İlber Ortaylı

İlber Ortaylı

Tüm Yazıları

Yangının böyle bir kurumu zedelemesine izin vermemek gerekir. Her yerde otel görme histeryasından kurtulmalıyız

Galatasaray Üniversitesi’nde yangın

Yangının böyle bir kurumu zedelemesine izin vermemek gerekir. Nihayet İstanbul eski bir büyük devletin merkezidir.

İstanbul, yangınları dolayısıyla mensup olduğu bütün bir medeniyetin eridiğini gören şehirdir. 17’nci asırdan beri bilinen büyük yangınların başlıca özelliği rüzgarın komutası altında ateşin birkaç gün boyunca etrafı yok etmesidir. Yangın başladığında uzak denen semte bile bigâne kalınamazdı zira yangın her yere ulaşabilirdi. Bu büyük yangınlar şehirde yazma kitap, çeyiz sandığında işleme, mücevher kutusunda elmas bırakmamıştır.
Zamanımızın yangınları artık böyle büyük çapta değil. Şehirlerimiz betonlaştı. Lakin eski eserlerin yanması durmak bilmiyor ve en beteri de yananın yerine konan yeninin eskisiyle alakasının olmaması. Genelde yangın birtakım müteahhitler ve emlak spekülasyoncuları için bir nimet. Mal sahipleri ve koruma kurulları arasındaki çekişmeler uzuyor ve sanmayalım ki kurullar her zaman doğru olanı savunuyor, itiraz eden yurttaşlar da her zaman gerçekten hakkı olanı talep ediyor.
Türkiye şehirleri önce bir yangın yeri, ardından da ihmallerin kirlettiği beldelerdi. İmparatorluğun son nesli ve ilk cumhuriyet kuşağı için eski bina yüz karasıydı. Onlara göre ister kubbeli bir 16’ncı asır hamamı, ister ahşap bir paşa konağı olsun yerle yeksan edilesi yerlerdi. Bugün de betonla ucubeleşen şehirler çevreyi karartıyor. Belki de Hindistan’dan sonra eriyip giden, bakılamayan bir eski eser ve civarında da son yetmiş yılın çirkinlikleri yer alıyor.
Galatasaray Lisesi’nin, modern Ortadoğu’nun, dünyanın medar-ı iftiharı bir kurum olduğu açık. Bu okulun yeri için süren rekabet de biliniyor. Şu son asırda modern Türkler eski binaları turizm için kullanıyor. Modern Hintlerin de yaklaşımı aynı. Binaların turizmle ilgisi yoksa harabe olmaya terk ediliyor. Eğer otel olma kapasitesi varsa hayatında otelcilik yapmamış yeni sermayedarlar oraya el atıyorlar. Hatta İstanbul’u tanımayan İstanbullu sanayi burjuvazisinin gençleriyle berikiler bu konuda yarış halinde.
İstanbul’da doğup büyüyen, bu şehrin eliti içinde yaşayanlar bu şehri tanımıyor. Bir tanesinin Selimiye Kışlası için; “Burası nere oluyor?” dediğini hatırlıyorum, cevabını alınca, “Aaa kışla olur mu ama, otel yapılması çok iyi olur” dediğini ise hiç unutmuyorum. Bu havanın içine başkaları da katılmaya başladı. “Kıyılardaki eski saraylar okul olmaz, müze olsun” gibi. Müze olacak okullar var ama kıyıdaki binanın müze olması hiç tercih edilecek bir yol değil. Hazret müzenin ne olduğunu içindeki eşyanın nasıl muhafaza edileceğini pek bilmiyor. Yalnız sözün derinini kazdığınız zaman amaç bir; özlenen ve beklenen oteldir.

Kayıplar zamanla çok can yakacak
Salı akşamı başlayan yangını gecenin yarısında seyrederken aklımdan geçenler bunlardı. Galatasaray Üniversitesi; Dolmabahçe, Çırağan gibi birbirini izleyen sahil saraylar külliyesinin bir parçasıdır. 1870’li tarihlerin başına uzanıyor. Şehzade İbrahim Tevfik Efendi Köşkü’dür. Hanedanın veliahtlığa yakın kıdemlilerine tahsis edilen geniş köşklerden.
Avrupa teamüllerinin tersine en üst katta (yani zeminin üstündeki ikinci kat) hizmetliler değil, efendiler oturduğu için en yüksek tavan, en muhteşem pencereler ve en hoş kalem işleri buradadır. Günümüzde Galatasaray Üniversitesi İdari Bilimler, İktisadi İlimler ve İletişim Fakülteleri burada bulunur. Birinci kat yani binanın orta katıdır, o kadar özenli olmasa da selamlık bölümüdür. Hukuk fakültesi burada yer alır ve en alt giriş katı da eskinin bodrum katı gibidir, idari büroların bulunduğu bölümdür. Bir şey açık; bütün öğrencisi 1500 civarında olan üç fakültenin birkaç yüz öğrencisi buraya fazla girip çıkmaz, sadece hocaların odası buradadır. Derslikler ve büyük kütüphane Çırağan caddesinin öbür tarafında yer alır. Oraya yangın sıçramadı. Geniş sofaların orta yerinde gayet
ince geçici bölmelerle bazı kütüphane ve seminer toplantı odaları yapıldı. Bunlardan birinde bizim Hukuk Fakültesi’nin idari tarih ve hukuk tarihine tarafımdan vakfedilmiş 6 bin kitap içeren seminer kitaplığı da bulunur. Yangında önemli tahribata uğrayan bir bölüm de budur.
Öğretim üyelerinin çalışma odaları ve şahsi arşivleri bu binadaydı. Kayıpların zamanla daha çok can yakacağı açıktır. Binanın 19’uncu yüzyıl şartları içerisinde kagir olması, zemin ve tavanın ahşap yapılanmaya dayanması, günümüz binalarına göre yangının etkisini artırmış ama mutlak bir çöküntüyü önlemiş gibi görünüyor.

Haberin Devamı

Galatasaray Üniversitesi’nde yangın

Yangında önemli tahribata uğrayan bölümlerden birinde Hukuk Fakültesi’nin idari tarih ve hukuk tarihine tarafımdan vakfedilmiş 6 bin kitap içeren seminer kitaplığı da bulunur.

Haberin Devamı

Galatasaray Üniversitesi’nde yangın

Bütün yurttaşlar restorasyonu desteklemeli

Haberin Devamı

Bu binanın restorasyonu söz konusu. Koruma kurullarının çalışma tempolarını artırmaları gerekir. Bina üniversite olarak kalmalıdır ve beklenen sadece Galatasaray camiasının değil bütün yurttaşların
bu restorasyona ve yenilenmeye ve üniversitenin devamına destek olmalarıdır.
Merhum büyükelçi Coşkun Kırca çok az akademisyende rastlanan bir öngörüşle Türkiye’deki hukuk eğitimini güçlendirmek için Galatasaray Hukuk Fakültesi’nin kuruluş şemasını ortaya koydu ve İnan Kıraç, Yiğit Okur, Erdoğan Teziç, Yıldızhan Yayla, Duygun Yarsuvat, Ethem Tolga ve Barlas Tolon gibi İstanbul Üniversitesi’ndeki Galatasaray kökenli profesör arkadaşlarının desteğiyle Millet Meclisi’ne ve Fransa’daki akademik ve diplomatik kuruluşlara etkisini yaptı. Bu üniversite özgün bir Türkiye kurumudur. Yangının böyle bir kurumu zedelemesine izin vermemek gerekir. Nihayet İstanbul eski bir büyük devletin merkezidir. Boğaziçi’nin sahillerinde okul da kışla da yalılar da bulunur. Her yerde otel görme histeryasından kurtulmalıyız.