Ajda Pekkan'ın Eurovision yarışmasında söylediği şarkı şu sözlerle biterdi:"Belki gideceksin bir gün gerçekten, Senin ardından ağlıyorum şimdiden"Ne var ki 17 Ocak'ta TBMM'de ülkenin petrol kaynaklarını tamamen yabancı şirketlerin eline bırakan bir yasa geçti... Ve kimse ağlamadı... Yeni yasada, "petrol kaynaklarının milli menfaatlere uygun kullanılması" şartı kaldırıldı. TPAO'ya tanınan ayrıcalıklar iptal edildi. Devletin payı yüzde 12'nin altına düşürüldü...vb...Ayrıca yasaya (Türkiye Barşını Arıyor konferasında istendiği üzere) çok ilginç bir madde 19 eklendi: "...karalarda elde edilen devlet hissesinin yüzde 50'si, petrol ve doğalgaz işletme ruhsatının bulunduğu ilin il özel idaresinin hesabına aktarılacaktır" hükmü konuldu... Eski bakanlardan Hikmet Uluğbay, kendi internet sitesinde "Böyle bir hüküm, bütçe yapmanın ademi tahsisi evrensel ilkesine temelden aykırıdır. Böyle bir yaklaşım doğal kaynaklar üzerinde bölgecilik akımlarını besler. Böyle uygulamalar ancak federatif veya federatif yapıya aday ülkelerde görülür" diyor... Bir de soru soruyor:"Bu durumda önümüzdeki günlerde krom, bakır, bor gibi madenlerin işletildiği illerin özel idareleri benzeri uygulamanın kendileri için de yapılmasını isteyebilirler... Hükümet ne yanıt verecek?" Bir zamanlar ünlü bir "Petrol" şarkımız vardı: "Aman petrol canım petrol, artık sana sana muhtaaacım petrol..." Maliye'deki "sorgulama çetesi" en çok Başbakan Erdoğan'ın mal varlığını izlemiş. Demek ki orada bir yoğunluk göze çarpıyor... Türkiye'de demokratik solun gelişmesini önlemek için uygulanmış klasik bir CIA taktiği vardır. Kimi gençler çeşitli provokasyonlarla suça itilir. Anarşi yaratılır. Sol, anarşi ile eşanlamlı hale getirilerek halkın gözünden düşürülür. 12 Mart ve 12 Eylül öncelerinde olduğu gibi, askeri yönetim işbaşına gelir, terörü yok ediyoruz bahanesiyle tüm solu ezer...Aynı oyun bugün de oynanmaktadır... Milliyetçilik ve ulusalcılık kavramları, bu kavramların arkasına saklanarak eylem yapan (ya da yaptırılan) birtakım ırkçı faşistler öne çıkarılarak özünden saptırılıyor... Kimi faşist ve şoven unsurlar da "milliyetçi" diye anılıyor. Ulusalcılar da aynı kefeye konularak karalanıyor...Prof. Çetin Yetkin, kavramı tanımlıyor: "Anti-emperyalist milliyetçilik anlamındaki "ulusalcılık" sömürünün önündeki en büyük engeldir. O yüzden emperyalistler bu kavramı modası geçmiş veya suçlu gibi göstermeye çalışmaktadır... Atatürk ilkelerine uygun, ırkçılığı ve şovenizmi reddeden demokratik bir milliyetçilik, ülkenin kurtuluşu için tek çaredir." Ulusalcılık üzerine Öğretmen sınıfta karneleri dağıtmakta, arkadaşımız Fahrettin Fidan, pencereden manzaraya bakmakta, gördüklerini, bir bir not almaktadır. Sıra Şuayip adlı öğrenciye gelmiştir. Öğretmenin uzattığı karneyi eline alır almaz ağzı birden bozulur:- Aaa! Bu ne biçim karne ya! Hepsi baştan aşağı zayıf. Hay ben senin gibi örtmenin...- Bir dakika, bir dakika... Sen öğretmeninle bu şekilde konuşmaya utanmıyor musun?- Asıl sen bir Müslümana böyle karne vermeye utanmıyor musun? Hem sen bana örtmenlik yapacak adam mısın be? Hayatında hiç koyun güttün mü ki?- Fesüpanallaaahhh... Karnenin Müslümanlıkla, koyun gütmekle ne alakası var evladım. Hem sen hangi notlarına itiraz ediyorsun, önce onu söyle bakayım.- Mesela müzik. Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda şarkısını Türkiye'de en iyi söyleyen benim be...- Peki, başka?- Türkçe de zayıf... Bu sınıfta benim kadar iyi nutuk atan var mı?- Evladım vaiz gibi konuşmak Türkçe bilmek anlamına gelmez ki.- Yok canım? Kasımpaşalıysak da alt kimliğimiz Türktür evvelallah. Ama diyelim ki Türkçemiz zayıf. Peki din dersi? Senin alnın secde görmüş mü ki, benim gibi bir Müslümaana dinin zayıf! diyorsun? Ha, ateistsen o başka. Maçan sıkıyorsa söylersin onu, biz de gereğini yaparız icabında.- Bunca terbiyesizlik yetmezmiş gibi şimdi bir de tehdit ha! Defol karşımdan bacaksız.- Sonunda bir Müslümaanı sınıftan kovuyorsun ya hoca... Ama bunu unutma ve yaz bi kenara. En kısa zamanda büyük adam olup seni Şırnak'a sürdürmezsem, bana da Şuayip demesinler... m.asik@milliyet.com.tr Karne aldı!