YazarlarKadeh olayı

Kadeh olayı

08.05.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kadeh olayı

Kadeh olayı

Ali Sirmen


ÇOĞUNUZ tv ekranlarında görmüşsünüzdür kadeh olayını. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev onuruna Çankaya Köşkü'nde verilen yemekte, Azerbaycan ve Türkiye Cumhuriyeti şerefine kadeh kaldırıldığı sırada, masada bulunan Erbakan, sanki bu temennilere katılmıyormuş, gibi kadehini kaldırmaktan imtina etmiştir.
Erbakan'ın içki içmemesine tabii ki, herkes saygı gösterecektir. Laik ve demokratik bir ülke, zaten kimsenin kimsenin içmesine ya da içmemesine karışmadığı bir devlet olduğu zaman vardır. Herhangi bir devlet görevi de, kimseyi içki içmeye zorlamaz.
Ama içki içmemek ile kadeh kaldırmamak ayrı ayrı şeylerdir. Erbakan'ın önünde zaten bir tek su bardağı vardı. O da, bu toastlar sırasında su bardağını kaldırarak, temennilere katılabilirdi, ortaoyunu kahramanı gibi orada durup duracağı yerde.
Unutmayalım ki, ortaoyunu ile siyaset oyunu, hiç birbirleriyle bağdaşmazlar, hele hele devletlerarası ilişkiler katında. Yoksa Kavuklu da, Pişekar da, İbiş de, hiç kakavan olmayan sempatik kişilerdir.
Erbakan'ın kadeh kaldırmaması, acaba temennileri paylaşmamasından mı kaynaklanıyordu, yoksa Molla Tahrani, uluslararası bir teamülü mü, kendine göre protesto etmekteydi?
Bir üçüncü olasılık da, ki bence en güçlü olanı budur, Hoca'nın bu jestin seçmeni üzerindeki etkisinden korkmuş olmasıdır. Oysa bir su bardağını kaldırarak, iyiniyet çağrılarına katılmanın ne sakıncası olabilir ki?
Ancak, seçmeni önünde İran yandaşı, Kaddafi'nin emir komuta zinciri içinde madunu olmakta beis görmeyen Erbakan, kadeh kaldırmaktan korkmaktadır. Çünkü o ve yandaşları kendi tabanlarını öyle bağnaz bir çizgiye oturtmuşlardır ki, şimdi o çizginin esiri olarak, en ufak bir hareketten bile korkmaktadırlar.
Peki şimdi şu soruyu sorabiliriz: "Eee Hoca'nın kadeh kaldırıp kaldırmaması çok mu önemli, kaldırsa ne olur, kaldırmasa ne olur?"
Aslında olay öyle değil. Bu sembolik jest ortak temennilerin ve değerlerin ifadesidir. Olayda önemli olan Necmettin Erbakan'ın kadeh kaldırıp kaldırmaması değil, o ve yandaşları ile Türkiye Cumhuriyeti'nin öbür vatandaşları ve kurumları arasında hiçbir ortak değer bulunmadığının ortaya çıkmış olmasıdır.
Demokrasi farklılıkların, bu farklılıkları özgürce ifade etmenin ve onların çevresinde örgütlenmenin rejimidir. Ama bu rejimin yaşaması için, bütün farklılıkların asgari ortak değerler noktasında birleşmeleri de zorunludur.
Dünyada kurumları ve bireyleri asgari ortak değerler çevresinde birleşmemiş bir tek demokratik devlet gösterebilir misiniz?
Bu ortak değerler de, insan haklarına, temel özgürlüklere dayalı demokrasiyi yürütmek yaşatmak (tabii bu onun onsuz olmazı laikliği de içeriyor) ve ülkenin bekasını düşünmektir. Atla deve değil! Hepsi hepsi bunlar.
Ama, Erbakan bu nokta da masalardakilerle aynı fikirde değil, Erbakan ve partisinin bu noktada da, bizle paylaştığı hiçbir ortak değer yok.
İşin asıl vahim olan yanı da işte burada yatıyor.
Her gün, her olay bizlere bu demokrasiyi Erbakan ve takımı ile yürütmemizin mümkün olamadığını göstermektedir.
Kimse bizi tahammülsüzlükle suçlamasın!
Tahammülsüz olan bizler değiliz, bizimle hiçbir ortak değeri paylaşmamakta ve kendi azınlığının diktasını, değerlerini bize de zorla kabul ettirmekte direnen onlardır.
Ya da isterseniz, tahammülsüzlüğü kabul edelim. Evet tahammülsüzlüğe karşı, artık tahammülsüzüz.
Zaten tahammülsüzlüğe tahammülle demokrasi yürütülemez.
Demokrasi tahammülsüzlüğün egemenliğinin ortadan kaldırılmasıyla kurtarılır.