Mersin 80’li yıllardan itibaren Güneydoğu ve Doğu Anadolu’dan muazzam boyutlarda Kürt göçü alan bir kent...
Mersin’in kuzeyi ve doğusundaki gettolarda içine kapanmış kalabalık bir Kürt nüfusu yaşıyor.
Bu Mersin’e dışarıdan bakanlar, politikleşmeye ve patlamaya açık bir “Kürt durumu” görürler.
Mersin’de Kürtlerle Türkler yan yana yaşadıkları için, bir Türk-Kürt çatışması potansiyelinden de endişeyle söz edilir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Mersin’in 2007’den önceki dört nüfus sayımı devresinde göçle aldığı toplam nüfus 412 bin... Mersin kent merkezinin nüfusu ise 825 bin.
Mersin Üniversitesi’nden Doç. Dr. Sosyolog Yaşar Erjem’in 2009 tarihli araştırmasının sonuçlarına göre Mersin’e göç edenlerin yüzde 83’ü Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan; yani Kürt...
Göçün ilçelere değil kente yöneldiği göz önüne alınırsa kaba bir hesaplamayla şehir nüfusunun en az yarısının Kürtlerden oluştuğu rahatlıkla söylenebilir.
Erjem’in göç alan mahallelerdeki 1022 hanede yaşayan 5900 kişiyi kapsayan araştırmasına göre bu nüfusun yüzde 71’i 19 yaşın altında. En az yüzde 30’u işsiz... Hane başına aylık ortalama geliri 200-400 TL arasında olanların oranı yüzde 42... Yüzde 20’si okur-yazar değil...
Çok genç, çok yoksul, eğitimsiz, vasıfsız ve bir de “Kürt sorunu” nedeniyle politikleşme eğilimi büyük bir nüfus...
Bu veriler nedeniyle Mersin, kışkırtma yoluyla çatışma çıkarmaktan siyasi fayda sağlamayı uman mihraklar varsa, bunlara ağız sulandıran bir “oyun sahası” imiş gibi görünebilir.
Şimdi tam da bu nedenle, sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere barış ve uzlaşma arayışında olanların, Mersin’in refahını itidal içinde bir arada yaşayarak büyütmesi ve paylaşması için bu kentin insanına “dış yatırım” yapmasının zamanıdır...
İstanbul merkezli Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği’nin (Ekopolitik) Mersin’de dün ve önceki gün düzenlediği, “Demokratikleşmeye Doğru Mersin Durağı” adlı yuvarlak masa toplantısı işte bu olumlu amaca yönelikti.
Büyük çoğunluğu Mersinli Sünni, Alevi, Türk ve Kürt toplum ve meslek önderlerinden oluşan 40 civarında kişi, iki gün boyunca kentteki “Kürt durumu”nu tartıştı; sivil toplumun bir Türk-Kürt çatışmasının çıkmasını önlemek için neler yapabileceğini ele aldı.
Ekopolitik bu toplantıya beni de davet etti; heyecanla, bir yurtdışı programımı iptal ederek katıldım. Toplantıya “gözlemci” statüsünde çağırırlarken Mersin’de köklerim olduğunu bilmiyorlardı. İstanbullu olmama rağmen kendimi orada, 19. yüzyılın ortalarında kentin kurucuları arasında yer almış olan Türkmen ailemin köklerine çok yakın hissettim.
Toplantıda benimsenen ilginç fikirlerden biri de merkez ile Kürt gettoları arasında oluşturulacak bir “beşeri erken uyarı sistemi”nin kurulmasıydı.
Sivil toplum girişimiyle, Kürt gettolarının kente olan yabancılığının aşılması için merkezle çevre arasında ilişki köprüleri oluşturmak ve bunlar üzerinden sağlanacak iletişim ile gerilimleri kaynağında iken yatıştırmak... Erken uyarı sistemi işte böyle bir şey olabilir. Verimli çalışması içinse yerel medyanın aktif desteği şart...
Bir katılımcının dediği gibi, Mersin’de yoksul arka mahallelerle zengin deniz kenarını birleştirecek bir sentezin acilen bulunması gerekiyor.
Toplantıda kentin selametini gözeten birer Mersinli olduklarını takdirle gözlemlediğim Kürt kökenli işadamları ve kanaat önderlerine bu konularda büyük görev düşüyor.