Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun İstanbul Üniversitesi'nde irticalen yaptığı konuşmanın teypten deşifre edilmiş tam metnini e - postamda buldum. Tümünü okuyunca ilk aklımdan geçen, "Acaba Genel Kurmay konuşmanın tümünü görmeden, yazılı ve sözlü medyada yeraldığı kadarından yola çıkarak mı yaptı o açıklamayı?" oldu doğrusu.
Ve hayatımda ilk kez askerlerin telefonunu çevirerek Genel Kurmay Genel Sekreterliği'ne bu soruyu yönelttim. Yazılı başvurmam gerekiyormuş. Onu da yaptım. 8 - 10 gün içinde cevaplandırılırmış.
Mumcu'nun konuşmasının tam metin olarak arşivlere girmesini istediğim için bugün köşemi ona bırakıyorum. Ekonomi servisimize bana ayrılan yeri bugünlük genişlettikleri için teşekkür ediyorum. Ve bu arada türbanın yasaklanmasına da Mumcu'nun konuşmasına da karşı olan bazı meslektaşlarımın aksine ben, türbanın siyasi bir simge olarak kullanıldığını düşündüğüm için üniversitelerde yasaklanmasını doğru bulduğumu da özellikle belirtmek istiyorum.
Şimdi Mumcu'nun konuşmasının deşifre edilmiş tam metni:
"Bana bu kürsüde konuşma onurunu bahşettiğiniz için teşekkür ediyorum. Doğrusunu isterseniz hayal bile edeceğim bir şey değildi bu. 15 yıl önce ben bu kürsülerde öğrenciyken, şimdi onların son derece mütevazi, son derece zengin ve o kadar görkemli diyebileceğim söylevlerinin arkasından benim cılız sesim sizce ne kadar dinlenebilir bilmiyorum, ama en azından bu kurumun bir mensubu olarak anlayışla, toleransla karşılamanızı rica ediyorum.
Doğrusunu isterseniz bir konuşmacı olarak, bir politikacı bu kürsüden ne söyler, ne söylemeliyim diye düşünürken, Rektörümüzün daha çok politik uzantıları olan meselelere değinmesi, bana bir parça cesaret verdi. En azından Sayın Rektörün referans yaptığı konulara değinirsem, hiç olmazsa gündemin dışına taşmış olmam belki diye düşünüyorum.
Efendim bir şey çok önemli. Konuşmalarımızın her yerinde çok sıklıkla Aziz Atatürk'e göndermelerde bulunuyoruz. O'nun sözlerini hatırlıyoruz ve son derece isabetli bir şey yaptığımız kanısındayım. Bugün ben bir tek cümleyle buraya gelmiştim. İkincisi burada bana hatırlatıldı. Sözlerden bir tanesi yine Atatürk'e aittir: "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" Hayatta en doğru, en gerçek yol gösterici ilim ya da bugünkü söyleyişle bilimdir.
Ama benim hafızama getirdiğim cümle öğretmenlere hitaben Atatürk"ün söylediği bir sözdür. "Öğretmenler! Cumhuriyet sizden vicdanı hür, fikri hür nesiller bekliyor." Atatürk bu sözleri, büyük bir Dünya Savaşı'ndan çıkmış, büyük bir Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndan çıkmış çoğu yaşlı, kadın, yaralı 12 milyon yorgun ve yoksul bir ulusun önderi olarak söylüyordu. Ve önünde muasır medeniyetler seviyesine ulaşma hedefi olan bir Türk toplumu vardı.
Türk toplumu yine canla başla çağdaş uygarlık düzeyinde yer alma, çağdaş toplumun saygın bir üyesi olma mücadelesini veriyor. Ama bu mücadelede hiç şüphesiz en anlamlı ve hatta en stratejik görev, üniversitelere düşüyor. Çünkü geleceğin uygarlığı bir bilgi uygarlığı, geleceğin toplumu bir bilgi toplumu.
Bilginin üretim süreçlerinde artık sermayeden, teknolojiden ya da başka bir üretim faktöründen çok daha fazla katma değer yarattığı bir dünyaya, hatta bilginin tek başına bir üretim, bir inisiyatif bilimi haline geldiği bir uygarlığa doğru gidiyoruz. Ve bunu yaratan hiç kuşkunuz olmasın ki, özgür insan aklıdır. İnsanı diğer canlılardan farklılaştıran en temel özellik, onun düşünen ve düşündüklerini ifade eden bir yaratık olmasıdır. Eğer düşündüklerini ifade etmesi konusunda insan için, düşüncelerin büyüyüp serpilebileceği bir özgürlük ortamı yaratamazsanız, orada düşüncenin, orada bilimin gelişmesini beklemek hakkınız olmaz.
Sayın Rektör çok değerli şeyler söyledi, söylediklerinin çok büyük bir kısmına katılıyorum. Ama katılmadığım bir bölümü de burada ifade etmeyi doğrusunu isterseniz düşünce namusunun, bilim haysiyetinin bir gereği sayıyorum. Sayın Rektör, hiçbir sistemin kendisini yıkmaya dönük düşünce ve eylemlere özgürlük tanıyamayacağını söyledi. Evet hiçbir sistem kendisini yıkmaya dönük eylemleri hoşgörü ile karşılayamaz. Ama büyümek, serpilmek, gelişmek, değişmek, yenilenmek isteyen her sistem, kendisini eleştiren her türlü düşünceye sonsuz ve sınırsız bir özgürlük ortamı yaratmak durumundadır. Üniversite kürsüsünden ve bilim adamı hüviyetiyle de olsa düşünce özgürlüğüne kısıt öneren hiçbir düşünceye katılmamız mümkün değildir.
Hele hele özgürlükler kaosu gibi bana göre sadece retorikten ibaret olan, Türkiye'nin gerçeklerine hiçbir şekilde tekabül etmeyen -ki Türkiye'nin temel sorunu özellikle düşünce ve ifadenin özgürlüğe kavuşamama sorunudur- özgürlükler kaosu gibi retorikten ibaret olan bir söz söylemesini, üniversite kürsüsüne yakıştıramadığımı ifade etmek zorundayım.
Türkiye, bütün sorunlarını özgürce tartışmak durumunda. Özellikle üniversite kürsüsünde tartışmak durumunda. Üniversite, özgürlüğün beşiği olmak durumunda. Üniversite, özgürlüklerin kısıtlandığı bir yer olarak önerilemez.
Cumhuriyet'in korunması ve kollanması konusunda, Cumhuriyet'i yaratan kurumların tamamının görevleri, sorumlulukları vardır. Buna bütün benliğimle katılıyorum. Ama asıl görev ve sorumluluğumuzun, Cumhuriyet'i yaşatmak sorumluluğu olduğunu unutmayalım.
Her kurum korumak ve kollamak konusundaki duyarlılığını birbiri ile aynı ifade etmek zorunda değildir. Cumhuriyet'in değerleri, Atatürk ilke ve devrimlerini korumak ve kollamak konusundaki üniversite duyarlılığı, sözgelimi T.S.K.'nın duyarlılığı ile üslup olarak, biçim olarak birebir aynı olamaz. Çünkü bu onların onkolojik varlıklarına aykırıdır. Üniversite, evet Cumhuriyet, evet Atatürk ilke ve inkılaplarına inanmalıdır. Evet onlar korunmalıdır. Ama bundan daha önemli olan bir şey vardır. Onu yaşatmalıdır. Korumak ve kollamak konusundaki tutumumuz, abartılmış duyarlılığımız bizi taassuba, bağnazlığa götürmemelidir.
Hiçbir şekilde bizden farklı düşünenlerin yok olmasını istemek gibi bir hakka sahip değiliz. Hele üniversite bu hakka hiçbir zaman sahip olmadı. Üniversite var oluşunu özgürlüklere borçludur. Özellikle düşüncenin ve ifadelerin özgürlüğüne borçludur.
Geleceğin dünyası, sermayenin rekabet ettiği bir dünya olmayacak. Geleceğin dünyası, ulusların bilgi temelinde rekabet ettikleri bir dünya olacaktır. Bilginin büyüyüp, serpilmesi, gelişmesi kesinlikle ifade özgürlüğüne muhtaçtır.Tıpkı herhangi bir bitkinin ya da herhangi bir bitki kültürünün özel bir kültürde özel bir atmosferde özel bir klimada var olabilmesinde olduğu gibi, düşüncenin ve bilimin büyüyüp serpilebilmesi ancak özgür vasatta mümkündür. Onun için benim üniversite kürsülerinden duymayı beklediğim şey, daha fazla özgürlük talebinden başka bir şey değildir. Cumhuriyetin ilke ve inkılaplarını korumak konusunda ortak sorumluluğumuzda hep birlikte olacağız. Sonuna kadar birlikte olacağız. Ama asıl olan onu yaşatmak ise, eğer onu yaşatacak değerleri, onu yaşatacak değişim dinamiklerini canlı tutmak istiyorsak, düşünceyi ve ifadeyi özgür bırakmak zorundayız ve bunun sözcüsü, bunun savunucusu her toplumda tarih boyunca bilim adamları olmuştur. Bundan sonra da bilim adamları olması gerekir diye düşünüyorum.
Ben burada ifade ettiğim her şeyi, yine buradan öğrendim. Çok değerli hocalarımı saygıyla anıyorum. Hepsine şükranlarımı sunuyorum. Bana öğrettiklerinin bu kürsülerde, sıralarda şimdi beni dinleyen değerli arkadaşlarıma öğrettikleri şeylerin, Türkiye'nin aydınlık geleceğini yaratmak konusunda anahtar bir role, "olmazsa olmaz" bir role sahip olduğunu biliyorum. Onun için diyorum ki geleceğin Türkiye'sini bilim adamları kuracak.
Geleceğin Türkiye'sini bilimin aydınlığı aydınlatacak diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum."
Yazara E-Posta: mtamer@milliyet.com.tr