İlber Ortaylı

İlber Ortaylı

Tüm Yazıları

I. Dünya Savaşı esasında bir Avrupa savaşıdır. Ama ilk defadır ki cephe gerisinde yaşayan halk bu kadar büyük sıkıntılara uğradı

Yüz yıl evvelki ağustos ayı, dünyayı altüst eden ve Cihan Savaşı adını taşıyan olayın başlangıcıdır. Suçlu Almanya deniyor, onun büyümesinden ve tavrından çekiniliyordu... 25 yıl sonra eylülde gene aynı ülke daha açık bir saldırganlıkla II. Dünya Savaşı’nı başlattı. Birincisinde Almanya imparatorunun, Kaiser’in ve çevresinin açıkça betimlediği üzere “güneşin altındaki yer”ini almak isteyen bir ülkenin sözde haklı saldırısı söz konusu idi. Avrupa bundan korkmuştu.
Büyük Avrupa devletleri ve Rusya, en doğuda da Osmanlı İmparatorluğu bu saldırgan politikaya karşı çıkan veya onu destekleyenler sayılıyordu. Uzaktaki Japonya’nın savaşa katılması, doğrusu onun
İkinci Harp’teki rolü ile hiç karşılaştırılamazdı. I. Cihan Savaşı esasında bir Avrupa savaşıdır. Ama ilk defadır ki cephe gerisinde halk bu kadar büyük sıkıntılara uğradı, bir yanı ile de dünyayı değiştirecek olaylara çektikleri bu sıkıntılar ve kıtlık dolayısı ile katıldılar. Harbin sonundaki Avrupa ve dünya çok değişecektir.

Yeni bir bölünme
Savaş öncesi Avrupa; dünyanın bu zengin ve öbür kıtaların gözünü kamaştıran bölgesindeki büyük şehirler halkı bile birbirinden çok farklı dünyalarda yaşıyordu. Londra, Paris, Berlin ve Viyana’nın sarayları ve zengin apartmanlarında yaşayanlar, yeryüzünün üniversal yeni düzenini, uygarlık denen yaşam biçimini yaratmışlardı. Londra’nın, Paris’in çevre semtlerinde, Viyana’nın ve Budapeşte’nin kenar mahallelerinde geniş kitleler sefalet apartmanlarında yaşıyordu. Yetişkin gençler için bile ayakkabı bir lükstü.
Birinci Harp bu kitleleri silah altına aldığında bot ve çizme vermek zorunda kaldı. Silahlar pahalıydı. Bu ağır masrafların altın rezervleri karşılığında basılan banknotla ödenmesi mümkün değildi. Birinci Harp enflasyonist bir para politikası yarattı ve bu, savaştan sonra da devam etti.
Savaş patladığında sosyalist hareketin savaş politikasını destekleyen partiler ile savaş karşıtı gruplar arasında yeni bir bölünme ve gerilim yarattığı görülmektedir. Eski Dünya’yı temsil eden sınıfların daha evvel ihanetle suçladıkları bu yeni tip vatanseverleri artık dışlama hakkı kalmamıştı. Kimse kadın hareketlerine ve taleplerine karşı eskisi gibi çılgınlık yaftası ile yaklaşamazdı. Savaş, siperlerde bekleyenlerin yeni bir dünya görüşü ile topluma dönmesine neden oldu.

Son olmayan yanılgı
Ağustos başında Sırbistan’a savaş ilan eden Avusturya-Macaristan’ı önlemek ve Sırp kardeşlerini korumak için Rusya, Avusturya’ya savaş ilan etti. Almanya da müttefiki Avusturya-Macaristan’ın yanında durmak için Rusya’ya savaş ilan etti. İtalya savaşa hazır değildi, ittifak anlaşması yaptığı Almanya ve Avusturya’yı yüzüstü bırakıp bir kenara çekildi. Fransa, Rusya’nın yanında yer alarak Almanya’ya savaş ilan etti ve Almanlar Fransızları ezmek için Belçika’yı işgal edince, ebedi Belçika müttefiki Britanya da harbe girdi.
Bu hengamenin içinde, Almanya ile ittifak yapan Osmanlı İmparatorluğu ancak ekime kadar bekleyebilecektir. Bu acele, Avrupa’yla ittifaklar konusunda Türk politikacısının düştüğü yanılgıların ilkidir ama sonuncusu değildir. Tanzimat ruhu ve becerisi Türkiye idaresinde artık mevcut değildi.
Britanya bu harpte 750 bin can kaybı verdi. İkinci Harp’te bile daha az ölü vermiştir.
250 bin kişi sivil hayata kesilmiş ayak-bacaklarıyla geri döndü. Asıl önemlisi bir kısmı, bu miktarda hastayı kabule hazır olmayan hastaneler önünde yığılan, bir kısmı da aileleri tarafından gizlenen 200 bini aşkın ruh sağlığı bozulan savaş kurbanlarıydı. Belki de Birinci Harp’in sonunda yaşadıkları savaşların başarısı ve hataları, savaş sonrası problemleri en başta biz Türklerin ve Batı Avrupa’nın da hiç iyi tanıyamadığı Osmanlı İmparatorluğu’nun genel kayıpları öbürleri ile
mukayese edilemedi; ancak en çok kendini değiştiren ülke olacaktı.

Haberin Devamı

Gül’ün Köşk’teki yedi yılı

Haberin Devamı

Görevini devreden Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül 17 kitapla bu yedi yılın muhasebesini sundular.
Bu 17 cildin bir kısmında Cumhurbaşkanı’nın iç ve dış gezileri, demeç ve nutukları yer alıyor; diğerlerinde Hayrünnisa Gül Hanım’ın Çankaya ve Huber köşklerinde yaptığı düzenleme, resim, porselen ve hat koleksiyonlarının değerlendirilmesi, bahçelerin düzenlenmesi, protokoldeki yenilikler yer alıyor. Çankaya Köşkü’nün ziyafetleri eski dönemlere göre düzen, servis ve protokol yönünden çok fark etmişti. Köşk’teki değişiklikleri ve cumhurbaşkanlarının dönemlerini anlamak için gerekli bir yayın faaliyetidir bu. Nitekim Huber Köşkü’ndeki değişiklikleri gözleme imkanı bulduk.