Meral Tamer

Meral Tamer

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Pak, bu hafta sona ermeden konseyin açıklanabileceğini bildirdi
Deprem kuşağında yer almayan Avrupa Birliği ülkelerinin, İsveç ve Finlandiya'nın deprem konseyleri var. Ama bizde hala yok. 17 Ağustos depremi yıktı geçti, 12 Kasım depremi yaktı geçti. Her depremden sonra her kafadan çıkan farklı sesler, sadece halkın kafasını karıştırmaya, paniği arttırmaya yaradı.
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu, ancak Aralık 1999'da bu amaçla toplanabildi. Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin de hazır bulunduğu toplantıda Ulusal Deprem Konseyi'nin kurulması ve örgütlenmenin TÜBİTAK tarafından yapılması karara bağlandı.
TÜBİTAK'a bu görevin verildiğine ilişkin Başbakan Bülent Ecevit imzalı genelge ise aradan tam 3 ay geçtikten sonra (21 Mart 2000 tarihli) TÜBİTAK Başkanlığı'na gönderildi.

Fay falımıza bakıyorlar!

Ondan sonra da aradan bir 2,5 ay daha geçti. Bir depremi daha geride bıraktık! Şimdi de Çankırı depreminin artçı mı öncü mü olduğu, riskin doğuya mı batıya mı kaydığına ilişkin her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Her uzman ayrı bir fay hattı parçalıyor! Türkiye'nin fay falına bakılıyor... Bir yanda Kandilli Rasathanesi, diğer yanda İTÜ'lü uzmanlar, başka yerde İstanbul Üniversitesi'nden ya da Gazi Üniversitesi'nden profesörler medyada görüş belirtiyorlar. Uzmanların görüşlerini tek ses haline getirecek Ulusal Deprem Konseyi'nden ise hala ses seda yok!
Daha doğrusu yoktu. Konuyla ilgili olarak dün sabah görüşlerine başvurduğumuz TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Namık Kemal Pak yüreğimizi ferahlattı. "Deprem Konseyi'nin bu hafta sona ermeden açıklanacağını umuyorum" dedi.
"Deprem Konseyi'nin kurulması için bir depremin daha yaşanması mı beklendi?" diye sorduğumda ise hazırlık sürecinin kolay olmadığını söyledi ve ardından da bana TÜBİTAK'ı Deprem Konseyi'ni kurmakla görevlendiren başbakanlık genelgesini faksladı.

Başbakanlık genelgesi

Başbakanlık genelgesinde Ulusal Deprem Konseyi'nin 8'i yerbilimci, 8'i inşaat mühendisi, 4'ü ise diğer alanlardan (kent planlaması, sosyal bilimler, çevre mühendisliği, tıp vb) olmak üzere 20 uzmandan oluşması isteniyor. Kurulda yer alacak uzmanlar, depremle ilgili çalışmalar yapan İTÜ, ODTÜ, Boğaziçi, Gazi, İstanbul, Ankara, Hacettepe, Çukurova, Yıldık Teknik, Karadeniz Teknik, Dokuz Eylül ve Çukurova Üniversitesi'nden, ayrıca YÖK, TÜBİTAK, Bayındırlık Bakanlığı, Türkiye Petrolleri, Maden Tetkik Arama, İnşaat Mühendisleri Odası, Jeofizik Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası'nın temsilcileri olacak. Ancak Başbakanlık genelgesine göre yukarıda adı geçen kurumlar, kendi dışlarındaki kurumlardan en çok 10 kişiyi aday gösterebilecek, kendi kurumlarından aday gösteremeyecek.
Prof. Pak, yukarıda adı geçen kurumlara 24 Mart'ta gerekli yazıyı yazdıklarını, ancak cevapların alınması ve bunların değerlendirilmesinin zaman aldığını dile getirdi.
Bu hafta sona ermeden kurulması beklenen Deprem Konseyi'nin belli başlı görevleri ise Başbakanlık genelgesinde şöyle tanımlanmış:
* Deprem tahminlerinin bilimsel değerlendirmesini yaparak üretilen en sağlıklı bilgiyi sağduyulu biçimde kamuoyuna açıklamak
* Deprem zararlarının en aza indirilmesine yönelik çalışmalar yapmak
* Deprem sorunlarında kamu yetkililerine danışmanlık yapmak, strateji üretmek
* Avrupa Konseyi'nin "Depremin önceden tahminiyle ilgili etik kuralları"nı esas alarak deprem tahminleriyle ilgili sorunlarda yol gösterici olmak

Şarap: Asilce para kaybetmenin yolu

Şarap üretmek acaba ne kadar karlı bir iş?
Akbank Genel Müdür Yardımcısı Hayri Çulhacı, Güler Sabancı'nın yeni şaraplarını tattığımız Feriye Lokantası'ndaki davette muzip bir yüz ifadesiyle bu sorunun yanıtını merak ettiğini söyledi. Ardından da Güler hanımın yanına giderek merakını giderdi. Ve hep birlikte şaraptan zarar edildiğini öğrenmiş olduk.
Güler hanım, her zamanki canlı ve neşeli haliyle İngilizlerin bir deyişine atıfta bulunarak söze girdi: "Asilce para kaybetmenin yolunu arıyorsanız, şarap üretimine girin!" Ardından da Fransa'daki ünlü Bordeaux şarap bölgesini 16. yüzyılda ilk keşfedenlerin Fransızlar değil İngilizler olduğunu anımsattı. Şarapta üreticiden ziyade ticaretini yapanların para kazandığını ekledi. Tabii kaliteli şarapların yıllandıktan sonra iyi para getirebileceğini de vurguladı.

Erol Sabancı'nın merakı

Akbank Yönetim Kurulu Başkanı amcası Erol Sabancı'nın bu kar - zarar meselesiyle yakından ilgilendiğini, hatta sık sık "Kaç şişe, kaç dolar" türünden sorular yönelttiğini, kendisinin de bu soruları cevap vermeden geçiştirdiğini, Sakıp amcasının ise "allahtan bu tür soruları hiç bir zaman sormadığını" anlattı.
Hatta şarap işine girmek üzere olduğu günlerde Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç, Sakıp amcasına "Ben bu işi iyice inceledim, para kazanmak mümkün değil" dediğinde yüreği ağzına gelmiş. Neyse ki Sakıp amcası bu sözleri duymamış gibi davranmış.
Dayısı Orhan Türker ile birlikte 5 yıl kadar önce şarap üretmeye karar verdiğinde, Güler hanımın çıkış noktası herhalde asilce para kaybetmek değildi.
Pekiyi ya neydi?
"Ne iş yapıyorsun?" diye sorduklarında yıllarca "lastik" diye yanıt vermekten sıkıldığı için girmiş şarap işine! Kendisine Türkiye'de ne iş yapıyorsun diye soran olacağını pek sanmıyoruz. Güler hanım herhalde yurtdışında bu tür sorulara muhatap olduğunda "lastik" demekten sıkılmış olmalı.
Güler Sabancı 22 yaşından beri lastik işinde. Şu anda Sabancı Holding Lastik Grubu Başkanı. Geçen yıl Amerikan Forbes dergisine "lastik kraliçesi" diye kapak bile olmuştu. Ama demek ki lastikte dünyanın kraliçeliği bile onu tatmin etmemiş.
"Lastik dışında, bir de toprağa bağlı, iklime bağlı, kontrol edemeyeceğim bir iş yapmak istedim" diyor.
Önceki gün tanıtımı yapılan Gülor (Güler'in Gül'ü ve Orhan'ın Or'u) şaraplarının, birkaç yıldır piyasada olan Berceste ve Şaheste'den farkına gelince... İlk kez dışardan üzüm satın almayıp kendi yetiştirdikleri üzümlerden yapılan şaraplarmış bunlar. Kırmızısı 1998 Cabarnet Sauvignon Merlot o kadar lezzetliydi ki, Sovignon Blanc'ı (beyazını) tatmaya fırsat kalmadı.
İtalya'dan ithal şişeler, "Dik omuzlu, uzun boylu kendinden emin bir genç kadın" gibiymiş. Sakıp amcasıyla birlikte şişe seçimi için İtalya'ya gittiklerinde şişe üreticisi bu tarifi yapınca, ikisi de hiç tereddütsüz "Tamam bu şişe olsun" demişler.


Yazara E-Posta: mtamer@milliyet.com.tr