Meral Tamer

Meral Tamer

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bir bakıma gözüm açıldı. Görüşlerine değer verdiğim aydınlarımızdan bir kısmının futbol takımı tutar gibi bir tarafgirlik içine girmeleri, beni bir başka idrak noktasına getirdi. Gazetemizin KONDA'ya yaptırdığı "Gündelik yaşamda din, laiklik ve türban" araştırmasının yayınlanmasından sonra aydınlar arasında yaşanan tartışma, en az araştırma sonuçları kadar önem taşıyor. Hatta araştırma sonuçları üzerine yapılan tartışmaların, benim açımdan araştırmanın kendisinden daha önemli hale geldiğini söyleyebilirim. TESEV'in 1.5 yıl önce yaptırdığı ve KONDA'nınkinin tam tersine türban takanların sayıca azaldığını gösteren araştırmanın altında imzası bulunan Prof. Dr. Binnaz Toprak'ın da dün Milliyet'teki yazısında işaret ettiği gibi, Türkiye'de toplumsal sorunlar maalesef düşünce temelli değil, kamplaşmalar çerçevesinde tartışılıyor.Düşünce özgürlüğü, sadece 301 gibi maddelerle devlet tarafından değil, bizzat aydınların birbirlerine karşı uyguladıkları baskıyla da sınırlandırılıyor.Ne yazık ki aydınlarımızın büyük çoğunluğu -hangi kampta olurlarsa olsunlar- düşünce özgürlüğünü sadece kendileri gibi düşünen insanlar açısından önemseyip, karşıt görüştekileri ithamlarla, hakaretle ya da kaale almayıp küçümseyerek susturmaya daha yatkın görünüyor. "Araştırma sonuçları, aydınların kendi ideolojilerine uyuyorsa 'doğru'dur, uymadığında hemen itham devreye giriyor," saptamasını yapan Prof. Toprak'a göre tartışılması gereken asıl sorun bu ve Türkiye'nin bu tür bir düşünce ortamında, çağdaş dünyaya eklemlenmesi mümkün değil. Aydınların baskısı KONDA'nın ortağı Bekir Ağırdır'ın arkadaşımız Devrim Sevimay'la Milliyet'teki söyleşisinde ise, Prof. Toprak'ın işaret ettiği sorunu, nasıl aşabileceğimizin ipuçlarını görüyoruz. Türkiye'de toplumsal mutabakatın hem bireyle devlet arasında, hem de toplumun kendi içinde ilk kez bu kadar derinden bozulduğuna işaret eden Ağırdır, "Bu artık bizim en zayıf karnımız. Mutlaka oturup konuşmamız ve yeni bir toplumsal mutabakat yapmamız lazım. Bunun formülü, ortak yaşamın kurallarının ne olduğunu konuşmaktan geçiyor. Baştan bazı sınırları koymamız lazım," diyor. Toplumsal mutabakat Eğer sınırları koymaktan bahsediyorsak, tabii ki dinin hiç tartışılamayan sınırları da gündeme gelmeli. Hatta giderek gerilen bugünkü ortamda özellikle ve öncelikle bunu konuşmalıyız. Ağrıdır'ın da dediği gibi "Konu, dinin doğruluğunu-yanlışlığını tartışmak değil. Sadece dini değerlerin, ortak hayattaki kurallar içinde nereye kadar geçerli olup olmadığını tartışmak."Ağrıdır, neyin tartışılması gerektiğine dair örnek de veriyor: "Türkiye'de İslam, oruç tutanlar arttığı için siyasallaşmıyor, 'Ben oruç tutarken herkes tutsun, Ramazan'da da lokantalar kapatılsın' dendiği için siyasallaşıyor." Bağcılar'da İmam Hatip Lisesi'ne giden kız öğrenciler için özel bir İETT otobüsünün tahsis edilmesi de tartışılmalıdır; reşit olmayan kız çocukların başörtüsüyle ödül törenine katılmaları da...Aydınlarımız, ezberlerini bozabilecekler mi acaba? mtamer@milliyet.com.tr Ortak yaşamın kuralları