Dün televizyonları üstünkörü izleyen sıradan vatandaş bile AB'nin öncelikli meselesinin ne olduğunu şıp diye görebilirdi..."Bir an önce Ek Protokolü uygulatmak... Kıbrıs'ı ele geçirmek..."Peşinden Türkiye - Ermenistan sınırını açtırmak, soykırımı kabul ettirmek, ruhban okulu ve Rum Patriği'nin ekümeniklik sorununu halletmek, azınlıkların "vakıflar" ve benzeri sorunlarını çözmek... Türk aydınlarının! Batı adına Türkiye'yi eleştirmelerini zorlaştıran 301'inci maddeyi kaldırtmak...Kıbrıs'ta istekleri kabul etmemiz için verilen süre neredeyse bir ay gibi komik bir zaman dilimi... Peki, Kıbrıs'la ilgili dayatmaları kabul etmezsek ne olacak?Müzakereler askıya alınabilirmiş...Prof. Cengiz Aktar dün televizyon ekranında anımsattı:"Geçen haziran ayında yapılan aç kapa görüşmesinden bu yana zaten müzakere yoktur. En basit konular bile Yunanistan ve Kıbrıs'ın engellemesi sonucu ele alınmamaktadır..."İşleyen sadece AB ile AKP arasındaki "zımni anlaşma"dır... Buna göre..."AB, AKP üzerindeki ordu baskısını azaltacak... AKP bunun karşılığında Kıbrıs ve diğer istenilenleri adım adım verecektir..."Kör topal yürüyen sadece bu kirli anlaşmadır... Bir toplum ancak bu kadar enayi yerine konulabilir... Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğini, akla gelen gelmeyen bütün delikleri tıkayarak şimdiden imkânsız hale getiren AB, alacaklarını alma peşinde tam tersine çok iştahlı.. Ve aceleci... Erdoğan ödeme yapılmayınca, tazminat kazandığı gazetecinin evine haciz göndermiş. Keşke Yimpaş'tan alacaklı olanların hakkını da bu kadar sıkı koruyabilse... RTÜK'te çalışan dostumuzun anlattığı bir olay:"Geçen gün belediye otobüsüne Ayrancı'dan bindim, Kızılay'a geliyorum. Baktım, otobüsün camlarından birinde bizim kurumun, 'Alo RTÜK' hizmetini tanıtan posteri... Üzerinde de, radyo ve televizyon yayınlarından şikâyeti olan izleyicilerin başvuracağı 444 1 178 numaralı telefon ile ilk bakışta bu telefonun başında şikâyetleri alacakmış izlenimini veren 30 - 40 kadar kurum çalışanının fotoğrafı... İçlerinde tanıdığım birileri var mı acaba diye tek tek göz gezdirmeye başladım. Gerçekten de vardı; kimi bizim odacı arkadaşlardı kimi de şoför arkadaşlar..." RTÜK Okurumuz Ahmet Öztürk İstanbul'da turistlerin uğrak yeri Galata Kulesi'ni gezmiş:- Bu kule ne için yapılmış, hangi amaçla kullanılmış, kimler tarafından inşa edilmiş? Hiç bilgi yok. Ne bir broşür, ne bir köşede bir plaket görmedik. Bu arada gariptir, içeride kaplumbağa ve denizlalesi fosilleri sergileniyordu... Sebebi mi? Dünyada yaşamın bir anda ve aniden bir yaratan tarafından başladığını ispatlamak içinmiş!.. Galata Olaya tanık olan okurumuz yazıyor... E - 5'te bir ambulans, sirenlerini sonuna kadar açmış, hastayı hastaneye yetiştirmeye çalışıyor. Otomobillerden biri siren sesini duymamakta direniyor... Ambulans sürücüsü, dayanamıyor şu anonsu yapıyor:- Adamı öldürmek mi istiyorsun lan öküz. Yol versene!Araç yol veriyor... Siren... Hem dinlerde hem geleneklerde "ölenleri hayırla yâd etmek" esastır. Ama siyasetçiler ölünce ister istemez icraatı da tartışılıyor... Olumlu olumsuz duygular ortaya dökülüyor... Liderin hayattan ayrılmasıyla ilgili yankılar bizde Batı toplumlarına göre daha büyük daha keskin oluyor... Ecevit'in ardından yazılanlara, siyaset serüvenine göz atıyoruz.. Keskin çelişkiler göze çarpıyor... İktidar yıllarında başarı sağlayamamış... Çok umut bağlanmış ama kendine bağlanan umutları bir türlü gerçekleştirememiş bir lider portresi ağır basıyor. Peki, hata nerede? Ecevit'te mi? Hayır... Bir lidere bu kadar çok umut bağlarsanız, kayıtsız şartsız peşine düşerseniz, ona peygamber muamelesi yaparsanız elbet hayal kırıklığına uğrarsınız... Ecevit'in siyasetteki dramı aslında demokrasi kültürümüzün sığlığının da dramıdır... Lidere aşırı umut bağlama psikolojisini ve ölümünden sonra da aşırı üzüntüyü bakınız siyaset bilimci Prof. Türker Alkan nasıl yorumluyor:"Batı toplumlarında kurumsallaşma son derece gelişmiştir. Oradaki insanların güvenleri de beklentileri de umutları da kişiler değil bu kurumsallaşmadır. Bizim gibi toplumlarda kişinin umudu haliyle yine kişi, yani umut bağladığı lider oluyor. Lider o insanların gözünde bir nevi babadır. Liderin ölümü bir nevi babayı kaybetmek gibi oluyor. Ben çok iyi hatırlarım, İsmet İnönü sağken, bazı insanlar, durup dururken, o ölürse ben ne yaparım, diye oturup ağlarlardı..."Kulluk psikozunu hâlâ üstümüzden atamadık. Demokratik dram Kimileri Orhan Pamuk'u parlatma çabasını sürdürüyor... Orhan Pamuk ise kalan son tereddütleri Taner Akçam'ın kitabının arkasına alınan şu sözleriyle sildi:"Bu kitap, Osmanlı Ermenilerine karşı organize yok edişin kusursuz bir muhasebesidir." Üstat, "organize yok ediş" sözleriyle Ermeni diasporasının "soykırım" tezine açık destek veriyor... Bir genç okurumuz şu satırları yazıyor:"Türk halkı Pamuk'a verilen Nobel'in aslında kime verildiğini anladı. Nobel'i açıkça reddetti. Türk halkı, kendi Nobel'ini 'Çılgın Türkler'in yazarı Turgut Özakman'a çoktan verdi..." m.asik@milliyet.com.tr Nobel
Özay Şendir
“Erdoğan, Osmanlıyı diriltmek istiyor…”
11 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Şaşırtan Çin
11 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Yatırımda yeni şifre: Hızlı nakit
11 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Nükhet Duru: Fırınlanmadan, pişmeden kalıcı olunmaz
11 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Vadeli lider vs. Vadesiz lider: Habemus Papam...
11 Mayıs 2025