Bu vahşetin bir bedeli olmayacak mı?

22 Mart 2017

Referandum, Suriye, Avrupa’nın ajandası, Almanya... Önceki gün Tarlabaşı’nda bir evde 3 minicik çocuk, birbirlerine sarılarak cayır cayır yanarak öldüler! Hiçbir konu bundan daha önemli değil! Adaletin hiç var olmadığının en sert tokat olarak yüzümüze çarpıldığı, sözün bittiği yer burası!

İsa 5, Abdurrahman 3, Vedat 2 yaşındaydı. Düşünebiliyor musunuz, bizlerin, çocuklarımızı gözümüzden bir dakika ayırmadığımız yaşlarda onlar evde tek başlarınaydılar. Üzerlerine kilitlenen, yorgun, yoksul, per perişan bir evde yanan bir sobanın yanı başında... O sobadan sıçrayan bir alev halıyı yaktı ve alevlerin içinde minicik bedenler birbirlerine sokularak korunmaya çalıştılar. Ne çok korktular, ne çok ağladılar, nasıl acı çektiler kim bilir... Böyle bir faciaya benim yüreğim dayanmıyor. Ey dünya sen bu musun? Ey hayat, bu minicik çocukları nasıl bu kadar zalimce kendinden kopardın?

Bakanlık müdahil oluyor

Dün Cengiz Semercioğlu Hürriyet’te çok güzel yazmış. Diyor ki: ‘Bu küçücük çocukların evde yalnız bırakılmaları cinayet değildir de nedir? Gelişmiş ülkeler 10-12 yaşından küçük çocukların evde yalnız bırakılmasını kesin kurallarla yasaklıyor. Türkiye’de bu konuda cezalar ağırlaştırılmalı... Aile

Yazının Devamı

Nereden çıktı bu ırkçı Wilders?

19 Mart 2017

Normalde kendisi ve belki Belçika ve Almanya’nın ilgisini çekebilecek Hollanda seçimleri bu kez Türkiye’ye yönelik sergilediği meydan okuma ve geçtiğimiz cumartesiden beri yaşadığımız kriz nedeniyle bütün dünyanın takip ettiği bir hadise oldu. Bu vesileyle oklar problemin kaynağı olarak gösterilen ırkçı politikacı Geert Wilders’a çevrildi. Peki, kim bu Wilders?
Wilders 2006’da kurduğu ‘Özgürlük Partisi’nin lideri, ancak ondan önce Başbakan Mark Rutte’nin liderliğini yaptığı Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi’nde 1989-2004 arasında siyaset yapmış. Yani Rutte’nin ve partisinin yabancısı değil. Ekonomik alanda liberteryen politikaları savunuyor. Vergilerin minimuma indirilmesi, asgari ücretin kaldırılması, devletin küçültülmesi... Öte yandan, siyasi olarak tam bir ırkçı ve büyük bir İslam düşmanı. İslam dininin Avrupa’da yasaklanması, Avrupa’nın Müslümanlardan arındırılması, camilerin yıkılması gibi çok provokatif hedefleri var. Wilders 2008’de ‘Fitne’ adlı, film demeye dilimin varmadığı bir zırvalama çekmiş, 17 dakikalık bu zırvalamada Kuran’a ve İslam’a hakaret etmiş ve ilk çıkışını da böyle yakalamıştı. Çok iyi hatırlıyorum, o dönem dış haberler servisinde çalışıyordum,

Yazının Devamı

Trump en azından dürüst!

15 Mart 2017

Batı çok büyük bir tuzağın eşiğinde. Fransa’da, Avusturya’da, İsviçre’de hâkim olan ve bize yönelik olarak önce Almanya’da başlayan, ardından çok daha şiddetli bir şekilde kendini Hollanda’da gösteren aşırı sağ iklim, her söylemi ve her ortamı zehirliyor. Maalesef bu iklimin kendini beslemek için seçtiği ‘düşman’ imgesi de ‘Erdoğan’ın Türkiye’si’. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Ak Parti’nin siyasetine karşı eleştirel olabilirsiniz ancak Avrupa hükümetlerinin takındığı tavır bu çerçevenin çok dışında. Bir eleştiri ya da kınama değil söz konusu olan. Söz konusu olan bir çevreleme, bir izolasyon, bir topyekûn düşmanlaştırma ve susturma politikası.
Hollanda’da yaşananlar net bir şekilde ortaya koymuştur ki Avrupa’daki mevcut siyasi iklim ABD Başkanı Trump’ın siyasi görüşünden farksız hatta daha ayrımcı, daha anti demokratik. Bundan böyle Hollanda, Danimarka, İsveç... Hiçbir Avrupa hükümeti Trump’ın bazı Müslüman ülke vatandaşlarına koymaya çalıştığı ülkeye giriş yasağını ya da vize iptallerini eleştiremez! Kimse kendini Trump üzerinden temize çekmeye kalkışamaz. Zira Hollanda’da cumartesi gecesi insan hakları ve liberal değerler ayaklar altına alınmış ve kendine liberal diyen,

Yazının Devamı

Dertlere deva olsaydı bugünlere gelmezdik

12 Mart 2017

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki heyet cuma günü çok kritik bir ziyaret için Rusya’nın başkenti Moskova’daydı. Rusya Devlet Balkanı ile 1 saat 15 dakikalık görüşme yapan Cumhurbaşkanı daha sonra da Rusya Federasyonu ile ‘Üst Düzey İşbirliği Konseyi’ toplantısının altıncısını gerçekleştirdi. Toplantıdan sonra verilen mesajlar uçak krizinden sonra sıkıntılı bir sürece giren iki ülke ilişkilerinin önemli oranda eskiye dönmekte olduğunu gösteriyor. Cumhurbaşkanı’nın biz uçaktaki gazetecilerle yaptığı sohbette hatırlattığı gibi o malum krizden önce ekonomik ilişkilerimizde 38 milyar dolara kadar çıkılmışken o olaydan sonra rakam 17 milyar dolara indi. Şimdi kararlılıkla ivme yeniden yukarıya, hedef olan 100 milyar dolara çekilmeye çalışılıyor. Toplantılarda ele alınan konuların başında tarım ürünleri ve turizm vardı. Türkiye kaybettiği Rus turisti yeniden kazanmakta kararlı. Diğer bir başlık ise enerji idi. Türk Akımı ve Akkuyu Nükleer Santrali’nde adımların atıldığı ve Akkuyu’da nihai kararın mayıs gibi alınacağını hatırlattı Cumhurbaşkanı.

Füze savunma sistemleri

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın soru-cevap bölümüne geçmeden dile getirdiği başlıklar arasında en dikkat çekici olan

Yazının Devamı

‘Evet’ cephesi Almanya’ya teşekkürlerini sunar!

8 Mart 2017

Başlık bir ironi değil. Gerçekten öyle. Almanya bunun tam tersini hedeflese de ve bunu gizleme gereği dahi duymasa da Gaggenau’da, Köln’de, Hamburg’da, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bakanlarına yönelik art arda toplantı iptalleri ve bu iptallerin gerekçesi olarak verilen sözde ‘güvenlik’ gerekçeleri bir yandan demokrasi ve ifade özgürlüğünü temsil ettiği ve savunucusu olduğunu iddia eden bir ülkeye gölge düşürüyor, öte yandan, bence yapılmak istenen toplantılardan çok daha fazla ‘evet’i kuvvetlendirmeye yarıyor! En son Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Hamburg’da yapmak istediği toplantıyla ilgili Hamburg Belediye Başkanı Olaf Scholz’un şu demecine bakın: “Türk politikacıların Almanya’da Türkiye’deki referandum için çalışmaları hiç kimsenin hoşuna gidemez, zira Türkiye giderek bir otokrasi oluyor. Referandumdan ‘evet’ çıkarsa bu gidiş hızlanacak.” Bu demeç apaçık, hiç saklanma gereği duymadan güvenlik vs bahanelerine sığınmadan, Almanya’nın ‘hayır’ cephesini desteklediğini ve bu nedenle Ak Partili bakanlara konuşma yaptırmadığını doğruluyor. Zaten bu ortada. Deniz Baykal çok doğru bir tavırla konuşmasını iptal etti, öte yandan, etmese ona kapılar sonuna kadar açıktı!
Bu

Yazının Devamı

Avrupa’da değişen hava ve AİHM

5 Mart 2017

Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland’ın özellikle tutuklu gazeteci ve milletvekillerini kastederek, “Bu kişilerin dosyaları Türk Anayasa Mahkemesi tarafından yakın zamanda ele alınmazsa, AİHM bunun etkili bir itiraz yolu olup olmadığını inceleyecek ve şikâyetleri ele almaya başlayacaktır” açıklaması çok ciddi tartışmaları beraberinde getirdi. AYM dosyaları incelememekle, yani görevini yerine getirmemekle itham ediliyor. Halbuki daha önce Can Dündar ve Erdem Gül kararı başta olmak üzere mahkeme birçok bireysel başvuruyu incelemiş ve bazılarında tutukluluğun sona ermesi gerektiği yönünde karar beyan etmişti. Şimdi değişen bir şey mi var?

Ben bu konunun çok boyutlu olduğunu düşünüyorum. Evet, değişen çok şey var. Türkiye 15 Temmuz’la birlikte çok büyük bir travma yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Bu travma her kurumu etkiledi. Üzerine OHAL geldi. Terör tırmandı. Bir anda yargı öznesi haline gelenlerin sayısı yüzlerce kat arttı. Maalesef şu anda AYM’nin elinde 100 binin üzerinde başvuru dosyası bulunuyor! Yani bir anlamda paralize olmuş durumda. Kapasiteleri yılda en fazla 20 bin dosyaya yetiyor. Bu kadar dosyayla nasıl başa çıkacağının, onları nasıl tasnif edeceğinin yolunu

Yazının Devamı

Bir askeri hareketliliğin perde arkası

1 Mart 2017

Aslında iyi oldu. Son günlerde, epeydir kabaran ama taşmaya zemin bulamayan çevreler bir kanal bulup fokurdamaya başladılar. Böylece alttan alta neyin kaynadığını, mecburiyetten kabul etmiş gibi yaptıkları temel insan hakları ve demokrasi unsurlarına nasıl da hâlâ karşı olduklarını ve güç buldukları takdirde Türkiye için hâlâ ne büyük tehdit oluşturduklarını görme imkânımız doğdu.
Kendini bu ülkenin sahibi sanan ‘rejim bekçileri’ ve onların destekçileri oldukları yerde duruyorlar. TSK’da subay ve astsubaylara başörtüsü yasağının kalkması hepsinin politik doğruculuk adına da olsa bürünmek zorunda kaldıkları sessizliği bozmasına sebep oldu. E hani başörtüsü meselesini çoktan aşmıştık? Hani bu konuyu artık köpürtmeye gerek yoktu?
Demek ki TSK öyle kutsal bir ‘rejim kalesi’ ki diğer alanlarda gönülsüzce boyun eğdikleri özgürlükler TSK’ya sirayet edince alarm zilleri çaldı.
Ben cumartesi Hürriyet’in vesayet kokan manşetini İzmir’de gördüm. Sabah gazeteyi elime alıp ‘Karargâh rahatsız’ başlığını görünce başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Gayri ihtiyari tarihini kontrol ettim. Öyle ya, sanki manşet 90’ların 28 Şubat günlerinden fırlamış gibiydi. TSK başörtüsü yasağının kalkmasında

Yazının Devamı

‘No’ filmi ve 2013 yılında kopan kıyamet

22 Şubat 2017

Pablo Larrain’in ‘No’ filmi üzerine daha epey konuşacağa benziyoruz. Zira CHP Gençlik Kolları, filmdeki reklamcı karakter Rene Saavedra’ya ilham veren Eugenio Garcia’yı Türkiye’ye getirdi. ‘Hayır’ kampanyasında onu da kullanmayı hedefliyor. Garcia, Kemal Kılıçdaroğlu ile de bir araya gelecekmiş.
Ben pazar günü bu film üzerine yazıp Şili’nin ‘Hayır’ı, Türkiye’nin ‘Evet’idir. Şili’de referandum Pinochet diktatörlüğünü ve askeri rejimi sonlandırmak için ‘hayır’ demeyi içeriyordu. Bizde ise ‘hayır’ Kenan Evren’in darbe anayasasını, bürokratik vesayetin siyaset üzerinde hegemonya kurmasını ve seçmen iradesini hukuk mühendisliğiyle kontrol altında tutmak üzerine kurulu mevcut sistemin devamını onaylamayı içeriyor. CHP otomatik olarak kendini Şili’deki ‘hayır’cıların safında konumluyor ve Garcia’ya da öyle anlatıyor ancak bizim hikâyemiz başka...
Öte yandan, çok içe kapalı yaşadığımız için ‘No’ ancak bizdeki referandum süreci vesilesiyle gündeme geldi, halbuki film ABD ve Avrupa’da vizyona girdiği 2013 yılında çok ciddi tartışmalara sebep olmuştu. Pablo Larrain, yarattığı reklamcı Saavedra üzerinden Şili’deki ‘hayır’ kampanyasını temelsizleştirmek, ülkedeki öğrenci hareketlerini, sol

Yazının Devamı