Geçen hafta yayınlanan “Kent içinde orman sahasına ÇED’siz taşocağı izni” başlıklı yazımda konuyu gündeme getirmiştim.
Sefehisar, Bergama, Kemalpaşa ve Menemen’den sonra Buca’da da taş ocağı izni için Çevresel Etki Değerlendirme istenmediğini aktarmıştım.
Üstelik taş ocağı için izin verilen bölgenin orman alanında yer aldığını ama yılda 275 bin dinamit patlatılmasına rağmen zarar görmeyeceği yönünde rapor verildiğini belirtmiştim.
Bu yazıyla ilgili çok sayıda geri dönüş aldım.
Ama dikkatli bir okur, Aliağa’nın Şakran Beldesi’nde de benzer bir durum olduğuna dikkat çekti.
Şakran’daki durum da çok ilginç.
Yılda 14 bin 700 ton üretim yapan taşocağına kapasitesini yılda 400 bin tona çıkarma izni için Çevresel Etki Değerlendirme’ye gerek duyulmamış.
Kapatesi 30 kat artan bu taşocağı Şakran Merkezi’ne sadece 250 metre uzaklıkta.
Proje alanı 1/100 000 Ölçekli İzmir-Manisa Planlama Bölgesi Çevre Düzeni Planı üzerinde incelendiğinde orman alanı niteliğinde sayılan yerler kapsamında bulunuyor.
Ayrıca da Üçüncü Derece Sit sınırında yer alıyor.
İzmirliler, taşocaklarının kapatılması ya da çevreyi kirletmeyecek şekilde çalışmasını için gerekli tedbirleri almasını beklerken, son bir yılda İzmir’de onlarca yeni taşocağının açılmasına onay verildi.
Andazit, bazalt, kil ve kalker ocağı ile kırma ve eleme tesisleri şeklinde verilen bu izinler İzmir’i adeta bir taşocağı kentine çevirdi.
Sadece son bir yılda Aliağa 6, Torbalı’da ve Çeşme’de 4, Selçuk, Urla, Menderes ve Bergama’da 2, Buca, Menemen, Bornova, Karaburun ve Beydağ’da da birer yeni taşocağı açıldı.
Milyonlarca ton taşı kırma ve eleme kapasitesine sahip bu tesislerin pek çoğu da orman arazisi içinde yer alıyor.
İşin daha da vahimi çevrelerinde verimli tarım arazileri ile zeytinlik alanlar bulunuyor.
Verilen taş ocağı izinlerinin önemli bir bölümünde Tarım İl Müdürlüğü’nden gerekli görüşler de alınmadı.
Son derece verimli ve gerekli tarım arazileri çıkarılacak taşlara feda edildi.
Taş ocaklarının faaliyetleri için verilen izinlerde bir başka nokta daha dikkat çekti.
Verilen izinlerin yarısından fazlasında “ÇED) süreci bile gerekli görülmedi.
Yani Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, hava kalitesini bozan unsurların başında gelen, tarım, orman ve doğal alanların içinde bulunan taşocaklarına izin verirken ÇED bile istemedi.
Bütün bunlar sonucunda da İzmir sürekli yeni taşocakları ile tanışarak adeta bir taşocağı kentine dönüştü.
Ne yazık ki bu kadar da değil.
Çevre Bakanlığı’nın İzmir ve Manisa için yaptığı 31 Aralık 2015’te kesinleşen 1/100 binlik planlarda da taş ocakları ve çimento fabrikaları için özel bir not olduğu ortaya çıktı.
Söz konusu plan notlarında kent merkezinde taşocakları ve çimento fabrikalarının ekonomik ömürlerini yitirinceye kadar çalışması öngörülüyor.
Bu ifade, İzmir ve Manisa’da kent içindeki taşocakları ve çimento fabrikalarının teknik olarak ne yazık ki onlarca yıl daha faaliyetlerini sürdürebilecekleri anlamına geliyor.