"Uzan geliyorum!"Şaka bir yana... Sağda solda, çarşıda pazarda, takside vapurda sık sık Cem Uzan'a oy vermeye niyetli vatandaşlara rastlıyoruz.. Adamın imparatorluğu çökmüş, partisi dağılmış... Yine halktan destek buluyor... Neden? Herhalde "Mazot 1 lira olacak, işsizlere 350 YTL aylık bağlanacak" türü vaatler, kaynağı belirsiz olsa da seçmeni cezbediyor... Fransa Cumhurbaşkanı adayı Segolene Royal dün seçim kampanyasını bir dizi vaatle başlattı... Mesela:"Gençlerin aldığı diploma mutlaka onlara bir iş kapısı açacak, eğitim- öğretim o şekilde düzenlenecek. Mezuniyetinden itibaren 6 ay içinde işe yerleştirilemeyen gencin masraflarını devlet karşılayacak. 18 yaşını bitiren gence kuracağı ilk işinin projesi karşılığında devlet tarafından 10.000 euro verilecek... vs."Tansu Çiller'in içi boş da olsa iki anahtar projesi vardı. İbrahim Tatlıses geçenlerde siyasete atılacağını bildirdi. Peşinden nüfus planlamasının başlıca uğraşı olacağını açıkladı...Siyasette vaat önemlidir... Umut vermeyen siyasetçi olmaz. Tabii ki vaat ve umutlar ciddi kaynaklarla desteklenmelidir. Peki iki günün biri seçim çağrısı yapan CHP'nin vaatleri nedir? Neyi nasıl çözeceğine ilişkin iktidar programı nerede? Kime, ne umut veriyor? AKP'nin tüm başarısızlığına rağmen anketlerde hâlâ birinci parti olması sebepsiz olabilir mi? Prof. Tarık Altınok, Cem Uzan'ın iktidara yönelik seçim sloganını ilk duyanlardanmış. Bize de iletti: AKP, bazı özelleştirmeleri seçim sonrasına bırakıyormuş. Demek halkın malını halkın rızası olmadan sattıklarını biliyorlar... Can Dündar'ın tehdit edilmesi ve Kanaltürk televizyonunun hukuksuz mali baskılarla taciz edilmesi konusunda DİSK doğrusu kimi gazete ve basın kuruluşlarından daha duyarlı davrandı. DİSK Genel Sekreteri Musa Çam, dün yaptığı basın toplantısında Can Dündar'ın cezaevinden bir mafya babası tarafından tehdit edilmesini ve devletin buna seyirci kalmasını eleştirdi. Can Dündar'a "Arkandayız" mesajı verdi... Kanaltürk'e yönelik tacizleri de kınadı.Maliye Bakanlığı'nın, hakkında yolsuzluk söylentisi bulunan onca kişi ve kuruluşu bırakıp Kanaltürk'ün kurucu ve programcılarının banka hesaplarını araştırması başlı başına skandal. Konu üç gündür konuşuluyor. Hükümetten ne bir ses var ne bir nefes... Kendileri iktidara gelene kadar demokrat olup koltuğa oturunca maskelerini indiren ve gerçek antidemokrat yüzlerini gösterenleri çok gördük. Bu tür zihniyet hukuk ve demokrasiyi önce tıkar, yok eder; sonra başı sıkışınca aramaya başlar. Çoğu zaman da bulamaz... Medya baskınları "Şükür ki yüz tane ahmak bir araya gelse bir tane akıllı adam etmez." Türkiye'de 2002 yılından bu yana hırsızlık suçlarında patlama yaşanıyormuş. Demek ki hükümetin icraatı hırsızlığı önlemeye yönelik özellikler taşımıyor... Erzincan'ın düşman işgalinden kurtuluşunun 89. yıldönümü törenine katılan Erdoğan, geçmiş iktidarları suçlayarak, "Sevdaları olmadığı için yavrularımıza bilgisayar, kalem veremediler" dedi... Konu dün sütunumuzda yer aldı...Şanlıurfa'da 3 bin öğrencisi olan okulda bugün bir yansıtıcı bile bulunmadığını dün yazmıştık...Ayrıca çocuklara dünyanın yuvarlaklığını, geceyi gündüzü anlatmak için gerekli sadece 2 küre varmış... 72 sınıf bu iki küreyi çekiştire çekiştire kullanıyormuş...Peki her yerde böyle mi?İstanbul'dan iki çocuk sahibi okurumuz:- Çocuklarımın okuduğu okulda bilgiyisayar yoktu, şimdi var...- Bunları Türkiye sevdalısı AKP iktidarı mı temin etti?- Ne gezer... Her sınıf velilerden toplanan parayla bilgisayar aldı. Bırakın bilgisayarı, televizyonu, fotokopi makinesini dahi biz veliler aldık. Ayrıca temizlik malzemelerini, kırtasiye malzemelerini, toner bedellerini bile biz veliler ödüyoruz. Okulun temizliğini yapan hademelerin maaşlarını, sigorta primlerini ve vergileri ile okulun telefon ücretine kadar ödemeleri de biz veliler yapıyoruz... Okurumuz Anayasa'yı da anımsatıyor bu arada:- Anayasa'mızda ilköğretimin parasız olduğu belirtilmektedir...İlköğretim bir de parasız olmasaydı.. Düşünün, veliler ne kadar zor durumda kalırdı!! Eğitim mizahı Med Lab Laboratuvarı'nın Genel Müdürü Orhan Gürbüzer anlattı... Doktor hastaya derece getirmiş, "Şunu koltuğunuzun altına koyun" demiş, gitmiş. Beş dakika sonra gelen doktor dereceyi sormuş. Hasta, dereceyi oturduğu koltuğun altından çıkarıp uzatmış... m.asik@milliyet.com.tr