Mehmet Çelik

Mehmet Çelik

bizans@gmail.com

Tüm Yazıları

İnsanlar ikiye ayrılır, dergiciler ve dergici olmayanlar. Bilhassa dergici olduğu için çok sevdiğim bir arkadaşım var, onun aklı fikri dergisindedir. Yerli-yabancı ayırmayıp sürekli dergilerden söz ettiği için onun sayesinde dünyadaki bütün havalı mecmualardan haberim oluyor. Arkadaşın bu hâli hoşuma gidiyor, işine tutkuyla sahip çıkan dergicilere büyük saygı duyarım. Gerçek bir dergici deyince her zaman aklıma arkadaşımın ışıldayan gözleri gelir. 

Hem üreten hem biriktiren biri olarak ben de kendimi dergici sayarım. Kitabevlerinde ilk baktığım yer dergi raflarıdır. Belki bir sahafta karşıma çıkar diye eksik sayılarımı yazdığım bir defterim var. 1989’dan beri, “Şiir Atı”ndan “P Dünya Sanatı”na, “Fol”dan “Geniş Açı”ya kadar envai çeşit dergiyi sevgiyle biriktirdim, merakla okudum. İstanbul Şişli Lisesi’nde okurken tek sayılık dergiler hazırlardım (ilk dergimin adı “Pırpır” diye hatırlıyorum) ayrıca okul dergisi için çizim yapar veya arkadaşlarla birlikte röportajlara giderdim. (Bu sayede Rıfat Ilgaz’la sohbet etme olanağı bulmuştuk.) 

Haberin Devamı

‘Fol’ (1995-1998)

Kalıcı dergiler arasında 

Dergi, kitap, fotoğraf derken üç senelik liseyi beş senede bitirebildim! Hiç unutmuyorum sınıfta kaldığım yıl sosyal faaliyetlere etkin katılımım nedeniyle okul müdürümüz Güher Özben’in elinden teşekkürname almıştım. O günlerde kaçıncı sınıftasın, diye soranlara çok utandığım için cevap veremiyor konuyu değiştiriyordum, fakat o dönem gezip dolaşınca öyle çok şey öğrendim ki şimdi iyi olmuş diyorum. 

Dergi saklamak kolay değildir, hele taşımak hiç kolay değildir. Bu nedenle “vay be insanlar nasıl güzel evlerde yaşıyor” diye bakıp şaşırdığım bazı dekorasyon dergileriyle yollarımı ayırdım, ama bazı dergiler var ki bir defa okumakla bitmiyor, arada sırada enfes makaleleri tekrar okumam, eşsiz kapaklara hayranlıkla bakmam gerektiğinden nereye gittiysem benimle birlikte geldiler. Bazı dergiler sadece kapaklarıyla bile güzel, bazıları özel dosya konularıyla, tasarım, fotoğraf ve içerikleriyle dolu dolu oldukları için çok değerli benim için. Koleksiyonun eksik sayılarını tamamlamak ise kendi başına bir macera. Yana yakıla aradığım bazı özel sayılara henüz kavuşmuş değilim. 

Haberin Devamı

Özel standı olan tek dergi 

Kütüphanemdeki en şaşırtıcı dergi ise “Fol” olabilir. İlk sayısı Mayıs 1995’te çıkan “Fol” eğer “yüksek dergicilik” diye bir sınıf varsa bu sınıfın en doğal üyesi olarak seçilmesi gereken bir yayındır. “Sınırları ve ufukları zorlamak” iddiasındaydı, bunu da başarmıştı ancak her çılgın dergi gibi o da kapatılmayı tadacaktı. Hiç kapanmasın isterdim doğrusu ancak böyle iddialı bir dergiyi yaşatmak da zordur. Yeterince takdir edilmedi ve şımarıklık gibi görenler oldu. Oysa “Fol” boyutları, yumuşacık kağıdı, hurufatı, tasarımı ve içeriğinin yüksek kalitesi gibi pek çok unsuruyla dergicilik tarihimizin en gösterişli dergisidir. 

Yıllardır büyüklüğünden yola çıkılarak epeyce şakaya konu olmuş olsa da “Fol” büyüklüğün en çok yakıştığı dergiydi. Zaten dergi her şeyden evvel biçimdir. Fakat 37x50 cm boyutlarıyla “Fol” cidden büyük bir dergiydi, kitabevlerinde hiçbir rafa sığmayacağından özel stand bile yapılmıştı. 

Haberin Devamı

“Fol” içerik olarak da muhteşemdi (her sayı farklı bir editör tarafından hazırlanıyordu) fakat normal boyutlardaki bir dergide belki bir kenarda unutulabilecek yazılar, fotoğraflar ve resimler bu devasa ebatlardaki derginin sayfalarında kolay kolay akıldan çıkmayacak görkemli bir görünüme kavuşmuştur. Benim en sevdiğim sayı Samih Rifat’ın hazırladığı üçüncü sayıdır. Bir tek kapağını sevmem bu derginin, içinde Koudelka, Yourcenar, Bihrat Mavitan, Samih Rifat ve benzeri isimlerin bulunduğu bu sayı dergici arkadaşım dışında kimseye ödünç verilmeyecekler arasında. 

“Saçma” 

5. sayıdaki C. Yalçın Yıldırım’ın “Matematikte saçmalık”, Özlem Solok’un “(Peki) Müziğin nesi dinlenir?” başlıklı yazıları unutulmayacak yazılara güzel bir örnektir. Hakkı yenmesin her sayıda çok değerli isimlerin çalışmaları vardı, fakat 7. sayı mesela, paha biçilemez dergilerden biridir, Stefanos Yerasimos’un “Sur, uç ve duvar” başlıklı yazısını okuyan kendine zor gelir, Ayda Arel’in “Duvarlar ve sözlükler ve saire” başlıklı yazı da ufuk açan cinstendir, bu sayıda İhsan Bilgin’in “Nerdeyse hiç” başlıklı yazısı da en beğendiklerim arasında.

“Fol” dergisinin, bir vakitler Tepebaşı’nda düzenlenen Tüyap kitap fuarlarına katılımlarını her sene merakla beklediğim İyi Şeyler Yayıncılık kitaplarındaki sürprizlere benzer hoşlukları da vardı. Mesela “saçma” konulu sayının bir sayfasında gerçek bir saçma tanesi vardı.