Söz konusu olumlu bir istatistikse her zaman listenin başında aynı ülkeler vardır. Bunların da başında çoğu zaman İskandinavlar gelir.
“Bu işi nasıl becerdiniz?” diye sordum Norveçli bir arkadaşıma.
“Bizde gelirler arasındaki fark birçok ülkede olduğundan daha küçüktür” diye cevapladı. “Aşırı zengin, parayı gaye edinmiş insan çok değil ve bunlara iyi gözle bakılmaz. İnsanların çabası daha çok para için değildir. Paradan daha çok değer verdiğimiz şeyler var. Boş zaman, aile ve çocuklar, yürümek, doğa. Biz böyleyiz.”
Ülke bazında düşündüğümüzde bir para var, bir de yaşam kalitesi. Ve bunlar aynı şey değildir veya her zaman aynı şey değildir.
Refahın esas göstergesi de gelir değil yaşam kalitesidir ve bu da bin bir -belki de hepsi ölçülemeyecek- unsurdan meydana gelir. İnsanların mutluluğuna en çok katkıyı yapan para değil yaşam kalitesidir.
Belli bir miktarda paraya sahip olduktan sonra gerisi mutluluğa katkı yapmaz veya az katkı yapar. Bu istatistiki bir gerçektir.
Rolls Royce’unuz olabilir ama Anadolu Hisarı’ndaki yalınızdan Maslak’a gidecekseniz herkes gibi o kâbus köprü trafiğine girmek zorundasınız. Pencerenizi aşağı indirdiğinizde içinize çektiğiniz hava otuz yıllık Şahin’de gidenin teneffüs ettiği ile aynıdır. Yolda aynı çamur paçalarınızı kirletecek.
Londra’nın seçkin Knightsbridge semtinde geçen gün üç katlı bir daire 136 milyon sterline (220 milyon dolar) satıldı. İstanbul’un en güzel yalısını bu miktarın altıda birine alabilirsiniz. Aradaki fark iki şehir arasındaki yaşam kalitesi farkıdır.
Nüfusu beş milyonun biraz altında olan Norveç’te kişi başına düşen gelir 59 bin dolardır. Erdoğan cumhuriyetin yüzüncü yılı olan 2023’te kişi başında geliri 25 bin dolara çıkartmayı hedefliyor. On iki yılda gelirin iki mislinden fazla artırılması kahramanca bir hedef gibi görünebilir ama acaba öyle mi? Bu büyümenin bedeli ne olacak? Gelir dağılımı düzelecek, hayat kalitesi yükselecek mi?
Bedeli çok ağır olacak
Bedelin çok ağır olacağı kesin. Hükümetin doğaya tavrı Sovyetler zamanındaki Rusya ve Doğu Avrupa’dakinden farklı değil. Yatırım uğruna süratle içinde yaşanılmaz, kirliliğe esir düşmüş çirkin bir ülke yaratılmakta.
Türkiye gelir dağılımının en bozuk, zengin ile yoksul arasındaki gelir uçurumunun en derin olduğu ülkelerden biridir.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun en yeni rakamlarına göre nüfusun alttaki yüzde altmışı gelirin yüzde 31’ini alırken, tepedeki yüzde yirmisi neredeyse yüzde ellisini alıyor.
Norveç’te en hoşuma giden şeylerden biri kıyılarda veya ağaçların arasında gördüğüm, birbirinden uzak, küçük, basit ahşap evler olmuştu. Norveçlilerin hafta sonlarını veya tatillerini geçirdiği hytte denilen bu kulübelerden 418 bin tane var. Her sekiz kişiye bir hytte düşüyor. Hiç kimse ahşabı yıkıp yerine betondan ev yapmıyor, on katlı apartman kaldırmıyor.
Bir gün böyle düşünen insanların yaşadığı bir Türkiye olacak mı?
NOT: Türkiye’nin nükleer serüveni ile ilgili bir dizi hazırlamak için yazılarıma bir süre ara vereceğim.