Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

2002 seçimlerini AKP kazandı ama Tayyip Erdoğan Başbakan olamadı. Anayasa’nın bir hükmüne göre, hapis yattığı için yasaklıydı. Milletvekili adayı olamazdı.
Ama CHP ona arka çıktı. Anayasa hızla değiştirildi. Bir milletvekili istifa etti. Yerine Erdoğan seçildi. Bu şekilde, geçici olarak Gül’ün doldurduğu Başbakanlık koltuğuna Erdoğan’ın oturması mümkün oldu. Türkiye’nin kaderi değişti.
Bundan dolayı Erdoğan borçludur. Şimdi bu borcu ödemesinin zamanı geldi. Demokrasi kapısını çaldı, ona yapılan iyiliği başkalarına yapmasını talep ediyor.
CHP’ye de görev düşüyor. Kılıçdaroğlu Baykal’ın Erdoğan’a yaptığı bu jestin bedelini talep etmeli, elini zorlamalıdır.
Meclis’teki 550 sandalyenin 433’ü bu iki partiye aittir. Ortaklaşa seçimleri erteleyebilirler. Anayasaya ve partiler yasasının engelleyici maddelerini değiştirebilirler. Yüksek Seçim Kurulu’nun seçime girmesini yasakladığı on iki kişiye Meclis’te şanslarını denemelerinin yolunu açabilirler.
Bunun çok zor olduğu söyleniyor. Ama bu siyasi sistemde, devlet kesesinden zengin olmak dışında kolay ne var?

Yüzde 10 barajı
Ne demişti Süleyman Demirel: Demokrasilerde çare tükenmez.
Denemek ve başarısız olmak ile hiç denememek arasında bir fark var. Bu fark tarihin akışını değiştirmeyi denemek veya denemek arasındaki fark kadar büyüktür.
Yasaklanan on iki kişinin çoğu Barış ve Demokrasi Partilidir (BDP) ve Kürt’tür. Seçim yasasındaki “yüzde 10 barajı” yüzünden bağımsız olarak aday olmak zorunda kaldılar. Adaylıklarının silinmesi halinde BDP’nin bu kişilerin aday olduğu illerden milletvekili çıkarma şansı tamamen kaybolacak.
Haklı bir infial içinde olan BDP bunu protesto etmek için seçime hiç katılmayabilir. Bu da yeni Meclis döneminde hal yoluna girmesi beklenen Kürt sorunu için hayırlı olmaz.
Eğer AKP ile CHP ortak bir girişimde bulunur ama sorunu çözemezse o zaman BDP’nin seçime girmemek için mazereti kalmaz.
Ama bunu denemek için umursamak, önemsemek gerek. AKP ve CHP Kürt sorunu ile ilgili her gün kamyon dolusu laf ediyor. Ama sayısız defa partileri kapatılan, milletvekilleri Meclis kapısından toplanıp hapse atılan, bin bir çeşit komplo ve cinayete kurban giden, bunlara rağmen soruna barışçı bir çözüm aramaktan vazgeçmeyen bu kadroyu gerçekte umursuyor mu?
Kürt sorununu gerçekten çözmek istiyorlar mı?
Hiç emin değilim.
Erdoğan’ın Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da daha çok demokrasi için ayaklanan halklara ve onların liderlerine cömertçe verdiği öğütlere kendinin ne kadar uyacağını yakında göreceğiz.