Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde, yeni okulundaki hocasından dayak yedi. Ailesi onu okuldan aldı. 17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı. 24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı. 25 yaşında sürgüne gönderildi... 27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi bulduğu derneğin çalışmalarıyla kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu. 30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçti. 30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş kaldı.37 yaşında böbrek hastalığından Viyana'da 2 ay hasta ve yalnız halde yattı. 37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu, dağıtıldı. 38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevinden atıldı.38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot ödünç aldı. Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı. 38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkarıldı.39 yaşında idam cezasına çarptırıldı. Sonra ne mi oldu? 42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu!Bu öykü efsanevi lider Mustafa Kemal Atatürk'e aittir.Mümin Sekman, bu öyküyü, insanoğlunun azmine örnek olarak yazmış. Diyor ki:- Başarınızın önündeki engel ne? Paranız mı yok? Atatürk'ün de yoktu! Sağlığınız mı bozuk? Atatürk'ün de bozuktu! Çevrenizde sizi çekemeyenler mi var? Atatürk'ün de vardı! Bazı yakın arkadaşlarınız sizi arkadan mı vurdu? Atatürk'ün de başına geldi! Aileniz çok zengin değil miydi? Atatürk'ünki de değildi! Amirleriniz hakkınızı mı yiyor? Atatürk'ünkini de yemişlerdi! vs..vs...vs..Özeti: Çaresizlikten yakınmayın.. Çare sizsiniz.. 7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı. 8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı... Uygarlık çatışması Neden derseniz? Türkiye bu büyük adamın eserlerine onun ölümünden bu yana geçen 68 yılda yeni eserler katmış, onun ilkelerini zenginleştirmiş, çağdaşlıkta ona parmak ısırtacak dev adımlar atmış olmalıydı... Atatürk 10 Kasım'larda hâlâ bir kurtarıcı olarak değil, bir aziz hatıra olarak anılmalıydı. Ama ne var ki öyle olmuyor... Ülkeye Kurtuluş Savaşı öncesinin, Osmanlı döneminin gerici unsurları hâkim olduğu için Türk halkı karanlıktan çıkış için yine Atatürk'e sarılıyor. O'nu arıyor... O'nu anıyor...Atatürk'le savaşan unsurlar ise bir yandan O'nu unutturmaya yelteniyor bir yandan da yeni nesillerin önüne içi boşaltılmış bir Atatürkçülük koyuyor... O'nun bağımsızlık, halk egemenliği, bilimsellik, yurtseverlik gibi ilkelerini aşındırıyor...Daha habis ve "entel işi" bir kampanya ise hiç durmaksızın sürüyor... O'nun hatırasını ve itibarını sarsacak birtakım yalanlar tarihi belge diye zihinlere zehir olarak saçılıyor.Bir anlamda Vahdettin taraftarları ile Atatürk ve cumhuriyet taraftarlarının kavgasıdır sürüp gitmekte olan... Bir uygarlık çatışmasıdır. Türk halkının uygar bir yaşamı hak edip hak etmediğini bu kavganın sonucu belirleyecektir. Ülkemizde günün her saatinde Atatürk'ten söz açılması, her adımda Atatürk'ün anılması, her kararda Atatürk'ten referans alınması bizi üzüyor, hüzünlendiriyor... Erdoğan diyor ki: "Cumhurbaşkanlığı kararını bizim yetkili kurullarımız alır." Yetkili kurulların nasıl bir karar alacaklarını da malum lider kararlaştırır. AKP yöneticileri 17 Aralık 2004 Brüksel toplantısında "müzakere tarihi alma" karşılığında "Kıbrıs'ı tanıma" sözü verdiler. İç kamuoyuna "Vermedik" dediler. AB bir zaman sonra "Söz verdin, Ek Protokol'ü imzala" diye bastırdı. "İmzalıyoruz ama bu tanıma, limanları açma anlamına gelmez" diye ek deklarasyon yayımladılar. Halkı yine uyuttular. Karşı taraf yemedi. Bugün "Bir ay içinde limanları açın, Rumları tanıyın" diye bastırıyor... İlerleme Raporu adeta bir Kıbrıs ültimatomudur. Ama hukümet hâlâ başarı havası basıyor. CHP'li İnal Batu diyor ki:- Sonuç başarısızlıktır. Örneğin, raporda limanların açılması talebi aynen yer alıyor. Bunun için sadece bir aylık bir süre tanıyorlar. Rum kesimini tanımamızı istiyorlar. 15 Aralık'a kadar ya bunları kabul edeceğiz ya da Kıbrıs'la ilgili Finlandiya Planı'nı... O plan ne diyor; Maraş'ı aç, Mağusa'yı aç, limanları aç. Diplomaside al - ver diye bir yöntem vardır. Bu planda senden bir şey istiyorlar, onun karşılığında bir şey vermek bir yana, yeni yeni başka şeyler istiyorlar. KKTC'nin üzerindeki tecridin kalkmasından hiç söz etmiyorlar. Kıbrıs trajedisi... Atatürk kazandığı zaferlerden de büyük adamdı... m.asik@milliyet.com.tr