Deniz Baykal Bavyera'da Alman yetkilileriyle temaslar yaptı... Bavyera Başbakanlığı'na hazırlanan Günther Beckstein ve Meclis Başkanı Alios Glück ile görüştü... Görüşmelerdeki ilginç noktaları Deniz Bey gazetecilere şöyle özetledi:- Konuştuğum Alman yetkililer Türkiye'de anti laik gelişmelerden rahatsız olduklarını açıkladılar... Bizim kaygılarımızı bildiklerini ve paylaştıklarını bildirdiler... Bu konuda ilk kez bu kadar net ifadeler duyduk...Baykal'ın ikinci izlenimi... Konuştuğu yetkililerinin Türkiye'nin AB üyeliği konusunda artık hiç umutlu mesaj vemeyişleri olmuş... Türkiye ile radikal İslami akımlar arasında bağ kurduklarını da ifade etmişler...Baykal'ın Almanya gezisiyle ilgili üçüncü not... Buradaki vatandaşlarımızla sıcak bir diyalog kurdu Deniz Bey... Onlara birkaç saatliğine de olsa öksüzlüklerini unutturdu. Almanya'yı çok iyi tanıyan eski Büyükelçi'miz Onur Öymen'in geziye katılması da diyaloğun güçlenmesinde etkin oldu. CHP adına verimli oldu Münih gezisi... Askeri konuların Davos'u sayılan Münih Uluslararası Güvenlik Konferansı dün başladı... Konferansa Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Almanya Başbakanı Angela Merkel, NATO ve AB Genel Sekreterleri ile ABD Savunma Bakanı Robert Gates'in de yer aldığı 250 davetli katılıyor... Çin ve Japonya dahil pek çok ülkenin dışişleri ve savunma bakanları da Münih'te.. Türkiye'den bu konferansa iktidar yetkililerinin değil de muhalefet lideri Deniz Baykal'ın çağrılı olması tabii hayli ilginç... Münih Konferansı'nın 45 yıllık tarihinde ilk kez böyle bir davete rastlanıyor... Financial Times gazetesi, "Türkiye - ABD ilişkileri daha da kötüleşebilir" diye yazmış. Ne kadar kötüleşirse o kadar iyi olur... Münih'te çok sevilen Başkonsolosumuz Abdurrahman Bilgin ile sohbet ediyorduk. Söz bir ara milliyetçiliğe geldi... Bilgin geçmişte Avustralya'da görev yapmış... Bir gün parkta otururken yanında kuşlara yem veren küçük bir çocukla dedesi arasındaki konuşmalarına tanık olmuş... Çocuk kuşlara yem atarken dedesi uyarmış:- Bak o taraftaki kuşlara yem atma, onlar bizim ülkemizin kuşları değil...Görüyor musunuz eloğlu milliyetçiliği nerelere dek uzatıyor... Yabancı kuşlar İzmir Aile Mahkemesi'nde, boşanma davalarında klasik müzik çalınıyormuş. Eserin büyüsüne kapılan eşler barışıyorlarmış. Adam öldürme davalarında Chopin'in cenaze marşı, dolandırıcılık davalarında Straus'un valsleri iyi gider... Onlar da araç sürüyor, onlar da taksi kullanıyor... Ama biraz farklı kullanıyorlar... Birkaç günlüğüne geldiğimiz Münih'te bu farkı gözlüyoruz... Türk sürücü arkadaşımız cep telefonuyla bir adres sormaya kalkıştı... Yanımızda o anda bir sivil araç peydah oldu... Önümüze geçip bizi durdurdu. Sivil polis, aracı sürerken cep telefonu kullandığı için sürücümüze ceza yazmaya kalkıştı. Allem kallem cezayı önleyip yola devam ettik. Sürücü arkadaşa cezanın ne olacağını sorduk:- 35 euro para cezası yazar, ayrıca 1 puanımı siler. 17 puanım silinince yeniden ehliyet almak zorunda kalırım. İki yıl süründürürler adamı...* * *Taksiye bindik. Şoförün sağ tarafında küçük bir plaka... O plakada taksinin kayıt numarası (1587) ve taksi sahibinin adı soyadı ve adresi okunuyor... Bu niye? Eğer şoför bir terslik yaparsa arabanın sahibini veya trafik müdürlüğünü arayıp şikâyet edebilesiniz diye... Bizde yok böyle titizlik.. Neden yok? Devlet şoförün yolcuyu soymasını mı destekliyor? Neden Avrupa'nın en çok kaza yapılan ülkesinde sürücünün cep telefonu kullanması yasak değil? Onun arabası var... Yozgat Hukuk İşleri Müdürü Asım Aslan, 1986 yılında dostlarına aşağıdaki tebrik kartını gönderir:"Yeni yılınızı insan haklarının çiğnenmediği; düşünce suçunun olmadığı; demokrasinin tüm kurumlarıyla işler hale geldiği; emekçi sınıflarında kapitalist sınıflar gibi örgütlenip devlet yönetiminde söz sahibi oldukları; milli gelirin adil dağıtıldığı; sosyal adaletin gerçekleştiği; ekonomimizin IMF'nin, holdinglerin, para babalarının çıkarlarına göre değil, çalışan geniş halk kitlelerinin çıkarlarına göre yönetildiği; kalkınmış, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış, tam bağımsızlığın, özgürlüğün, barışın, kardeşliğin, dostluğun, sevginin egemen olduğu yepyeni bir Türkiye'nin özlemiyle kutlar; başarı, mutluluk, esenlikler diler ve saygılar sunarım..."Bu yılbaşı kartına MİT ve polis tarafından Yozgat Postanesi'nde el konuldu. Yılbaşı kartı Türk Ceza Kanunu'nun 312/2. maddesini ihlal ettiği, yani halkı ırk, din, mezhep ve sınıf farkı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği iddiasıyla DGM'ye gönderildi.Kayseri Devlet Güvenlik Mahkemesi, adı geçen yılbaşı kartında suç unsuru bulamadı ve takipsizlik kararı verdi.Ne var ki dönemin ANAP hükümeti, yılbaşı kartını gerekçe göstererek Asım Aslan'ı Yozgat Hukuk İşleri Müdürlüğü'nden alıp Ankara'ya Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'ne memur olarak atadı.Yetmedi... İçişleri Bakanlığı, Asım Aslan'ı anılan yılbaşı kartında "huzur bozucu görüşleri savunduğu için" devlet memurluğundan çıkardı.Asım Aslan, hakkındaki işlemlerin iptali için idare mahkemelerine başvurdu. İdari yargı, İçişleri Bakanlığı'nın Asım Aslan'la ilgili işlemlerinin tümünü hukuka aykırı bularak iptal etti. Davalar 7 yıl sürdü.. Tam 62 savcı ve yargıç bu kartla ilgili davalarda görev aldı...Asım Arslan, başından geçen bu ve benzeri olayları "Bir Vatandaşın Anıları" adlı kitapta topladı. Vakit bulursanız okuyunuz... Bir yılbaşı kartı PARTİLER olası bir erken seçim için "seçim şarkısı" aramaya başlamış. Biz onlar için bulduk bile. Seni ben rakip partiye oy veresin diye mi sevdim? Bana nasıl vazgeç dersin, gönül koltuktan vazgeçer mi? Ey çeşm-i ahû, mehlikâ, oy verecek misin, söyle bana. Seçemez kimse beni, senin seçtiğin kadar. Sandığının içine başka oy girmesin. Bir ihtimal daha var, o da muhalefet mi dersin? Hastayım, yaşıyorum oy almanın hayaliyle. Kapıldım gidiyorum anketlerin rüzgârına. Seçim şarkıları... m.asik@milliyet.com.tr