Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye ile Güney Kore, 1950’lerin sonlarında, aşağı yukarı eş zamanlı olarak nükleer enerjiye ilk adımlarını attılar. Ama vardıkları sonuç ağustos böceği ile karınca hikâyesinde olduğu gibi farklı oldu.
Kore sistematik ve uzun vadeli bir plan uygulayarak, elli yılda sıfırdan nükleer teknoloji ihraç eden bir ülke haline geldi. Geçen yıl 20 nükleer santrala sahipti ve altı yeni santral inşa ediyordu.
Uzlaşma kültürünü bir türlü kucaklayamayan Türkiye ise siyasi ve ekonomik krizler ve darbeler içinde çalkalanarak yıllarını harcadı ve daha birinci santralını bile kuramadı.
“Biz de aynı zamanda eğitmek üzere dışarı personel yolladık,” diyor Enerji Bakanlığı Müsteşarı Metin Kilci, gözle görülür bir üzüntü ile. “Korelilerin gönderdikleri geri gelip santral kurdu. Bizim gönderdiklerimiz Amerikan üniversitelerinde çalışıyor.”
Kore birinci nükleer santralını ihale etmeden önce 11 yıllık bir hazırlık dönemi geçirdi. Gerekli yasaları çıkardı. Deneme reaktörü kurdu. Teknik personel ve fizikçi eğitti. Halkını nükleer enerji fikrine alıştırdı.

İlk ihalede fiyasko...
Biz ise, Türkiye Atom Enerjisi Komisyonu’nun kuruluşundan 56 yıl sonra, hâlâ başlangıç aşamasındayız. Kayda değer birikim ve hazırlığımız yok.
Erdoğan iktidara geldiğinde nükleer konusunda bürokraside ve siyasi kadrosundaki derin bilgisizlikten bihaberdi. Uzun vadeli bir enerji planı yapılması, nükleer enerjinin bunun içine oturtulması, uluslararası danışman tutulup mevzuatın hazırlanması, personel eğitilmesi gerekiyordu. Ama Enerji Bakanı atadığı Hilmi Güler’de bu işleri yapacak kapasite yoktu.
Güler işi bildiğini sanıyordu ama bilmiyordu ve hiçbir uyarıya kulak asmadı. 2008’de piyasa koşullarına ters düşen amatör bir şartname ile uluslararası ihaleye çıktı. Bir tek Rus devlet şirketi Rosatom’dan teklif aldı, onun da verdiği fiyat çok uçuk olduğu için ihaleyi iptal etmek zorunda kaldı.
Bu fiyasko Türkiye’nin her açıdan ne kadar hazırlıksız olduğunu gösterdi. Türkiye’nin de Kore gibi uzun bir hazırlık dönemi geçirmesi gerekiyordu. Ama AKP hükümetinin ne 11 yıl hazırlık yapacak sabrı var, ne de bu kadar metodik çalışma huyu.

Halk aydınlatılmadı
Bilimsel tartışma ortamı açılmadan, halk aydınlatılmadan, gizlilik içinde yapılan müzakerelerde iş Erdoğan ile Putin arasında bağlandı. Akkuyu ihalesiz Rus devlet şirketi Rosatom’a verildi. Hükümet ayrıntılarla uğraşmak yükümlülüğünden kurtuldu. İhale ile en güvenli ve doğru ucuz teknolojiyi satın alma şansı kaybedildi.
Ruslar sermaye ve teknolojiyi sağlayacak, inşaatı yapacak ve eğer her şey yolunda giderse, 2019’dan başlatarak elektrik satmaya başlayacak.
Ruslarla ayrıntılar konuşulurken Enerji Bakanlığı dünyada benzeri görülmemiş “Her kim gönüllü ise sırayla konuşuruz,” yöntemi ile ikinci santral için Korelilerle görüşmeye başladı. Fakat anlaşma sağlanamadı. Masada Kore’nin boşalttığı yere Japonlar oturdu. Ta ki tsunami ve nükleer felaket görüşmelere de sekte vuruncaya kadar. Onlarla görüşmeler düşerse muhtemelen Koreliler masaya geri dönecek.

Akdeniz Rus, Karadeniz Japon
Sadece bu tahterevalli, hükümetin hâlâ uzun vadeli bir nükleer enerji politikasına sahip olmadığını gösteriyor.
Doğru yol titizlikle bir tek şirket seçmek, ondan teknoloji satın almak, ve bir program dâhilinde, yüzde yüze varıncaya kadar, yerli katkıyı artırmaktı. Hükümetin bu yöne gittiğine dair hiçbir emare yoktur.
Birden çok teknolojiyi kavramak zordur. Her biri değişik bir teknik kadro, değişik yönetmelikler, yedek parça vesaire gerektirir ki bu israftan başka bir şey değildir.
Enerji bakanlığı Müsteşarı Metin Kilci buna katılmıyor. “Türkiye’nin farklı teknolojileri absorbe edebileceğini düşünüyorum. Taban tabana çok farklı şeyler değil. Akdeniz’e Rus, Karadeniz’e Japon teknolojisinin uygun olduğunu düşünüyoruz.”

Haberin Devamı

Hükümetin uzun vadeli politikası yok

YARIN: ŞİMDİ NE OLACAK?