Meral Tamer

Meral Tamer

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Aynı şekilde hiçbirimizin kuşkusu olmamalı ki gerek Enerji Bakanlığındaki yolsuzluğun bugünlerde açığa çıkması, gerekse taa ağustos ayında patlak veren Roche skandalıyla ilgili gözaltına alınmaların peşpeşe gelmesi tesadüf değil. AKP hükümetinin; kendi göreve getirdiği TRT Genel Müdürü Şenol Demirözün hazırladığı 2005 bütçesini onaylamaması ve TRTdeki yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak Başbakanlık Teftiş Kurulunu tam da bugünlerde harekete geçirmesi de raslantı değil. Enerji Bakanlığındaki yolsuzluklarla ilgili olarak bakan Hilmi Gülerin "bizzat düğmeye bastığına" ilişkin haberlere ise ancak kargalar gülebilir! Hepimiz biliyoruz ki Leyla Zana ve DEPli 3 arkadaşının, 10 yıllık tutukluluk hallerini bir haziran günü apansız noktalayan; doğal yargı süreci değil, Başbakan Tayyip Erdoğanın Avrupa Birliği yolundaki kararlı adımlarıydı. Bayram değil, seyran değil, AKP üst yönetiminden birilerinin başına saksı mı düştü ki, birden yolsuzlukların üzerine gidilmesine karar verildi? En güçlü olasılık, AKP içi hesaplaşma. Daha önce de birkaç kez yazdığım gibi baştan beri çok parçalı bir koalisyon partisi olarak gördüğüm AKPde, ABden müzakere tarihinin de alınmasıyla taraflar kılıçları çektiler. Başbakan Erdoğan ve danışmanı olan yakın çalışma arkadaşları için güzel günler artık geride kaldı. Ne ABye müzakereci atanabiliyor, ne hükümette ne zamandır beklenen birkaç bakan değişikliği yapılabiliyor, ne IMF ile tekrar masaya oturulabilmesi için gerekli yapısal reform yasa tasarıları TBMMye getirilebiliyor... Koalisyon partisi! AKPnin kendi içindeki hesaplaşmanın uzantısı olan bir diğer olasılık ise bana göre dünkü Hürriyetteki şu haberin satır aralarında yatıyor: "Başbakan Erdoğan, enerji ve ilaç sektöründeki yolsuzluk operasyonlarına kendi atadıkları bazı bürokratların da karışması üzerine Artık bürokrat alımında daha dikkatli olacaklarını, aklanmış bile olsalar yolsuzluğa bulaşmışlarla çalışmayacaklarını açıkladı. Erdoğan başkanlığında dün yapılan Bakanlar Kurulunda son yolsuzluk olayları masaya yatırıldı. Hürriyetin edindiği bilgiye göre Erdoğan, Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksuya "Bu yolsuzlukların üzerine korkmadan gidin. Nereye varırsa varsın, geri durmayın" talimatını verdi..." Bürokrasinin suçu Bu arada dünkü Cumhuriyet ve Birgün gazetelerinde, hükümetin Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü TİGEMe bağlı ihaleleri incelemeye aldığı ve bizzat Başbakanın Tarım Bakanı Sami Güçlüden, bugüne kadar özel sektöre ihaleyle kiraya verilen tarım işletmeleriyle ilgili bilgi istediği bildiriliyor. Tüm bu gelişmeleri alt alta koyduğumda şöyle bir tablo ortaya çıkıyor:1) Gerek Tarım Bakanlığındaki ihalelerin üzerine gidilmesinde, gerekse Cumhurbaşkanı Sezer tarafından 2 kez veto edildiği için Elektrik Üretim A.Ş. Genel Müdürlüğü görevine vekaleten atanan Önder Piyadenin gözaltına alınmasında, % 100 haklılığın yanı sıra bürokrasi ve AKP içindeki MHP kanadını tasfiye eğiliminden söz edilebilir mi? AKPdeki MHPliler 2) Devletimizi yıllardır kemiren yolsuzluk çarkında büyük sorumluluğunun bulunduğunu kabul etsek de bürokrasiyi iyi - kötü ayırımı yapmaksızın, toplumun gözünde toptan karalama çabasından söz edilebilir mi? 3) Ve bir adım daha atarak Başbakan Erdoğan ve yakın çalışma arkadaşlarının çok istedikleri, ABDdekine benzer başkanlık sistemi konusunu yeniden gündeme getirmeye dönük bir çaba da söz konusu olabilir mi? Biliyorsunuz ABDdeki başkanlık sisteminde başkan, 100 bine yakın bürokratı bir anda değiştirme imkânına sahip. Tam Erdoğan ve yakın çevresinin özlediği bir ortam. Ancak Çankayadan veto edildiği halde AKPnin ısrarla atadığı yüksek bürokratların karıştıkları yolsuzluk olayları bile gösteriyor ki, parlamenter sistemimiz iyidir ve aynen sürmesinde de sayısız yarar vardır. mtamer@milliyet.com.tr Başkanlık sistemi mi?