Metin Toker

Metin Toker

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Duvara sıkıştırılmış kedinin, bütün tırnaklarını dışarı çıkararak ve korkunç bir yüzle üzerinize sıçradığını herkes bilir. Ne yapsın hayvancağız?
İsrail'in jetleri var; Filistinlilerin, bırakınız uçağı, uçaksavarı bile yok.
İsrail'in tankları var; Filistinlilerin, bırakınız tankı, tanksavarı bile yok.
Sharon, Filistinlileri ne zaman cezalandırmaya karar verse havadan jetlerini salıyor. Jetler sivil/asker, kadın/çocuk demeden, üzerlerindeki insanlarla birlikte Filistinlilerin yaşadıkları bir bölgeyi yerle bir ediyor. Sharon karadan tanklarını saldığında, kaç binayı ve kaç mahalleyi, neresini isterse orayı silip süpürüyor. Filistinliler çaresiz, bir doğal felaketin sonunu bekler gibi, İsrail Başbakanının kendi jetlerine ve kendi tanklarına verdiği "misyon"un tamamlanmasını bekliyorlar. Sonra, ölülerini gömüyorlar.
İsrailliler, ellerinde bir kırmızı tebeşir, Filistin'in devlet başkanı statüsündeki ve ABD Başkanları dahil, bütün yabancı yöneticilere Filistin halkı adına muhatap olmuş - ve muhatap - Arafat'ın oturduğu mahallenin etrafına bir çizgi çekiyorlar: Buradan dışarıya çıkman yasak!
Ne yapsın, Filistinliler?
Bu, "Filistin Meselesi"nin konu edildiği bir yazı değildir. Bu, duvara sıkıştırılmış bir kedinin çaresizliğinin ne "Filistin Meselesi"nin, ne her hangi bir başka meselenin çözümüne yardım getirmeyeceği basit gerçeğinin hatırlatılmasıdır.
Filistinlilerin uçağı ve uçaksavarı, tankı ve tanksavarı yok ama üzerine dünyayı uçuracak patlayıcı sarılmış "canlı bomba"ları var. İsrail'in de onlara karşı çaresi yok. Terör sadece birey veya örgütlerin devlete karşı düzenledikleri kanlı eylem değildir ki.. O eylem devlet tarafından birey veya örgütlere karşı düzenlendiğinde de terördür. O zaman iş "yumurtanın mı tavuktan, tavuğun mu yumurtadan çıktığı" ikilemine geliyor ki onunla hiç bir yere varılması imkanı yoktur.
Nitekim, varılamıyor da..

Halburi ABD, özellikle 11 Eylülden bu yana yeni anlam kazanan Pax Americana ile böyle durumlara çare getirme gibi bir görev üstlenmiş görüntüde. Ancak bunun yerine getirilebilmesi için "krizleri sürdürme" değil, "krizleri söndürme" amacının güdülmesi lazım. Bush ise bunun tam aksi, yeni krizlerin peşinde. Bin Ladin, hatta Talibanın başı Molla Ömer yakalanmamış da olsalar Afganistan yangını söndürülmüştür. El Kaide örgütünün dişi büyük ölçüde sökülmüştür. ABD Başkanı bir yılda dört defa kabul ettiği Sharon'a "duvara kedi sıkıştırma" metodundan vazgeçmesini "ikna edici tarz"da salık verebilirdi. Bunun yerine Bush "Şeytan üçgeni" ile dünyaya yeni kriz getirmekte, kendisine yeni misyon biçmektedir. "Krizler, her ne pahasına olursa olsun sürmelidir!"
Çünkü George W. Bush 11 Eylülün kendisine kazandırdığı statüyü, başına Tanrı tarafından kondurulmuş bir nimet olarak görmektedir ve o statüyü kaybetmeme çabasındadır. Çünkü George W. Bush 11 Eylül öncesinde Başkanlık seçimlerini kıl payı - ve gölgeli - şekilde kazanmış, prestiji pek yüksek olmayan, cehaletiyle alay edilen bir Başkandı. 12 Eylül günü prestijinin bir roket gibi, aklına dahi getiremeyeceği bir düzeye fırladığını görmüş ve kıymetini anlamıştır. Bunun, eline müthiş bir güç verdiğinin de farkındadır. Bundan dolayıdır ki bir Amerikalı gazeteci onun hakkında geçenlerde "Yeni Makyavel" deyimini kullanmaktaydı.
* * *
Makyaveller daima tehlikelidirler. Başkanın en yakın çevresindeki bazı kimselerin bu yüzden ihtiyatlı davranmaya, fren görevi yapmaya çalıştıkları sezilmekte. Washington'da hava o iken Ankara'da yoğurdun üfleyerek yenmesi gerekmez mi?