merkezlerden biri...