Hep aynı hikaye. Neşet Ertaş usta için de durum değişmedi. Günümüzün Karacaoğlanı’nın hatırlanması, kamuoyunun gündemine gelmesi için ne yazık ki ölmesi gerekti. “Ölü sevici” bir toplum olduk çıktık.
Önce çuvaldızı kendimize batıralım. Büyük halk ozanı, üç yıldır İzmir’de yaşıyordu.
Kendisiyle İzmir’deki evinde yapılmış bir röportaj hatırlıyor musunuz?
Hastalığı nedeniyle hastaneye yatıp çıkmasa çoğumuzun İzmir’de yaşadığından bile haberi olmayacaktı.
Tiyatroya yarım yüzyılını veren Müjdat Gezen’e “Ayıcı Bayram” deyip aşağıladığını zanneden Nihat Doğan’ı Büyük Türk Büyüğü yerine koyup sayfa sayfa söyleşilerini yayınlayanlar, neredeyse her konuda fikrini kamuoyuna duyuranlar, Ertaş’ı yılda bir kez bile haber yapmadı.
Onun haber olması için ancak yoğun bakıma kaldırılması gerekiyordu.
Son yüzyılın en iyi birkaç ozanı arasında yer alan büyük usta, hayatının en verimli dönemi olan 14 yılı yurt dışında geçirdi.
Ülkeyi yöneten, yönetmeyen tek bir politikacı bile “Arkadaş senin derdin ne? Neden doğup büyüdüğün, suyunu, rüzgarını, bağını, bahçesini, sevdalarını türkülerine konu ettiğin ata topraklarından uzak gurbette yaşıyorsun?” demedi.
Yıllarca türkülerini okuyanların ona telif vermek hiç aklına gelmedi. Yani bugün arkasından gözyaşı dökenlerin önemli bir bölümü göz göre göre Usta’nın hakkını yediler.
Hadi özel televizyonların para kazanma kaygısını anladık. “İlle de ‘Parçala beni, yala beni’ diye şarkı yapanları çıkarmak zorundayız” diyorlar.
Ama madem ki yüzyılın en büyük birkaç ozanı arasında Neşet Ertaş. O zaman TRT’de niye en azından ayda bir kez programı yoktu?
Ya da üniversitelerimizin konservatuarlarından herhangi birinde Neşet Ertaş Kürsüsü var da bizim mi haberimiz yok.
Elbette insan ömrüne karar veren Allah’tır. Ama, bunlardan biri olsaydı Neşet Ertaş belki de 5-10 yıl daha fazla hayatta kalacaktı.
Yakın arkadaşı Hasan Saltuk’un anlattıklarından zaten bunu anlıyoruz.
Saltuk, “Kendisini Türkiye’ye gelmeye ikna ettim. Doktorları son bir yıl adeta mucize olduğunu, Ertaş’ın yaşama yeniden tutunduğunu söyledi” diyor.
Ama olmadı. Anadolu kültürünün önemli bir parçası olan ozan ve aşık geleneğinin dev temsilcisi fazla yaşlı sayılmayacak bir dönemde aramızdan göçüp gitti.
İlginç biçimde sağlığında ekranlarda ya da gazete sayfalarında hiç yer alamayan Ertaş ölümüyle birinci haber oldu.
Üç ya da dört saat Neşet Ertaş yayını yapan televizyonlara rastladım.
Siyasilerin tamamı cenazesine katıldı. Hakkında güzel sözler söyledi.
Ama en komiği Ertaş’ı bin yılın en iyi ozanları arasında sayan şarkıcılardı bence.
“Madem öyleydi neden adamın bir şarkısını albümünüze almadınız birader?” demezler mi adama?
Aslında tüm yaşananlara fazla şaşmamak gerek. Neşet Ertaş yıllar önce bugünleri görür gibi en güzel sözleri söylemiş:
“Ah! yalan dünyada, yalan dünyada. Yalandan, yüzüme gülen dünyada.”
Ben daha ne diyeyim.