"Efendim, varoş sinemalarında titiz bir inceleme sonucu ortaya çıkardığım bu soykırımın adı Bizans Soykırımı'dır! Yapan da Malkoçoğlu namındaki Cüneyt Arkın'dır! Halen yaşamakta olan bu şahıs hemen her filminde 'Kahpe' diyerek zavallı Bizanslıların üzerine saldırmış... Her defasında onlarcasını acımasızca ve de marazi bir zevk alırcasına... Bu anam için... Bu babam için... Bu bacım için, vs. diyerek kılıçtan geçirmiş... Taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmamıştır. Kendisinin filmleri tek tek ve kare kare incelenirse soyunu kırdığı Bizanslı sayısı kesin olarak ortaya çıkar ki, sanırım buna hiçbir Türk itiraz edemez. Durumu bilgilerinize arz ediyor... Ödül vermek isteyenler için adres ve telefonumu aşağıya ekliyorum." Ermeni, Süryani, Pontus... Tarihleri aynı zamanda sömürgeciliğin de tarihi olan Batılı dostlarımız sorumlu olduğumuz soykırım sayısını 3'e çıkardılar. Tabii bizden kimse "Yahu nereden çıktı bunlar, hadi Ermenileri anladık da Pontuslarla Süryanileri ne zaman kestik?" gibi bir soru sormadığı için Batılı dostlar şimdi hızla yeni soykırım senaryoları hazırlamakla meşguller. Arkadaşımız Fahrettin Pamuk (!), "Bu kıyağımı unutmasınlar" diyor, gözden kaçan bir başka Türk soykırımını Batılı dostlarının ilgi, alaka ve dikkatlerine sunuyor: Orhan Pamuk, "Nobel ödülü Türkiye'ye verildi" demiş. Güzel... O halde ödülle birlikte gelen 1 milyon euro'nun Hazine'ye devredilmesini beklemek hakkımızdır... Profesör Kenan Bulutoğlu, "Devlet, Piyasa, Mafya" adlı son kitabında Ermenilerin kendilerini Yahudiler gibi mağdur göstermelerinden yakınıyor. Bir protesto teklifi yapıyor:"Küçük Türk çocuklarına Fransızca ve İngilizce 'Ben bir doğuştan suçluyum' diye tişört giydirip protesto ettirelim."Doğrusu yerinde bir öneri... Ayrıca bu tür tişörtleri büyükler de giyebilir... Bu ülkede yaşayan 70 milyon kişi Fransa ve diger Batılı dost(!) ülkeler tarafından doğuştan suçlu sayılmıyor mu? "Doğuştan suçlu" Kültür Bakanlığı sitesinde Atatürk'ün Nutuk'u resimli olarak verilmiş. Bu resmin üzerine tıklıyorsunuz Nutuk geliyor. Peki bu resim kimin resmi? Atatürk'ün mü? Emin misiniz? İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü araştırma görevlilerinden Cihan Akça, yüksek lisans tezinde kullanmak üzere yurtdışından "Shipping Finance" adlı kitap getirtiyor. Kitabın fiyatı 315 dolar. Bedeli kredi kartı ile ödeniyor. Kitap gümrüğe geliyor. Kitap bu. Gümrüğünün bile olmaması lazım. Oysa bizim gümrük kitap için tam 350 YTL gümrük vergisi, ordino için 140 YTL talep ediliyor. Kitabın değeri 470 YTL... Gümrükte istenen para 490 YTL.. Olacak iş mi? Üstelik ticari mal değil bu, şahsi kitap... Bu ülkede bilim ve kültür boy atar mı? Gümrükte haraç! Türkiye ve dünya, "Ermeni soykırımı" iddiasını 1965'e kadar pek duymamıştı. 1915 olaylarının 50. yılı nedeniyle Sovyetler Birliği yöneticileri Erivan'da büyük bir yürüyüş düzenlediler. 1 milyon kişi karanfillerle yürüdü. Soykırım iddiası bu yürüyüş sonrasında sıkça duyulmaya başlandı. Bu iddiayı Ruslar Soğuk Savaş kozu olarak kullandı. Sonra ABD ve Avrupa konuyu kâh iç, kâh dış siyaset malzemesi yaptılar... İlk Ermeni soykırım anıtı 1971 yılında Marsilya'da açıldı. Paris Büyükelçimiz Hasan Esat Işık bu "kin anıtı"na karşı zorlu bir diplomatik savaş verdi. Hasan Bey, aksine söz vermelerine rağmen Fransız bakanlardan birinin açılışa katıldığını görünce Ankara'ya sormak gereğini dahi duymadan Paris'i terk edip Türkiye'ye döndü.Ne yazık ki, Türkiye uyanamadı, merhum Işık alkışlanacak yerde "Türk - Fransız ilişkilerini gereksiz yere bozmakla" suçlandı. Zamanın Türk hükümeti de olanı biteni sineye çekti. O tarihten sonra, Türkiye'nin tepkisizliğinin verdiği cesaretle pek çok ülkede yöneticiler Ermeni diasporasının anıt dikme isteğini kabul etmekte sakınca görmedi, dünyanın pek çok ülkesinde peş peşe kin anıtları dikildi... Daha sonra sıra parlamentoların soykırım kararlarına geldi. Kanada'dan Arjantin'e, Fransa'dan Almanya'ya dünya parlamentoları soykırım kararları alırken Türkiye'de kimse kılını kıpırdatmadı. Hükümetler ve parlamento oralı olmadı. Her mahkûmiyet kararından sonra belli belirsiz protestolarla yetinildi."Türkiye birkaç gün gürültü eder, sonra susar" inancı tüm dünyaya yerleşti.AKP iktidarının teslimiyetçi politikası elbet dış dünyaya ayrıca cesaret verdi...Fransız Meclisi'nin üç gün önceki ağır kararı karşısında Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül'ün tavrı bile Türkiye'nin neden şamar oğlanı haline döndürüldüğünü göstermiyor mu? Birkaç laftan başka ne tepkileri var? Ayrıca bu konuda bir politikamız da yoktur. Hasan Esat Işık, tüm soykırım iddialarının birlikte, BM bünyesinde kurulacak bir komisyonda incelenmesini önerirdi. Bugünkü iktidarın tezi nedir? Bilen var mı? m.asik@milliyet.com.tr Horozun ayıbı...