Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Japonya’daki Fukuşima nükleer santral felaketinden sonra dünya nükleer bir şok yaşadı. Nükleer karşıtlığında büyük bir yükseliş oldu. Birkaç istisna dışında devletler nükleerde durum değerlendirme duraklamasına girdi. İtalya’da Silvio Berlusconi ülkenin tekrar nükleer santral kurmaya başlama kararını askıya aldı. Almanya en eski yedi santralının faaliyetini durdurdu. Hindistan’da köylüler Fransız Areva’nın yapmayı tasarladığı nükleer santrala karşı ayaklandı. Türkiye ise, hiçbir şey olmamış gibi, çılgın bir hızla birinci nükleer santralına doğru koşuyor. Ankara’da konuştuğum Enerji Bakanı Taner Yıldız hükümetin nükleer planlarından vazgeçmesinin söz konusu olmadığını söyledi.

‘Herkes kapatsa katılırdık’
“Dört yüzden fazla nükleer santral var,” dedi Yıldız. “Eğer Fukuşima’dan sonra dünya ‘bunların hepsini kapatıyoruz,’ deseydi Türkiye bu karara katılırdı. Ama böyle bir durum yok. Herkes yoluna devam ediyor. Bizim gibi geç kalmış bir ülkenin devam etmemesi düşünülemez.”
Erdoğan’ın o kadar acelesi var ki, Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in gelecek ay Türkiye’ye yapması beklenen ziyaret sırasında Akkuyu santralının temelini atmak istiyor. Üstelik bırakın inşaat izninin alınmamasını, yer etütlerine bile henüz başlanmamış.
Ruslar ‘Gösterişli bir törenin zamanı değil’ düşüncesinde. Konuyu düşük profilli götürmek istiyorlar ama Erdoğan’ı vazgeçirebilecekler mi, Allah bilir.
İkinci santral konusunda da müthiş bir acele var. Sinop’a planlanan bu santral için Japonlarla yapılan görüşmelere geçen ay meydana gelen deprem ve nükleer felaket nedeniyle ara verilmişti. Daha Fukuşima’daki kaza kontrol altına alınmadı. Ama Enerji Bakanlığı görüşmeler bir an önce yeniden başlasın istiyor.

Cari açık acele ettiriyor
Japon teknik heyet başkanı önümüzdeki günlerde Türkiye’yi ziyaret edecek. Ziyareti ne maksatla yapacağını Türk tarafına söylemedi ama iki olasılık var: devam veya tamam diyecek. Tahminim ikincisinin olacağı veya uzun bir aranın önerileceği.
Hükümeti nükleer santral işine girmeye iten ithal petrol ve gazın gittikçe ağırlaşan yüküdür.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e göre Türkiye doğalgazın yüzde 99’unu, petrolün ise yüzde 95’ini ithal ediyor. Cari açığın yüzde seksenden fazlası enerji ithalatından kaynaklanıyor.
Bir hesaba göre, petrol fiyatındaki her 10 dolarlık artış Türkiye’nin ekonomik büyümesini yüzde 0.5 azaltıyor. Sorun Türkiye’nin nükleer santral yapmaya karar vermesinden çok atılan adımların yanlışlar ve tehlikelerle dolu olması.
Ülkemizde nükleer santral konusunda hazırlık yok denecek kadar az. Mevzuat ve yönetmelikleri hazırlayacak, lisanslama ölçütlerini belirleyecek, yapımı denetleyecek, santral çalıştıracak yeterli sayıda yetkin uzman yok.

Risk ülkeyi batırabilir
Enerji Bakanlığı Müsteşarı Metin Kilci bunu kabul ediyor ama “Bunlar aşılmayacak sorunlar değil,” diyor. “Biz ilk kez yapıyoruz ama dünyada ilk kez yapılan bir şey değil. Bugüne kadar yapılan 440 santral yapılırken izlenen aynı yolu izliyoruz. Bizimki bir tür ‘copy paste’ olacak. Öncelikle var olanı bire bir almanız gerekiyor. Bu arada bütün eksikliklerimizi tamamlayacağız.”
Gözlemim Enerji Bakanlığı’nın eski bakan Hilmi Güler dönemindeki kararsızlığı üzerinden atmaya başladığıdır. Bunda Yıldız ve deneyimli ve geniş görüşlü Kilci’nin büyük payı var.
Ama gene de, şu soruyu sormak gerek: “Türkiye teknolojik olarak deneyimsiz, kurumsuz, yasal altyapısız, denetim kurullarından mahrum ‘kervan yolda düzülür’ felsefesine bağlı bir ülkede nükleer risk alınamayacak kadar büyük değil mi?”
Nükleer enerji en iyi koşullarda ve en ileri ülkelerde bile tehlikelidir. Uzmanlar “nükleer kazaların yaratacağı zarar o kadar büyük olabilir ki bir ülkeyi batırabilir” diyor. Bunun kanıtı da zaten sigorta şirketlerinin nükleer santrallara poliçe kesmeyi reddetmesidir.

YARIN: MERSİN AKKUYU’DA KAZA OLURSA ZARARI KİM ÖDEYECEK?