Nail Güreli

Nail Güreli

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

GEÇEN haftalarda satır aralarında anımsattığımız bir sayı, bu hafta yazının başına geçmeyi haketti.
Çiller'in Amerika'daki akıl almaz, hesaba kitaba gelmez, kaynağı şaibeli malının mülkünün ortaya çıkarılışının üzerinden tam 996 gün geçti. Dört gün sonra büyük bir "dalya" demenin zamanı geliyordu, ama Meclis Komisyonu sayesinde önceki gün Çiller "nanik" dedi. Çünkü, daha önceki yolsuzluk dosyalarındaki 7'ye 8'lik tarihsel denklem sayesinde Çiller'in mal varlığı "aklanmış" oldu. Bu "aklama" lafını da kim nasıl icat etti, doğrusu anlamak zor. Çiller mahkemeye mi gitti ki, aklanmış olsun.
Olan siyasal çıkar uğruna her şeyi "mübah" gören ve de din iman tanımaz bir ortaklığın bir şaibeyi örtbas etmesidir. Aslında örtbas etmek de değildir. bu. Bugüne kadar örtbas edildiği sanılan birçok olayın bir kamyon kazasıyla ortaya çıkışı gibi, er geç Çiller'in mal varlığının da mahkemeye düşmeyeceğini kim garanti edebilir?
Çiller'in mal varlığına "helaldir" diyen - DYP'lileri bir yana bırakın, onlar siyaseten doğuşlarından mahkum - RP'lileri ibret - i alem için tanımalısınız. İşte bu "tarihsel 8 oy"un sahipleri: RP'den Komisyon Başkanı Naci Terzi, Suat Pamukçu, Sıddık Altay, Feti Görür ve Remzi Çetin ile DYP'den Komisyon Başkanvekili Mahmut Yılbaş, Osman Çilsal ve Necmettin Dede.
Milliyet'in dün birinci sayfasındaki fotoğrafları ibretle seyretmiş olmalısınız. Diyarbakır'da insanların birkaç kilo erzak yardımı elde edebilmek için birbirlerini ezecek kadar yoksulluktan bunaldığının fotoğraflarıydı bunlar. Açlık kertesine varan geçim sıkıntısının insanlarımızı ne hallere düşürdüğünün utanç verici belgesiydi bu resimler.
Asıl utanması gerekenler ise, bir bölümü çocuklarının geleceği için Amerikalarda doyumsuz biçimde mal mülk edinme peşindeydiler; bir kısmı da yine kendi yüksek çıkarları için onları aklamak derdindeydiler.
"8 oy"un sahipleri bu Diyarbakırlı yoksul insanların yüzüne nasıl bakacaklar?.
İtalya'da her gördüğü yerde liretleri sallayarak Başbakan'ı istifa zorunda bırakan toplumdan bizim insanlarımız haberdar mı?. Bizde bu Diyarbakır fotoğraflarını bir kısım insanların yüzüne sallamak mümkün mü?.
Temiz toplum kampanyasında en büyük gücü nerden aldıkları sorusuna İtalyan Savcısı Scarpinato:
"Halkın desteğinden"
diye yanıt veriyordu.

Bu tablolardan sonra, usta mizah yazarı Savaş Büke'nin son kitabındaki (x) bir öyküden iki alıntı yapalım, kıssadan hisseyi siz çıkarın.
"Bilirsiniz, `Sıtma Savaş'ta sıtmaya bakılır, `Verem Savaş'ta vereme. Kemik hastalıkları hastanesinde kemik hastalıkları, kapısında `Kanser Hastanesi' yazılı yerde kanser tedavi edilir di mi? (...) Peki, kapısında `Hükümet Tabipliği' yazan yerde hükümet, `Devlet Hastanesi' yazılı olan yerde devlet mi tedavi görür?. Hükümet hasta mı, devlet hasta mı?."
(...)
"Bilirsiniz, köpekleri çağırırken`gel kuçu kuçu' denir. Kovalamak istediğimizde ise `git kuçu kuçu' yerine ağzımızı doldura doldura `hooooşt' deriz. Acaba `gel'i anlayan köpek `git'i anlamaz mı? Yoksa bizim memlekette bazı canlılar gelmesini bilir de gitmesini mi bilmezler?. Git deyince gitmeyenlere ille de `hoooşt' demek mi gerekiyor?."
Kıssadan hisseleri size bırakıp, biz haftayı yine şiirle kapatalım. Bedri Rahmi Eyuboğlu'nun "Çakıl" şiirinden:
"Seni düşünürken / Bir çakıl taşı ısınır içimde / Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar / Bir gelincik açılır ansızın / Bir gelincik sinsi sinsi kanar."

---------
(x) Minibüs Vitesleri Ve Demokrasi, Karşı Yayınlar, Ocak 1997, Ankara.