Haftaya Çarşamba (8 Temmuz) İstanbul Caz Festivali’nin en baba konserlerinden biri var. Bas gitarın üç dev ismi Stanley Clarke, Marcus Miller ve Victor Wooten Açıkhava’da bir konser verecek. Bakın Wooten’dan neler öğrendim
İki haftadır evde hazırlıkları başlattım. Eski bas gitarımı piyasaya çıkardım. Amfinin yanına koydum. Ayıptır söylemesi mahalleyi inletiyorum. Ama bir sorun, neden? Çünkü efsanelerin konseri var. Bas dendi mi akla gelen üç beş büyük müzisyen arasında adı geçen Stanley Clarke, Marcus Miller ve Victor Wooten. Her biri kendi gruplarıyla şahane, ama bir araya geldiklerinde daha da ilginç oluyor. SMV grubun adı. İsimlerinin baş harfleri. Ve üç bas gitarlı bir grup. Peki üç adet bas gitar birlikte ne yapabilir? Konseri nasıl izlemeli? Üçlüyü nasıl takip etmeli? Victor Vooten’a merak ettiğim şeyleri sordum. O da anlattı.
Üç bas gitar var. Görev dağılımı nasıl?
Grupta herkesin farklı yetenekleri var. Yani herkesin yeri ayrı. Marcus genellikle en dipte, şarkının temelinde yer alıyor. Stanley ön plandaki kısımları veriyor. Bense ortalarda bir yerlerdeyim. Ama sahnede çalarken roller zaman zaman değişiyor.
Tarzlarınız arasındaki farklar neler?
Aslında biz bas gitarın üç farklı kuşağını temsil ediyoruz. Bunu her birimizin çalış tarzından anlayabilirsin. Stanley old school (eski usul) bir müzik anlayışından geliyor. Adamın çaldığı şeyler bas gitarın temel taşları gibi. Marcus bir besteci ve prodüktör gibi bakıyor şarkıya ve öyle çalıyor. Çaldığı her şey cuk oturuyor. Müziğin tamamına konsantre olarak çalıyor.
Bense bu ikilinin hayranıyım. Aralarda ayak uyduruyorum. Yine de bu ikisinin yanında çömez hissediyorum...
Nasıl başladınız çalmaya?
Dört kardeşimle çalarak büyüdüm. Bası da böyle öğrendim. En büyük abim Regi iki yaşında bası verdi elime ve konu kapandı.
Turnenin en çok nesi güzel?Kardeş Türküler’in türbanlı gitaristini konuştu herkes.
Hemen menajerlerini aradım ve bir dokundum bin ah işittim.
Ahmet Hakan’ın yazısının ardından neredeyse 100 kişi aramış.
Röportaj talepleri patlamış. Ama tabii herkes türbanlı gitarist peşinde.
Kimseye bu konuda bilgi vermediklerini söyledi menajer Ülker Uncu.
Grubun bir üyesinin bu şekilde ön plana çıkması onları rahatsız etmiş.
“Her tür insan var ekipte, bu arkadaşımız da onlardan biri” açıklamasını yaptı özetle. Hak verdim.
Ve o bunları anlatırken aklıma çarşaflı techno’cu Habibe geldi.
Ne o şaşırdınız mı? Bildiğiniz techno.
Bilmeyen için söyleyeyim.
Habibe’nin annesi Medineli, babası Konyalı bir Türk.
Hz. İsa’dan Hz. Muhammed’e mektuplar yazıyor, tekbir getiriyor, yanar döner alevler arasından yakarıyor.
White Peace isimli şarkısının MTV Türkiye’de de gösterilen klibinde Arapça, İngilizce ve Türkçe dünyayı barışa çağırıyor. Klipte savaş sahneleri var, Kuleler yıkılıyor, Bush’un kafasına terlik fırlatılıyor.
Türbanlı gitarist kadar heyecanlandırır mı, bilmem.
Ama içimden geldi: Ver coşkuyu pistlere Habibe. Barış için...
İnsanlarla ünlü müzisyen falan değil de normal insanlar gibi tanışıp konuşmak güzel. Bir sürü hikaye dinliyorsun.
n Çalarken en heyecanlı şey ne?
Sağıma bakıyorum Stanley, soluma bakıyorum Marcus. Daha ne olsun?
(Bence de...)
“Nilüfer’in şarkısını beğenmedik” diyebilmek...
Nilüfer’in yeni albümü Hayal’de yer alan “Bir bilseydin” şarkısının klibi Power Türk’ten veto yedi.
Peki kim yaptı? Nasıl yaptı?
Merak ettim önce Nilüfer’in basın danışmanını aradım.
Herhangi bir neden göstermeden yayınlamama kararı alındığını söyledi.
“Neden” diye sordum.
“Bilmiyorum kendilerine sorun” dedi.
Power Türk TV’den Dursun Güleryüz’ü aradım. Güleryüz çok kibar bir şekilde bana bir bilgisayar programından bahsetti. “Bazı klipler otomatik olarak eleniyor” dedi.
Hiçbir şey anlamadım.
“Müzik direktörümüz yok, bilgisayar ne derse o” dedi.
“Ne bilgisayarı bu, hangi program” diye üsteledim. Detay vermedi.
“Nasıl çalışıyor” dedim.
“Onu anlatamam” dedi.
Ama şunu söyledi ve ben inandım: “Nilüfer’in kendisine ve şarkılarına veto falan söz konusu değil...”
Bir defa şunu söyleyeyim. Özel bir kanal, izleyicisinin talepleri ve hedef kitlesinin beklentileri doğrultusunda, ya da tamamen keyfi olarak, istediği klibi yayınlar, istemediğini yayınlamaz.
Bunda kızacak gücenecek bir şey yok.
Durum böyleyken benim takıldığım “Biz bu şarkıyı beğenmedik. Çok yavaş kaçtı. Nilüfer’e saygımız sonsuz ama yaz vakti bize uymaz” demek yerine suçu bilgisayara atmak.
Yahu koskoca kanalı bir bilgisayarın yönettiğine inanmamızı mı bekliyorsunuz Allah aşkına? Ne bu Matrix mi?
Televizyon kanallarında çeşitli özellikler kodlanmış şarkıları belli düzenlere göre yayınlayan sistemler olduğu biliniyor. Mesela, hızı
70 bpm olsun, hit olsun, slow olsun, kadın sanatçı olsun gibi... Bu özelliklerden mönüler yapıp şarkıları art arda çalabiliyorsunuz.
Buysa kastedilen “bilgisayar”, onu anladık da “bilgisayar karar veriyor” yanıtı tatmin etmedi doğrusu...
Geçen hafta...-Atatürk’e abone oldum. Ne o komik mi? Bence de... iGoogle’ı ana sayfanız yaparsanız bazı yayınlara ve haber kanallarına abone olabiliyorsunuz.
Bir de Atatürk’e. “Atatürk diyor ki” diye bir abonelik var. Her yeni sayfa açıldığında bir özlü söz çıkıyor. Ve inanın hiç duymadığım şeyler. Son olarak “Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz” vardı. MGK ile aynı saatlerde...
-Yaban TV izledim. Digitürk’ün yeni avcı kanalı. Adam “Karaca’mıza kavuştuk” diyor. Karaca’nın dil dışarda, kurşunu yemiş. Bu hadisenin adı “Karaca’mıza kavuştuk.” Avcılığı anlamıyorum.
-Lounge O2 96.0 dinledim. 96.0 frekansında eskiden Oxigen vardı. Baharda FG (93.7) ekibine satıldı. Adı Lounge O2 oldu. Ve ortada Oxigen diye bir şey kalmadı. En güzel caz, funk, dub, house müziklerini çalan radyom artık
24 saat sadece
dans müziği çalıyor.
Ne zaman açsam dıptıs...
Habibe, ver coşkuyu pistlere! Kardeş Türküler’in türbanlı gitaristini konuştu herkes.
Hemen menajerlerini aradım ve bir dokundum bin ah işittim.
Ahmet Hakan’ın yazısının ardından neredeyse 100 kişi aramış.
Röportaj talepleri patlamış. Ama tabii herkes türbanlı gitarist peşinde.
Kimseye bu konuda bilgi vermediklerini söyledi menajer Ülker Uncu.
Grubun bir üyesinin bu şekilde ön plana çıkması onları rahatsız etmiş.
“Her tür insan var ekipte, bu arkadaşımız da onlardan biri” açıklamasını yaptı özetle. Hak verdim.
Ve o bunları anlatırken aklıma çarşaflı techno’cu Habibe geldi.
Ne o şaşırdınız mı? Bildiğiniz techno.
Bilmeyen için söyleyeyim.
Habibe’nin annesi Medineli, babası Konyalı bir Türk.
Hz. İsa’dan Hz. Muhammed’e mektuplar yazıyor, tekbir getiriyor, yanar döner alevler arasından yakarıyor.
White Peace isimli şarkısının MTV Türkiye’de de gösterilen klibinde Arapça, İngilizce ve Türkçe dünyayı barışa çağırıyor. Klipte savaş sahneleri var, Kuleler yıkılıyor, Bush’un kafasına terlik fırlatılıyor.
Türbanlı gitarist kadar heyecanlandırır mı, bilmem.
Ama içimden geldi: Ver coşkuyu pistlere Habibe. Barış için...