“Herkes öleceğini bilir ama kimse öleceğine inanmaz...”
Dostumuz Sedat Katırcıoğlu’nun duvarına astığı bir sözdür bu...
Bizim halkımız bu sözü benimsemiştir...
“Herkes deprem olacağını bilir ama kendisinin depremde öleceğine inanmaz...”
O yüzden normal zamanlarda akıllara: “Yahu bir deprem olursa ne yaparız, acaba büyüklerimiz nasıl tedbirler aldı?” diye sormak gelmez.
Büyüklerimiz de onca karlı iş varken böyle rant getirmeyen işlere vakit ve para ayırmaz...
Neticede bir deprem olduğunda yaşanan sahneler değişmez...
Deprem olalı iki saat olmuş... Vatandaş Erciş’ten cep telefonuyla habere bağlanıyor:
- Her taraf toz duman içinde, diyor, devlete ait hiçbir araç görünmüyor...
Her ilin - ilçenin bir afet eylem planı yok mu?
Her ilde askeriye vardır.. Her askeri kıtada bir afet yardım birimi neden kurulmaz? Kurulduysa deprem bölgesine neden anında yardım gitmez?
En yakın merkezle bir helikopter köprüsü bir - iki saatte kurulamaz mı?
Halk ekran başına koşmuş... Olup biteni anlamaya çalışıyor.. Televizyon kanalları depremin 6.5’lik mi yoksa 7.2’lik mi olduğu konusunda sonu gelmez tartışmalara girişmiş...
TV kanalları kimsenin işine yaramayan tartışmalar yerine olay yerine ulaşım, kurtarma, ilkyardım gibi bilgiler verse daha yararlı olmaz mı?
Sivil kurtarma ekipleri ve yardım eşyasının Ankara ve İstanbul’dan tarifeli uçaklara yüklendiğini gördük ekranlarda...
Hem de depremin üzerinden birkaç saat sonra.
Devlet büyükleri ve işadamlarına ait onca özel uçağın acil nakliye için kullanılması akla gelmiyor mu?
Bunları her deprem sonrası sorar dururuz... Sonra unuturuz...
Kara ve ak!
Dün sabah saatleri... CNN Türk’ün canlı yayınında Cüneyt Özdemir ve Nevşin Mengü’nün deprem bölgesinden yaptıkları canlı yayınları izliyoruz. Cüneyt Özdemir, Erciş’in, Van - Erciş karayolunun hemen dibindeki köylerine bile hâlâ hiçbir yardımın gelmediğini, insanların perperişan hallerini anlatıyor... Yetmiyor, vatandaşları konuşturuyor. Anlattığı perişanlık manzaralarını bir de onlara doğrulatıyor.
Erciş’in merkezinden yayın yapan Nevşin Mengü’nün anlattıkları da Cüneyt Özdemir’inkinden pek farklı değil. İki meslektaşımızı dinledikçe ruhumuz sıkılıyor, içimiz kararıyor. Derken, ekrana Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay geliyor. Peki o ne mi anlatıyor? Aynen şunları;
“Ulaşılmadık bir yer kalmamıştır... Akşamdan itibaren köylerimize çadır ve battaniye gönderdik... Bugün itibariyle hiçbir eksik kalmayacaktır... Bütün konularda çok organize, çok sistematik çalışmalar yapıyoruz.”
Lafla peynir gemisi yürümez... Ama lafla devlet yönetilir... Eğer televizyon kanallarını yüzde 99 yandaş hale getirdiyseniz peynir gemisi daha da hızlı yürür... Bir kanalda Kızılay’ın nasıl da hızlı çalıştığı.. Öteki kanalda kriz masalarının nasıl da anında kurulduğu ve harekete geçtiği... Bir başka kanalda stratejik deprem planlarının hazır olduğu master planların çoktan bittiği falan...
Depremin mağduru değil de seyircisi iseniz... Size yönelik ferahlatıcı malzeme boldur... Yeter ki uyutulmaya niyetiniz olsun...
Depremde yıkılan Van Cezaevi’nden kaçan 150 mahkumdan 70’i geri dönmüş.
Dışarının halini görünce kalanlar da bugün - yarın döner!
Fahrettin Fidan
Vergi ne oldu?
Gölcük depreminin ardından halka deprem vergisi konuldu... Bu deprem vergisiyle bugüne dek yaklaşık 40 milyar lira toplandığı hesaplanıyor. Peki para nerede? İşte o bilinmiyor...
Sol İnternet sitesinde şu satırları okuyoruz:
“Konuyla ilgili 2006 yılında dönemin CHP Milletvekili Berhan Şimşek, Başbakan Erdoğan’a ‘cep telefonundan bankacılık işlemlerine, vergi beyannamelerinden uçak biletleri, talih oyunları, gümrük ve pasaport işlemlerine kadar birçok alanda deprem vergisi’ alındığını belirtip bu paraların ne olduğunu sormuştu. Yine 2009 yılında CHP Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz, bir soru önergesi vererek paraların nereye kullanıldığını sormuştu. 2010 yılında ise MHP Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, TBMM’de deprem vergilerinin ne olduğunu sormuş, paranın bilgisinin Sayıştay’da dahi bulunmadığını söylemişti...”
Geçen hafta dünyanın diğer köşelerinden şehitler için taziye mesajları geliyordu, bu hafta depremle ilgili taziye mesajları geliyor... Tebrik mesajlarına hasret bir toplumuz.
Haldun Ertem
Kızıl Ay
Bir yakınımız evdeki giyilebilir giysi, ayakkabı, battaniye gibi eşyayı bölgeye göndermek için dün Kızılay’ı arıyor.
Kızılay giyilmemiş, kullanılmamış eşya istiyor.
Haklı... Bölgeye gönderilecek eşyanın temiz ve mikropsuz olmasından emin olmak zorunda...
İyi de.. Vatandaş afet anında birinci el malzemeyi nereden bulsun?
Yakınımız uyarıyor:
- Kızılay’ın kullanılmış eşyayı normal zamanlarda vatandaştan toplayıp, temizleyip, paketleyerek yurt çapında merkezlerinde depolaması gerekir. İki günün biri zaten ya sel baskını ya deprem oluyor. Kızılay giysi ve benzeri malzemeyi depolarında hazır bulundurmalı. Vatandaşı beklemeden olay yerine ulaştırmalı.
Terör, deprem, sel, trafik nedeniyle kayıpsız günümüz geçmiyor.
AKP “En az 3 çocuk” talimatını
ikinci 10 yıllık icraat dönemi için
“En az 6 ” olarak güncellemeli...
Gülhan Elmas