Meral Tamer

Meral Tamer

Tüm Yazıları

3 hafta önceki ameliyattan turp gibi, hatta hiperaktif olarak çıkıyorsun. 3 hafta sonra ikinci ameliyatı olan sanki sen değilsin de başkası... Süngüm fevkalâde düşük. ‘Kanser var’ dediler 3 hafta güle oynaya gezdim. ‘Lenflere sıçramamış’ dediler, bu sevinci yaşayacak yerde, bir köşede durgun oturuyorum...

18 Mart’taki 2. ameliyat, yine Medica’da başladı sayılır. Sabah 7.00’de hafif bir kahvaltı ettim. 10.00’da Medica’daydık. Kanserli tümörün alındığı ameliyat yerinin tam üzerine 4 iğne yaparak, radyoaktif madde verdiler. Bu renkli madde göğsümde kanser hücrelerinin izleyeceği yolu ve uğrayacakları ilk lenfi belirleyecekti.
Doktorum Meral Demirel’le hastanede buluştuk. Ameliyat 13.00’te.
Gerek Osman (Ulagay), gerekse Doğa (kızım) bu kez benim bir gece hastanede kalmam konusunda hayli ısrarcılar. Tijen (Mergen) de “Hadi yat, ben yanında kalayım; Midilli’deki gibi laflarız” diyor.
Ben ise ilk ameliyatta olduğu gibi yaramazlık yapmayacağıma dair, yazılı sözleşme yapmaya bile hazırım. Yeter ki gece hastanede kalmayayım. Zaten bu kez evde yemekleri de önceden hazırladım; ilk ameliyatta olduğu gibi mutfağa girip kâğıtta levrek falan kesinlikle yok!

Doktorum da kal diyor
Ama kimseyi ikna edemiyorum. Doktorum da onlardan yana: “Sadece hastanın değil, yakınlarının da isteklerini dikkate almak zorundayım Meral Hanım. Onlar siz hastanede yatarsanız daha huzurlu olacaklarsa...”

Aaaaa... Aşkolsun!Doktorum lafını bitirmemiş meğer: “Hem zaten birkaç lenf almamız durumunda diren koymam gerekecek. O zaman mutlaka gece kalmanız lazım!”
E tabii o zaman yapacak bir şey yok. Neyse şu ameliyatı bir olalım da, ayılınca düşünürüz. Kaldı ki akşam Borusan Filarmoni Orkestrası’nın Lütfi Kırdar’daki konserine biletimiz var. Konser 20.00’de. Hastaneden taburcu olup, pekâlâ konsere gidebiliriz!

İlle de konsere gideceğim
Hem zaten ameliyattan önceki gece de sevgili Evin’in (İlyasoğlu) Boğaziçi Üniversitesi’nde çarşamba konserlerinden birinde değil miydik? Pınar-Tufan Türenç çiftiyle yan yana oturup, dâhi diye nitelenen 17 yaşındaki matematikçi-piyanist Kit Armstrong’u İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde dinlemiştik.
2 ameliyat arasında gittiğim konserlerde benim için tek problem, ameliyat dikişlerim ağrıdığı için sanatçıyı doyasıya alkışlayamamaktı. İkinci ameliyat da üstüne binince, herhalde o akşam hiç kolumu kıpırdatamazdım. Ama olsun! O kadar kusur, kadı kızında bile olur. Yeter ki ben konsere gideyim!
Akşam hastanede kalmamayı başardım, ama konsere gidemedik. Doktorum Meral Hanım baştan itiraz etmişti. Zaten Osman biletleri yanına almamış. Ameliyat telaşından mı bilemiyorum.

Ameliyat bu kez vurdu
Aslında iyi ki konsere gitmemişiz. Çünkü benim 2. ameliyat sonrasındaki “performansım”, ilk ameliyatınkine hiç benzemedi. Lenfler temiz çıkmış, 2 lenf alındıktan ve dondurma yöntemiyle patoloji tetkiki yapıldıktan sonra koltukaltım kapatılmıştı. Ama ben ayılmakta zorlanıyordum. Anestezi mi, yoksa ameliyat yerimden dört iğne yapılarak verilen radyoaktif opak madde mi, yoksa ikisi bir araya gelince mi beni sersemletti? Hâlâ da bilemiyorum.
İnsan bünyesi işte böylesine karmaşık ve gizemli. 3 hafta önceki ameliyattan turp gibi, hatta hiperaktif olarak çıkıyorsun. 3 hafta sonra ikinci ameliyatı olan sanki sen değilsin de başkası...

İkinci ameliyatım da bitti herkes memnun ben durgun
Doğa ve Tijen’in gözleri
Akşam evde Osman, Doğa ve Tijen oturmuş sohbet ediyoruz, ama benim gözlerim neredeyse kapanacak. Süngüm fevkalade düşük; çaktırmamaya çalışıyorum.
Onlar ise tam tersine şen şakrak. Üçünün de yüzünde güller açıyor. Lenflerim temiz çıktı ya, omuzlarından büyük bir yük kalkmış gibi. Hay Allah, onlara ne biçim bir kâbus yaşatmışım...
Tijen “Doğa’nın kaşları, senin hastalığından beri şekil değiştirmiş, üzüntüden aşağı doğru bakıyorlardı. Bak bugün düzelmiş” diyor. Ya kendisinin gözlerinin haline ne demeli?
Daha kanser meselesi hiç ortada yokken, Tijen doğum günümde beni öğle yemeğine davet etmişti. Randevumuzu bozmadık, ama “Yüzde 50 kanser” ihtimaliyle yediğimiz doğum günü yemeğinden bu yana, Tijen’in gözleri sanki hep dolu dolu. Her görüşümde dokunsam ağlayacak hissine kapılıyorum. Oh, nihayet onun güzel gözlerinin içi de yeniden gülmeye başlamış.

Dizi yazmamı Osman önerdi
Hele Osman! Ben baştan beri o üzülmesin diye uğraştım. Onun her zamanki zarafeti ve sükûnetiyle, bir yandan bu ani şoku hazmetmeye çalışıp, diğer yandan normal hayatımızın aynen devam etmesi için gösterdiği çabaya ve özene de hayran kaldım. Neyse onun gözleri de parlamaya başlamış; perdelemeye çalıştığı endişe 2. ameliyattan sonra azalıyor galiba...
Osman gece gündüz, her ihtiyacım olduğunda yanımdaydı. Doktorumun anlattıklarını, her seferinde onunla birlikte dinledik. Çok soğukkanlı görünmeme ve en can alıcı soruları sormama rağmen, doktorumun anlattıklarını tam olarak anlayamıyordum. Algılama zorluğum hiç yoktur; gayet kolay konsantre olabilirim. Ama her seferinde doktordan çıktıktan sonra Osman’la durumu yeniden gözden geçirmemiz gerekiyordu. Benim belki anesteziden belki de heyecandan atladığım ayrıntıları, bana sabırla anlatıyordu. Onun muhakeme gücüne çok güvenirim. İkimizin aklını birleştirince, benim sırtım yere gelmez.

Haberin Devamı

Ürtiker mi alerji mi?
Ameliyatın ertesi günü ilk iş olarak doğru Meral hanıma gittim. Ameliyat yerimi kontrol etti ve pansuman yaptı. Her şey mükemmel. Yaram acımıyor bile...
Eve döndüm. Gelen giden çok. Topuklu ayakkabılarım ve itinalı makyajımla ben güya dimdik ayaktayım, ama neşem pek yok. Çünkü halim yok. Tam 3 gün bu fasıl devam etti. Sonra sol omzumdan kalçamın bitimine kadar, sırtımın yarısında önce bir kaşıntı, sonra boydan boya kıpkırmızı bir döküntü oldu. Ve bu döküntüyle birlikte bendeniz her zamanki neşeli, hareketli halime dönüverdim.
O 3 gün zarfında neredeyse kendimden şüphelenmeye başlamıştım: Yahu ben ne antika kadınım. Kanser var dediler 3 hafta güle oynaya gezdim. Kanser lenflere sıçramamış dediler, bu sevinci yaşayacak yerde, durgun oturuyorum. Bu halim sinirime dokunmaya başlamıştı ki, mesele çözüldü. Neyse ruhsal değil, yüzde 100 fiziksel bir durummuş. Önce ürtiker zannedildi, ama sonra alerji çıktı ve tam 2 hafta geçmek bilmedi.

Haberin Devamı

Haydi ödül almaya...
22 Mart günü ödül töreni var. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinin oylarıyla, yılın ekonomi yazarı seçilmişim. Benim için büyük onur ve moral. Yıllar önce Cumhuriyet’te birlikte çalıştığımız yeni Genel Yayın Yönetmenim Tayfun Devecioğlu, göreve ilk geldiği günlerde bana iyi ki “Meral abla, daha çok ekonomi yaz” demiş. Bu ödülde, o yönlendirmenin de payı var kuşkusuz.
Ödülü almaya gideceğimi bildirmişim, ama sırtım öylesine kaşınıyor ki... Sabah erkenden gazeteye gittim. Hem manikür-fön falan yaptıracağım, hem de doktorumuz Sabahattin Koç’a sırtımı göstereceğim. Gazetede her başı sıkışan Sabahattin beye koşar; o da yılların deneyimiyle derdimizin ne olduğunu şıp diye biliverir. Bana bir ürtiker ilacı verdi. “Bunu hemen yutun, törende kaşınmazsınız” dedi ve ekledi: “Eğer ürtikerse, verdiğim bu tek hapla geçebilir. Geçmezse muhtemelen alerjidir...”

Haberin Devamı

YARIN: KEMOTERAPİ Mİ DEDİNİZ?