Geçmişe ait gelecek tahayyülleriyle ilgili olanlar, yani “retro-fütüristik” işleri sevenler için Tate Modern’ın yeni sergisi “Electric Dreams: Art and Technology Before Internet” (Elektrik Düşler: İnternet Öncesinde Sanat ve Teknoloji) ilginç manzaralar sunuyor. 1950’lerden 1990’lara uzanan aralıkta hayata geçirilmiş sanat eserlerinin sergilendiği bir çerçeve yaratılmış ve sanatçıların teknolojiyi o dönemde nasıl kullandığı anlatılırken bir bakıma geleceğe dair neler düşünüp hayal ettikleri de ortaya konmuş.
Mekanik kurgular, optik illüzyonlar, boyut ve mekânla ilgili keşifler, algıları tetikleyen ışık ve ses numaraları (girişte bu konuda herhangi bir rahatsızlığımız olup olmadığı konusunda uyarılıyoruz) ve ekranlar. Özellikle ekranlar. Büyük büyük pikselli grafiklerin yer aldığı oyun ekranları 1980’lerden itibaren sanatçıların kadrajına girmiş gibi duruyor.
Suzanne Treister bazı video oyun ekranları kurgulamış ve bunları tabloya çevirmiş. François Morellet’nin gözleri
- “Romance” - Fontaines D.C.
İrlandalı rockçılar radyo dostu, hit dolu bu albümle kariyerlerinde yeni bir sıçrama yaşadı. Bugüne kadarki en melodik, en akılda kalıcı en vurucu şarkıları içermesi bir yana “Romance”, modern dünyaya eleştirel bakışıyla da dikkat çekici, nahif ve duygusal. Bu yıl içinde karşımıza çıkan en etkili rock albümü. “Starbuster”, “Here’s The Thing”, “In The Modern World”, “Bug”, “Favourite” her yönüyle tatmin edici, kulakların pasını silen işler.
- “In Waves” - Jamie xx
“In Waves”, yetenekli prodüktör ve DJ’in kendine has eklektik dans müziğini bir önceki albüm “In Colour”ın bıraktığı yerden alıp coşturuyor. “In Colour” daha içe dönük bir elektronik albüm görünümündeydi, “In Waves” pistleri hareketlendirmek için hazırlanmış. The xx’ten grup arkadaşları Robyn ve Oliver Sim dışında bir dizi vokal ve ekip (mesela Panda Bear) destek verdi albüme.
Doctor Who ve Sherlock dizilerinin yazarı Steven Moffat gelecekte yapay zekâ destekli sistemler tarafından yazılan senaryoların sayısının artacağını ve bu durumun eninde sonunda dönüp dolaşıp yazarları vuracağını söyledi.
Her ne kadar “gelecekte” diye konuşsa da Moffat, günümüzde izlediğimiz bazı dizileri yazan ekiplerin senaryo aşamasındaki tercihlerinde yapay zekâya başvurduğunu biliyoruz. Hangi aşamada ChatGPT, hangi aşamada özel olarak geliştirilen modeller senaryoları şekillendiriyor bu net değil. Ancak dizi ve film senaryolarını yazan ekiplerin senaryoyu şekillendirirken, karakterleri işlerken algoritmalardan yararlandığı artık bilinen bir gerçek. Özellikle ticari başarı hedeflenen Hollywood yapımları artık iyiden iyiye dükkânın anahtarını yapay zekâ türevlerine teslim etmiş durumda. Ancak eşeği sağlam kazığa bağlayalım endişesi yavanlığı da beraberinde getiriyor.
Şu an gösterimde olan “Moana 2” filmiyle ilgili eleştirisinde The Guardian’ın ağır abilerinden sinema yazarı Peter Bradshaw senaryoyu parıltısız bulduğunu anlatırken her şeyin fazla
Ezhel, yeni albümü “Derdo”da, Berlin – Ankara arasına sıkışan hayatını anlatıyor. Sonuç; şairane bir mizah ve samimi itiraflar
Ezhel’in ilk albümü, 2017 tarihli “Müptezhel”, yolun çok başında bir müzisyenin Ankara’daki sıkışmışlığını anlatıyordu. Bu şehre dair, Orhan Pamuk’un İstanbul’a olan bağlılığını andıran duygularını ifade etmekteydi Ezhel. Şehri övmeden, ona methiyeler düzmeden, olduğu gibi pisliğiyle, kokusuyla, çamuruyla, sefilliğiyle anlatmaya çalışan bir albümdü. İçine doğduğu yeri anlamaya ve anlatmaya çalışan bir bakış açısıydı bu.
Ezhel aradan geçen yıllarda iki albüm yaptı. 2019’da Berlin’de, Türk asıllı Alman rapçi ve prodüktör Ufo361 ile yaptıkları “Lights Out” Berlin’e uyum aşamasıydı. Ufo’nun (Ufuk Bayraktar) müzik zevki ve prodüktörlüğünün ağır bastığı bir trap albümüydü bu. Ardından Murda ile ortak “Made In Turkey” geldi. Bu büyük bir sıçrama oldu. Berlin, Amsterdam
Geçenlerde karşıma çıkan bir görüntü. Riyad’daki Elie Saab defilesinde Jennifer Lopez ve dansçıları sahneyi ele geçirmiş “Let’s Get Loud”u söylüyor. Lopez kalçalarını açıkta bırakan derin dekolteli kıyafetiyle sahnede bir ileri bir geri “diva yürüyüşü” yaparken, yani topuklarını yere tak tak tak diye vurarak gururla yürürken, benzer kıyafetler içindeki atletik dansçıları fit vücutlarının bütün imkanlarını kullanarak müziğe eşlik ediyor. O sırada Lübnanlı Elie Saab’ın son tasarımlarını taşıyan modellerin izleyicilerin önünden geçtiğini görüyoruz. Seyircilere baktığımızda klasik kıyafetleri içinde Arap para babaları yanında, şık ve gösterişli kıyafetleri içinde kadın ve erkek konuklar parıltılar saçmakta. Riyad değil Los Angeles ya da herhangi bir Batılı merkezde gösterişli bir salonda gibiyiz. Bütün konuklar bu şatafat gösterisinin içinde yerlerini almışlar. Lopez konuklardan sadece biri. Defileye katılan ünlü isimler
Her türden albümle zenginleştirmeye çalıştığım yılın en iyi ve dikkat çekici albümleri listesinin ilk ayağına hoş geldiniz
- “Sunset Violent” – Mount Kimbie
İngiliz elektronik ve alternatif müzik ikilisi Mount Kimbie (Dom Maker, Kai Campos) elektronik müziğin derinliklerinde gezindikleri kariyerlerinde yeni bir kapı açıp shoegaze dünyasına adım attılar 2024’te.
Son iki albümlerinde hip hop’a fena hâlde kafayı takmışlardı. Yeni albüm, yeni bir dünya yarattı. İçe dönük, oldukça bireysel işler yapan ekip birlikte çalışmayı sevdikleri King Krule ve yeni vokal Andrea Balency ile ışıldıyor. Turne için ekibe katılan yeni eleman, enstrümancı Marc Pell canlı ortamlarda farkını ortaya koyuyor. Alternatif işleri seven dinleyiciler için yılın en başarılı çalışmalarından biri.
- “Fearless Movement” – Kamasi Washington
Amerikalı cazcı ve saksafoncunun 12 şarkılık yeni albümü yıl içinde en dikkat çekici caz albümlerinden biri oldu. Washington albümde hayatındaki iki yeni gelişmenin etkisinde
“Baskı bitti, gelecekte her şey dijitalde” diye ezbere konuşanlar Londra’ya gelip şehir merkezinde biraz dolaştıklarında durumun hiç de öyle olmadığını kendi gözleriyle görebilirler. Bir ana caddede bizde kaç tane kafe varsa, Londra’da da çoğu bölgede o kadar sayıda kitapçı şubesi görebilirsiniz (ve tabii kafe sayısı da zirvede). Mesela zincir kitapçılardan Waterstones’un bazen bir kilometrekarelik bir alanda üç-dört mağazası olduğunu şaşkınlıkla fark ediyor insan. Trafalgar Meydanı’nda köşedeki mağazaya girip dolaşıyor ya da üst kattaki kafede bir şeyler içiyorsunuz. İki adım sonra Piccadilly’deki beş katlı mağazasıyla (Avrupa’nın en büyük kitapçısı) karşılaşınca şaşırıyorsunuz. Aynı şekilde az ileride Covent Garden’da bir şube daha. Bir diğer zincir kitapçı Daunt Books’un hem Belsize Park’ta, hem iki adım ötedeki Hampstead Heath’te iki ayrı mağazası olduğunu görünce insan şaşırıyor. Her mahalleye, bakın semt de değil, mahalleye yayılıyor kitapçılar. Öte yandan
Geçen hafta 15 miyon dolar değerlemeyle yatırım alan müzik bazlı arkadaşlık uygulaması makromusic’in bir de kardeş uygulaması var: macromusic for artists. Artists.macromusic.com adresine giderseniz hem detayları görebilir hem de indirebilirsiniz. Bu uygulama, kuruluşundan bu yana dört yılda Spotify’a milyonlarca dinlenme yollamış makromusic ile entegre çalışıyor ve burada size şarkılarınızı tanıtma imkânı veriyor. Her iki uygulamanın da kurucu ekibinde yer alan ve şu an makromusic’in CEO’su genç girişimci Ataberk Özaydın diyor ki “Geçen yıl hit olan bir şarkının 20 milyon toplam stream’inin 12 milyonu makromusic’ten gitmişti, her gün 100 bin kullanıcı sitede yaklaşık kişi başı beş şarkı dinliyor. Biz her gün ekosisteme en az 500 bin stream gönderiyoruz.”
İnsanların ortak dinledikleri müzikler üzerinden eşleştiği, eşleştikleri kişinin dinlediği müzikler arasında müzik keşfettiği bu uygulamada şarkılarını tanıtma imkânı bulmak, müzisyenler için önemli olmalı. Stream uygulamalarının algoritmik ve yapay zekâ temelli