Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Manhattan’dan metro ile Brooklyn’e geçtim..
Köprüden sonraki ilk durak, Marcy Avenue’de indim.. Brooklyn’in içlerine doğru yürüdüm, Hewes caddesine geldiğimde donup kaldım..
Ortalık film stüdyosu gibiydi..
Karşıma, uzun siyah ceketli, siyah şapkalı, beyaz gömlekli, saç gibi uzatılmış favorili onlarca erkek çıktı..

Brooklyn’de siyah beyaz hayat

Kimi başı önde hızlı hızlı yürüyor..
Kimi bir dükkâna giriyor.. Kimi evinden çıkıyordu..
Hepsi tek tip giyinmişti!..
Caddede kadınlar da vardı tabii.. Onlar da neredeyse tek tipti.. Siyah uzun etek, siyah bluz, siyah şapka..
Bir marketten içeri kafamı uzattım.. Kasadaki adam da aynı kıyafetteydi, alış-veriş yapanlar da..
Şaşkınlıktan gözlerim fal taşı gibi açıldı..
Koca caddede, aslında mahallede, aslında semtte ben hariç herkes tek tipti..
Kadınlar, erkekler, yaşlılar, gençler..
*
Bir köşede karşıdan karşıya geçmek için bekleyen altı kız gördüm.. Diz altına uzanan siyah (birinin lacivertti) etek, son düğmesine kadar ilikli beyaz gömlek giymişlerdi..
1950’li yıllardan kalmış gibiydiler..
Sağa sola iyice bakındım.. Ya film çevriliyordu ya kamera şakasının içine düşmüştüm..
İkisi de değildi..
Brooklyn’de 1950’li yılları yaşıyordum..
Bir saate yakın turladım.. Manzara hiç değişmedi.. Bir okulun bahçesinde oynayan çocukları izledim.. Yedi sekiz yaşlarındaydılar.. Onlar da siyah beyazdı, onlar da saçlarını favori gibi uzatmışlardı..
Bir kafe, bar aradım.. Oturup birisiyle sohbet etmek istedim.. Yoktu.. Ne kafe gördüm ne yemek yenilen bir yer..
İnanın saatlerce taksi bile geçmedi..
Hayat siyah beyaz olmuştu, durmuştu, donmuştu.. Ayakkabı satan bir mağazanın önünde durdum.. Vitrin yapmamışlardı.. Raflardaki kadın ayakkabılarının tamamı siyahtı.. Tamamı gösterişsizdi..
*
Brooklyn köprüsüne doğru ağır ağır ilerledim.. Köprüden Manhattan’a yürürken keşke fotoğraf çekseydim diye düşündüm.. Biliyordum, gördüklerimi anlatmaya kelimeler yetmeyecekti.. Ama yapamazdım..
O insanların doğal yaşamını garip sayıp fotoğraflayamazdım.. İnançlarıma saygısızlık edemezdim.. Onlar başlarını kaldırıp bana bakmadılar bile.. Hey yabancı burada ne işin var demediler.. O mahallelerde turlamam onları rahatsız etmedi..
Ben de onları rahatsız etmedim..
Deklanşöre basmadım..
*
Bana garip gelen başka bir şeyin fotoğrafını çektim.. Sayfadaki fotoğraflar Manhattan’da Bryant Park’ta bir öğle vakti çekildi..
İşyerinden çıkan yüzlerce kişi gökyüzünün görüldüğü ender yerlerden birine yayılmıştı.. Sandalye bulan, bulamayıp çimlere yayılan güneşin tadını çıkarıyordu..
Hava pırıl pırıl olsa bile Manhattan’da güneşi görmek zor.. Dev binaların arasında bir avuç gökyüzü var..
O kadar!..
*
Parkın bir köşesine kitaplık yapmışlar.. Minik bir kütüphane.. Güneşlenirken boş boş oturmak istemiyorsan; bir kitap al, oku, geri ver..
Bize ne kadar yabancı değil mi?
Zaten bu sebeple fotoğraf çektim..
Yeni âdet, yeni moda değil.. Eski bir âdetmiş.. Parkın bir yüzünü, parkın tarihini anlatan fotoğraflarla süslemişler..
Sayfadaki siyah beyaz fotoğraf bunlardan biri.. 1930 yılında aynı yerde çekilmiş.. O tarihte de parkın bir köşesinde minik bir kütüphane varmış..
Belki 1900’lerde de vardı, belki 1850’lerde de.. Parkın geçmişi 1686’ya kadar gidiyor.. O gün bugündür kamu alanı.. Çevresine 70 katlı binaları dikmişler ama oraya el sürmemişler.. Korumuşlar!..
Bu da bana garip geldi!..
*
Park deyince sigara yasağından da söz edeyim.. Her yerde yasak.. Parkların girişinde uyarı levhaları var..
Küçük parkları anladım da devasa bir alanı kaplayan Central Park’ın girişinde bile vardı..
O kadar da değil, bir ağacın altında tüttür gitsin diyeceksiniz..
Belediye mi takip edecek?
Ona da tanık oldum.. Boş bir banka oturan yaşlıca bir adam sigarasını yaktı.. Daha ikinci nefesi çekmemişti ki, koşarak günün yorgunluğunu atan biri, durdu ve uyardı..
Zaten sigara içene bi acayip bakıyorlar!..