"Birisi hoşuna gitmeyen birşey söyledi mi Sayın Erdoğan hemen ağzını bozuyor. Hatırlarsınız, Sayın Sezer, TBMM'yi açış konuşmasında özelleştirmelere değinirken, stratejik kuruluşların devletin elinde kalması gereğini dile getirdi. Tayyip Erdoğan ertesi gün çıktı, Sayın Sezer'e, bir kurumun stratejik olup olmadığını sen nereden biliyorsun, diye yakışıksız bir üslupla yanıt verdi. Sayın Sezer, rektörleri resepsiyona davet edince buna da, bayram değil, seyran değil diyerek tepki gösterdi. Genel Başkanımız, grup toplantısında iktidarı eleştirince, yine kendisine pek yakışan üslupla, bunlar iki kazı versen güdemezler, lafını etti. Eski bir Fransız başbakanı, parlamentoya seçim meydanlarından gelinir, ancak parlamentoda seçim meydanlarında konuşulur gibi konuşulmaz, demişti. Erdoğan hâlâ bu gerçeğin farkında değil..." 'Zirve buz gibi", "Başkentte kara kış"... Cumhuriyet Bayramı'nda devletin tepesinde gözlenen soğukluğu gazetelerimiz yukarıdaki başlıklarla verdiler. Zirve gerçekten soğuktu. İyi de iktidara endeksli bazı gazetelerin ima etmeye çalıştığı gibi bu manzaranın sorumlusu Cumhurbaşkanı Sezer mi? Sezer dışındaki devlet bürokrasisinin neredeyse tamamı Tayyip Erdoğan'la mesafeli değil mi? Bu neden? CHP Grup Başkan Vekili Kemal Anadol'a kulak veriyoruz. Tayvan'dan ithal edilen ampuller standartlara uymuyormuş. Şanssızlık... Kendi ürünümüz olan ampul de çağdaş standartlara uymadı bir türlü... Atatürkçü Düşünce Derneği Diyarbakır Şube Başkanı Dr. Rıza Gül yazıyor:"29 Ekim'de Diyarbakır'da tören alanında güvenlik görevlileri gelerek üyelerimizden ellerindeki Atatürk posterlerinin indirilmesini istemişler, sebebi sorulduğunda 'Vali Bey'in emridir' diye yanıtlamışlar, direnenleri 'tutuklamakla' tehdit etmişler ve arkadaşlarımızı alandan uzaklaştırmışlardır."Diyarbakır'ı TC yönetmiyor mu? Sayın İçişleri Bakanı bu yöndeki merakları gidermelidir... İndirin Atatürk'ü!.. Başbakan Erdoğan, "KKTC'yi de pazarlarım" demiş. Ne pazarlaması, satış aşamasına gelinmedi mi? Uykusuz gecelerin getirdiği çocuklar Her zaman mavi değil bu gökyüzü bu deniz Buruşmuş çarşafların üzerinde bilmeden Size acı bir dünya hazırlıyor anneniz Kapanmış kapılardan geri dönüp Hayatın rüzgârında savrulup durursunuz İnsanın kuruş kuruş satıldığı devirde Doğmayın ne olursunuz(Bu şiiri Yılmaz Güney bir filminin sahnesinde hayat kadınına okutmuş ve telifini sokaklarda yaşayan şairi Muammer Hacıoğlu'na ödemiştir.) Malatya için... Ortaçağ Türk sanatının en büyük anıtı hangisidir? Divriği Ulu Camii ve şifahanesi...1228'de Mengücekoğullarından Ahmet Şah ve eşi Turan Melik tarafından yaptırılan bu cami ve darüşşifanın İslam mimarisinde bir eşi daha yoktur... Mimar Doğan Kuban diyor ki:- Bu yapının özellikle kapıları İslam ve Türk sanat tarihinin yontusal nitelikte en büyük taşoyma bezeme örneğidir... Dünyanın diğer kültürlerindeki özgün yontu geleneklerine eşdeş bir nitelik taşır...Taşoyma bezemelerinin en görkemlileri yapının taçkapılarında yer alıyor... Taş ustası tarafından doğaçlama yapılmış bu bezemeler hiçbir tekrar içermemekte...Peki sorun nerede? Efendim hükümet Divriği Camii'nin restorasyonu için harekete geçmiş durumda. Sorun da oradan kaynaklanıyor... Mimar Doğan Kuban uyarıyor:- Bu olağanüstü bezemeyi taşıyan taş malzeme 777 yıllıktır. İğne oyası gibi işlenmiş ve 777 yıl dış etkenlere maruz kalmış bu taşoymanın malzemesi kırılganlık sınırındadır. Restorasyon girişimi bu malzemeyi tuzla buz haline getirir...Peki ne yapmalı?- Özel bir yasa çıkarılmalı... Yapı, çağdaş, çelik ve cam şeffaf bir müze yapısının içine bir mukaddes emanet gibi yerleştirilmelidir...Tarihe ve sanata saygılı herkes bu çağrıya kulak vermelidir... Divriği Ulu Camii Politikada olmak, futbol antrenörü olmak gibidir. Oyunu kavrayacak kadar zeki, önemli olduğunu düşünecek kadar ahmak olmayı gerektirir. m.asik@milliyet.com.tr