Mustafa Yılmaz

Mustafa Yılmaz

ege@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen pazar neredeyse tüm öğleden sonrayı hastanede geçirmek zorunda kaldım. Düşme nedeniyle boynu ile beli arasında ciddi ağrılar çeken kayınvalideyi biraz da benim ısrarımla hastaneye gitmeye ikna ettik.
Kayınvalide bizim gibi SGK mahkumu değil. Kayınpederin emekli olduğu kurum nedeniyle istedikleri özel hastaneden yararlanma hakları var.
Devlet hastanelerinde hastaların karşılaştığı zorlukları bildiği için “evladım, istersen özel bir hastaneye gidelim” dedi.
Bu köşeyi takip edenler bilir. 18 Ağustos’ta bu sütunlarda yayınlanan “Başhekimden hastalara özel davet” başlıklı yazımda Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi (DEÜ) Başhekimi Prof. Dr. Mehmet Refik Mas’ın sağlık sorunu yaşayanları ısrarla davet ettiğini yazmıştım.
“Başhekimin davetine önce kendim uyayım” dedim. “Demez” olaydım. Hem kayınvalideye hem de eşime kelimenin tam anlamıyla rezil oldum.

Beni rezil eden olaylar şöyle gelişti: DEÜ acil kapısına eşimi ve kayınvalideyi bıraktım. Ben de arabayı otoparka götürdüm.
Bu sırada eşim, annesinin girişini yapmış. Vücudunun belden aşağısını oynatamayan annesinin yanında kalmak istemiş.
Ama güvenlik görevlileri kalamayacağını söyleyip dışarı çıkarmış. Bir süre sonra yapılan anonsla tekrar içeri girmiş.
Doktorlar annesinin üstünü değiştirmesini istemiş. Bu sırada güvenlikler tekrar gelip dışarı çıkmasını istemiş.
Kendisini doktorların çağırdığını söylemiş. En azından annesinin üstünü değiştirene kadar kalmasına izin vermelerini rica etmiş.
Ama güvenlik görevlisi arkadaşlar bırakın bir bayana hiçbir insana yapılması uygun olmayacak kabalıkla (Burada yazamayacağım sözcüklerle) dışarı çıkarmışlar.
Eşime söyledikleri, “Biz izin vermezsek, burada hiçbir doktor senin hastana bakmaz” sözleri ise meselenin boyutlarını sanırım açıkça ortaya koyuyor.

Bir süre sonra ben de acil servisin önündeydim. Zinhar içeriye girmek mümkün değil.
Bu uygulamayı “hijyen” ve “doktorların rahat çalışması” gibi gerekçelerle normal karşılayabiliriz.
Peki acil servisteki hastaların, vücutlarının yarısına kadar sarılı olsalar bile tek başlarına yürüyerek dışarı çıkarılmaları normal mi?
Biz ne yazık ki bunu yaşadık. Üç saat boyunca acil servis önünde beklerken, bizi adam yerine koyup kimse bilgi vermedi.
Saatler sonra bir de baktık ki hastamız sağ kolunun tamamı alçılı şekilde ve ayakta durmakta zorlandığı halde yürüyerek çıkış yaptı.
Kolunda parçalı kırıklar var. Yüzde 50 kaynama olasılığı var. Kaynamazsa ciddi ameliyatlar geçirecek.
Bizim kayınvalide espriyi sever. İçerde de doktorlara “Güvenlik görevlileri bana bakmanıza izin verdi mi?” demiş. Doktorlar mahcup olmuş.
Çıktığında ise bana “Oğlum, başka alternatifin varsa bu hastaneye gelinmez” dedi.

18 Ağustostaki yazımda şu görüşlere yer vermiştim:
“DEÜ Başhekimi Prof. Mas, ‘Kimsenin hasta olmasını istemeyiz. Ancak ihtiyaç duyanlara kapımız sonuna kadar açık. Kendilerine güler yüzle ve tüm kolaylıkları göstererek en iyi hizmeti sağlama sözü veriyoruz’ diyor.
Bugüne kadar pek çok devlet hastanesi ile ilgili haber ya da köşe yazısı yazdım. Yazılan haberleri okudum.
Devlet hastanelerinin yetkilileri yoğunluktan şikayet edip hep kapasitelerinin üzerinde çalıştıklarını ve hastaların bir bölümünün başka sağlık kuruluşlarına gitmeleri gerektiğini söyler.
Fakat ilk defa bir devlet hastanesinin hem de üniversite hastanesinin başhekimi hastaları davet ediyor.
DEÜ Hastanesi’nde hiçbir şeyden yakınmayan ve hastalara ‘külfet’ gözüyle bakmayan bir anlayış var.”

Gazeteci arkadaşım Hasan Tahsin benim yazdıklarıma itiraz etti. “Birader hiç de senin anlattığın gibi bir tablo yok. Bana çok şikayet geliyor” dedi.
Ne yazık ki sen haklı çıktın Hasan Tahsin. Ben kendi kendimi tekzip ediyorum.
Kendi isteğiyle ya da başka bir referansla gidenlere diyeceğim bir şey yok. Ama benim 18 Ağustostaki yazım nedeniyle DEÜ’ye tercih edecekler varsa lütfen o gün yazdıklarımı dikkate almasınlar.
Zaten kayınvalideye rezil olduk. Başka kimsenin aynı duruma düşmesini istemem.