Türkiye kazandı, herkes kazandı...
Ne mutlu bize, çatışmasız, olaysız, pürüzsüz bir seçimi geride bıraktık...
Binali Yıldırım’ın sayım bitmeden yaptığı açıklamayla Ekrem İmamoğlu’na teşekkür etmesi, seçim öncesindeki “Onu çalıştırmazlar” söylentilerini “Ona destek olacağız” sözleriyle kırıma uğratması günün ilk güzel haberiydi.
Türkiye bu seçimle pek çok şey kazandı...
Halk sandıkta yönetimleri değiştirebileceğini gördü. Yarına ilişkin güven kazandı.
Türkiye sıradan bir Ortadoğu ülkesi olmadığını göstererek dünyanın gözünde prestij kazandı.
Milleti ayrımsız kucaklayan üslupla birlikte toplumsal barış kazandı.
Bu sonuçla halkı birleştirici, kaynaştırıcı siyaset tarzı kazandı
CHP’nin seçim görevlileri pazar günü alacakları tedbirleri anlatıyor:
. Seçim öncesi çalışmaya sabah 05’te başlayacağız. Önce okulların içi gezilecek, okulun hiçbir köşesinde önceden hazırlanmış oy pusulası bulunmadığından emin olacağız.
. Her okulda bir kat görevlisi ve avukat bulunacak.
. Sandıkta görevlilerimiz sıkıştığı anda avukatlarımıza başvuracak.
. Her pusulanın mühürlenmesini sağlayacak, dışarıdan pusula girmesini önleyeceğiz.
. Oyların konulduğu torbalar kapatılıp mühürlendikten sonra sandık kurulu başkanına bir üyemiz arabaya kadar eşlik edecek, okulun içerisinde hiçbir yere uğramadığından emin olacak.
. Oyları ilçe seçim kuruluna götürecek araba aranacak, araç içinde başka bir torba olmadığından emin olacağız. Aracın yolda bir yere sapmadığından emin olmak için arabalarımızla izleyeceğiz.
. İlçe seçim kurullarında 10’ar görevlimiz olacak... Bunlardan 2’si arabayı kapıda karşılayacak. Oylar ilçede genelde spor salonlarında toplanıyor. Salonun birden fazla girişi olabilir. Oy torbalarının gireceği kapının dışındaki girişlerde de diğer arkadaşlarımız bekleyecek ki buralardan farklı şekilde girişler olmasın, başka oy pusulaları taşınmasın.
Yunanistan’da seçime 3 hafta kala Başbakan Çipras pek de yabancımız olmayan bir manevra yaptı... Önce Savunma Komitesi’ni olağanüstü toplantıya çağırdı. Ardından yaptığı açıklamada AB’yi Türkiye’ye karşı yaptırım uygulamaya çağıracaklarını bildirdi. Doğu Akdeniz’de Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail, Mısır ittifakı giderek güçleniyor. ABD ve AB bu ittifakı açıkça destekliyor. Cesaret bulan Kıbrıs Rumları, Türk kıta sahanlığında petrol sondajı yapan Fatih gemisinin mürettebatı hakkında tutuklama kararı çıkardı. PKK Güneydoğu’da saldırıları sürdürüyor. Suriye’de rejim güçleri İdlib’de gözlem noktalarına saldırıyor. ABD S-400 baskısını artırıyor. Washington bizi sadece F-35 programından çıkarmayı değil, askeri ve ekonomik ambargo uygulamayı da planlıyor. Bunaltıcı sıcaklar başlıyor.
MAL
Moderatör İsmail Küçükkaya programa katılan iki adaya mal bildiriminde bulunma konusundaki düşüncelerini sordu. İki aday da teoride olumlu konuştular. Pratikte bu sözlerini ne kadar tutacaklarını zaman gösterecek.
CHP’li emektar siyasetçi Kemal Anadol bu yılın başında CHP’ye bir çağrı yaparak, belediye başkan adaylarının kendileri ve yakınlarının mal bildirimini zorunlu tutmasını önermişti. CHP’den ses
Neden turiste yönelik hediyelik eşya sektörünü geliştiremiyoruz?
Son yazımıza gelen okur mesajlarından bazılarını paylaşalım:
- Ben ABD’de yaşıyorum, geçenlerde eşimle Demre Noel Baba Kilisesi’ndeydik. Öncelikle vizyon yok. Oranın biraz reklamı yapılsa, sırf Noel ağacına takılan süs bile satsalar yeter. Onun yerine uyduruk nazar boncuğu var. O da Çin malı.
- Çok varlıklı bir arkadaşım geldi, alacak bir şey bulamadık. Çin malı kopya çantalar, ayakkabılar, kopya giysiler. Özgün olmamız lazım. İtalya’ya gidin, küçük bir köyde özgün çanta yapan, resim satan yerler bulursunuz.
- Bence en büyük sorun esnafın turisti yolunacak kaz gibi görmesi. İkincisi, her sarışına “Nataşa” muamelesi yapıp asılması.
- Araplar hediyelik eşya almıyor, başka da turist kalmadı memlekette.
- Hediyelik eşyayı bırakalım, zeytinyağı, sabun gibi şeyleri de pazarlayamıyoruz.
- Yıllarca sahte, taklit 3 kuruşluk ürünleri 100 kuruşa sattık ve yolunacak kaz gözüyle baktık, olacağı buydu!
Bir yakınımızı yolcu etmek için İstanbul Havalimanı’na uzandık...
Yakınımız Amerika’ya gidiyordu. Oradaki dostlarına ufak tefek hediyelik eşya almak istedi.
İstanbul hatırası sayılabilecek anahtarlık gibi şeyler mesela...
İnanır mısınız... Eli yüzü düzgün
anı eşyası bulamadık...
Üzerinde İstanbul simgelerini taşıyan bir anahtarlık bile yoktu...
Var olan şeyler ise kalitesiz ve ilkeldi.
Belli ki sanatçılarımız, tasarımcılarımız, turistik eşya üreticilerimiz bu alanda örgütlenmemiş...
Son haber Gölcük’ten... Kocaeli’nin Gölcük ilçesinde bir laf atma olayı üzerine Suriyeli sığınmacılar ile mahalleli arasında çıkan kavga sonucu ortalık savaş alanına dönüyor. Polis kavgayı zor ayırıyor, 31 Suriyeli genç bölgeden tahliye ediliyor.
Yurdun muhtelif yörelerinden hemen her gün benzer olay haberleri geliyor. Ortam gergin. Sığınmacılar sorunu ülkenin geleceği açısından büyük tehlike işareti veriyor.
Nasıl olsa bir gün dönecekler beklentisi boşunadır. Geçmişte dünya çapında yaşanan deneyler gösteriyor ki... Sığınmacıların en az yarısı bu ülkede kalacak.
Öfke yaparak, tepki duyarak, söylenerek bu gerçeği değiştiremeyiz. Geri dönüş yolunu açmamız ancak Suriye yönetimiyle anlaşarak iş birliği yapmamıza bağlıdır. Kalacak olanların ise toplumla mümkün olduğunca barışması, bütünleşmesi gerekiyor.600 bin dolayında çocuğa okul sağlayabildik. 400 bin dolayında çocuk ise okul dışında kaldı. Geleceğe ilişkin en tehlikeli rakam budur. Savaşta yakınlarını kaybeden, bin bir darbe yiyen bu çocuklara çeteleşme dışında bir gelecek hazırlamalıyız.
Kızmak, köpürmek, polisiye önlemlerle ortamı bastırmak çözüm değil... Sığınmacıların topluma entegrasyonu için politikalar izlenmeli. En önemlisi...
Ölüm olağan bir son... Böyle olmasa hayatın da anlamı olmazdı. Cesaretle, metanetle, sabırla karşılamalıyız o yüzden. Birlikte yaşanan çocukluk yılları, acı tatlı hatıralar, ortak sevgiler, ortak hüzünler... Ölüm haberiyle birlikte zihnimize yığılıyor. Sevgili kardeşimle kimi zaman uzak, kimi zaman yakın 70 küsur yılı paylaştık. Onun zor günlerin üstesinden nasıl geldiğine, zor şartların içinden nasıl yükselip başarılar kazandığına tanıklık ettim. Günün birinde Fenerbahçe Başkanı bile oldu. 40 yaşında kulübün en genç başkanı olarak ülkenin zor görevlerinden birini üstlendi; orada da iyi bir isim bıraktı. İnsanlara sevecen yaklaşır, kendini anında sevdirirdi. Pratik zekâsı ve çabuk karar verme yeteneği dikkati çekerdi.
Ani bir kalp krizi sonucu, erken denebilecek bir çağda, 72 yaşında aramızdan ayrıldı. Çocuklu-ğumuzda Çamlıca’nın kırlarında birlikte koşar oynarken yaşamın ucunda ölümün insanları beklediğini elbet hiç düşünmezdik. Şimdi onu da düşünmenin vakti artık.
Acı çekmeden aramızdan ayrıldığı için şanslı olduğunu düşünüyorum yine de... Yakın gelecekte, yaşamadığımız için üzüleceğimiz günler de pek görünmüyor. Ne diyor bir filozof:
“Ölüm iyiliklerden değil kötülüklerden
27 Mayıs deyince akla neler gelir? Demokrat Parti gelir, Menderes gelir, idamlar gelir, Kurucu Meclis’çe yapılan çağdaş Anayasa gelir... Tabii akla üniversite gençliği de gelir. Onur Öymen’in “Zor Rota” kitabından iki anı...
Adnan Menderes iktidarına direnen Mülkiye gençliği, 27 Mayıs sonrasında yeri geldiğinde Milli Birlik Komitesi’ne karşı da tepkisini gösteriyor. Örneğin bir MBK üyesinin Mülkiye hocalarından Sadun Aren aleyhindeki sözleri üzerine yaklaşık 300 öğrenci karlı bir günde okuldan Yeni Meclis’e kadar yürüyüş yapıyor. MBK yönetimi yürüyüşe engel olmadığı gibi bina önünde slogan atan öğrencilerden birkaçını temsilci olarak kabul ediyor, çay ikram ediyor, şikâyetlerini dinliyor. Öfkeli öğrenciler ikram edilen çayı da reddediyor.
O sıralarda MBK üyeleri zaman zaman Mülkiye’ye gelip konferans veriyor. Bir defasında Alparslan Türkeş gelmiş, güncel sorunlara değinen bir konuşma yapmış. O günlerde gazeteler “Binbaşının üzerindeki bütün subaylara otomobil verilecek” şeklinde haberler veriyor. Bir öğrenci Türkeş’e bu haberin doğruluğunu soruyor. Türkeş, böyle bir uygulamanın ülkede otomobil sanayiini geliştireceğini söylüyor. Bir başka öğrenci ayağa kalkıp soruyor: “Denizcilik