Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş İstanbul siluetinin bozulmasına çok üzülüyormuş...
Timsahın gözyaşları diye işte buna derler...
Avını yedikten sonra ağlayan timsah gibi...
Gökdelenlere izin veren kendileri.. Oturup ağlayan yine kendileri...
Manzara ağlanmayacak gibi değil tabii. Sultanahmet Camii’nin bir yanından bakınca... Cami minareleri ile gökdelenler birbirine karışıyor.
Peki kim vermiş Zeytinburnu’nda Onaltı Dokuz adı verilen bu gökdelenlere aşırı boyutlardaki imar iznini?
Tabii Büyükşehir Belediyesi...
Özel izinle 27 bin metrekare inşaat alanı 70 bin metrekareye çıkartılmış...
Yükseklik sınırı kaldırılmış...
Gökdelenler, bırakın camiin bir yanından bakmayı... Denizden bakınca da ürküntü veriyor.
Kadir Topbaş şimdi İstanbul siluetini korumaya yönelik bir çalışma yaptırıyormuş.
Ama Zeytinburnu’ndaki gökdelenlerin inşaatı da sürüyor.
Siluet çalışması gökdelenleri gözden kaçırmaya yönelik bir tiyatrodan başka ne olabilir?..
* * *
İstanbul silueti yalnızca Tarihi Yarımada tarafında mı delindi?
Keşke o kadar olsa..
Denizden Boğaz’ın Avrupa yakasına bir bakmanızı öneririz... En güzel saray ve camilerin yer aldığı Avrupa yakası gökdelen karikatürleri altında ezildi, yok oldu.
Köprü’nün Avrupa yakasından çıkarken kafanızı kaldırıp bakınız... Zorlu’nun uzay üssünü andıran gökdelenlerini göreceksiniz... O da bir başka felaket.
Ne siluet, ne şehircilik, ne insaf, ne izan kaldı İstanbul’da...
Yeni İstanbul’u yağma ve talan şekillendiriyor...

Haberin Devamı

Baskın’ın Ata’sı...
Geçen hafta Radikal’deki yazısında: - Nedir azizim Atatürk milliyetçiliği bilen var mı? Bundan daha içi boş ikinci kavram duydunuz mu ömrünüzde?
diyen Baskın Oran’ın “Atatürk Milliyetçiliği”ni öven bir kitabı olduğunu anımsatmıştık.
Üstelik o kitap doçentlik teziydi. Baskın son yazısının dibine bu kitabıyla ilgili şu notu koymuş:
“Evet var. 1981’de bitirdiğim, çok okunmuş, yayıncının beş kere bastığı bir kitap. 99’dan beri bastırmıyorum. Çünkü aradan geçen 30 yılda öğrendiklerim bana çok farklı düşünmeyi öğretti. 30 yıl önceki bilgileriyle düşünenler (ve bununla iftihar edenler) de olabiliyor demek ki.”
* * *
Farklı düşünmeyi ona son 30 yılda öğrendikleri mi öğretti? Yoksa başka etkenler mi var? Onu bilemeyiz. Biz gene Baskın’ın inkâr ettiği kitabına dönelim... Ne güzel anlatıyor Atatürkçülüğü:
“... Atatürkçülük denilen olgunun değişmez ve tek önkoşulu, o gün için “çağdaş” neyse, onun alınması(dır).
(...)
Görülüyor ki, eğer Atatürkçüysek, Atatürk’ü statik olarak değil, dinamik olarak yorumlamak, bunda da tek ölçüt olarak çağdaş uygarlığın gereği neyse, nesnel olarak saptayıp onu uygulamak zorundayız demektir. Unutmamak gerekir ki temelde, Atatürk dışa karşı çok titiz bir bağımsızlıkçı, içe karşı da çoğulcu batı toplumunun inanmış başlatıcısı olmuştur. Atatürkçülüğün temel noktaları bu ikisidir. Bunu başka türlü anlamak ve anlatmak gene hamasi edebiyatın bir deyimiyle, Atatürk’e ihanettir...”
Baskın söylenmesi gereken her şeyi kitabında söylemiş, öyle görünüyor.

Haberin Devamı

Cari
Halkın dört bir yandan ezilmesi bir yana.. Üstelik zekâsıyla da alay ediliyor..
Örneğin şu, “Cari açığı önlemek için sigaraya içkiye zam yaptık” mavalı...
Cari açık nedir?
Döviz geliriyle gideri arasındaki fark...
Timur Büyük’ün çıkardığı rakamlara göre...
Ocak - Ağustos 2011 döneminde dış ticaret açığı yaklaşık 54,2 milyar dolar olarak gerçekleşmiş.
Peki sigara ve içkinin ithalat rakamları içerisindeki payı nedir?
Alkollü içki ve meşrubat toplam ithalatın yüzde 0,09’unu oluşturuyor, binde 1 bile değil.
Peki “Tütün” kaleminin toplam ithalattaki payı nedir: Yüzde 0,17.
İki kalemin toplam ithalat içerisindeki payı binde 2,6’dır... Rakam olarak da yaklaşık 412 milyon dolar ediyor. Bu yılın ilk 8 ayında hiç içki ve tütün ithal etmeseydik cari açık rakamı 54.2’den 53.8 milyar dolara düşerdi... Devede kulak bile değil...
İçki ve sigara zammı bütçe açığını kapatmaya yöneliktir. Cari açıkla ilgisi yoktur.
Cari açığı doğuran, aşırı ithalat gibi etkenler yürürlüktedir.

Haberin Devamı

Genelkurmay’dan açıklama: “Vatandaşlar TSK’dan soğutulmak isteniyor.”
Doğru, özellikle yandaş basın bu hususta klima gibi maşallah...
Haldun Ertem

Yurt
AKP’nin “İleri demokrasi”sinde basılmamış kitabın suç unsuru olarak kabul edilip gazete binaları basılarak bilgasayardaki müsvettelerinin toplatıldığına tanık olmuştuk. Şimdi de yayın hayatına henüz başlamamış bir gazetenin bilboardlardaki reklam afişine sansürü gördük. Nasıl mı?
Yakında yayın hayatına girecek olan Yurt gazetesi hazırladığı reklam afişlerini İstanbul’daki bilboardlara asması için Ströer adlı reklam şirketiyle anlaştı. Gazete yöneticileri afişlerin çok kısa bir süre sonra bilboardlardan kaybolduğunu görünce reklam şirketi yöneticilerine bunun nedenini sordular. Gelen yanıt şu oldu.
“İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden üst düzey bir yönetici bizi aradı. İçeriğini görmediğiniz bir ilanı nasıl asarsınız diyerek ağız sözler söyledi. Ardından ilanları derhal sökmemizi istedi.”
İBB’yi kızdıran afişlerde ne mi vardı:
Gazetenin prova baskısının “Polis devleti” manşeti... Onun yanıbaşında “Korkma!..”, “Boyun eğme!..”, “Susma!..” sloganları...

Günün sözü
İktidar yoksuldan alıp fakire veriyor. Bunun adı
Robin Hüp!
Oktay Vural