Geçtiğimiz hafta Milliyet Gazetesi öncülüğünde İzmir Ticaret Odası’nda düzenlenen “Mesleki Eğitim Zirvesi”nde çok önemli konular gündeme getirildi. Uzmanlar ve katılımcılar, önce “Nasıl Bir Mesleki Eğitim” sorusuna yanıt aradılar. Toplantıya katılan gençler de uzmanlara sıkıntılarını anlatıp, çeşitli sorular yönelttiler.
★★★
Bu tür organizasyonlar, konuyla ilgili her kesimi dinlemek açısından oldukça kıymetli. Bazı katılımcıların farklı ve özel önerileri böyle buluşmalarda dikkat çekiyor. Mesela benim dikkatimi, Batı Anadolu Sağlık ve Eğitim Kurumları (BASEK) Yönetim Kurulu Başkanı Op. Dr. Özer Gürbüz'ün fikirleri çekti. 40 yıldır sağlık ve eğitim kurumları işleten Gürbüz, artık bu dünyanın her taşını, her noktasını ve her problemini ezberlemiş durumda. Tabii aynı şekilde sorunların çözümlerine de çok yakın. O gün karşımıza eğitimle ilgili 3 ilginç öneriyle çıktı.
★★★
Birincisi; üniversite sınavlarının kaldırılmasıydı. Meslek eğitiminin
İzmir’de turizmi konuşmaya başladığımızda, sanki hiç bir eksiğimiz yokmuş gibi anlatırız.
“8 bin 500 yıllık tarih vardır, kültür vardır, 300 gün güneş vardır, Ege yemekleri vardır, termal turizm vardır, sağlık turizmi vardır, inanç turizmi vardır, fuar ve kongre turizmi vardır, antik kentleri vardır, tarihi çarşıları vardır, uluslararası havaalanı vardır, uluslararası limanı vardır, kruvaziyer turizmi vardır” diye, kentin pek çok özelliğini sayıp dururuz.
Yani baktığınızda, İzmir’de yok yoktur, aksine her güzellikten bolca mevcuttur.
Ama gelin görün ki, bunca renkliliğe, bunca çeşitliliğe ve bunca bolluğa rağmen, Türkiye’nin 3. büyük kenti olan İzmir, turizmde hiç de istediği yere ulaşmış değildir, aksine elindeki değerlerin karşılığını bir türlü alamamaktadır.
Nitekim, yeni Vali Süleyman Elban, kentle ilgili yaptığı ilk değerlendirmelerde bu konuya da değinmiş, İzmir’in hatırı sayılır bir turizm kenti olmadığını, turizm rakamlarını çok düşük bulduğunu söylemişti.
***
Aynı konu, Ege Turistik
Yazık ki ne yazık..
30 Ekim 2020’de Sisam açıklarında meydana gelen ve İzmir’i de sarsan 6,9 büyüklüğündeki depremden sonra kurulan “İzmir Depremzedeleri Dayanışma Derneği” (İZDEDA), mağdurlara destek olunması için 3,5 yıldır didinip duruyor, ama maalesef derdini kimselere anlatamıyor.
Anlatmasına anlatıyor da, karşısında dinleyen yok.
Bu sorunu çözmekle yükümlü olan sorumlular ise, 3,5 yıldır sus puslar..
Deprem bölgelerinde poz verirken çok başarılılar, ancak mesele çözüm üretmeye geldiğinde buz kesmiş gibi öylece duruyorlar.
★★★
2020’deki depremde İzmir’de 117 kişi hayatını kaybetmiş, yaklaşık 80 bin bağımsız bölüm hasar görmüştü.
Depremden mağdur olanların, evleri hasar görenlerin ya da tümüyle yıkılanların problemlerini çözmek için aslında sadece iki yol vardı:
Yeni belediye başkanlarının bu satırları iyi okumalarında fayda var.
Çünkü, adaylık döneminde ağızlarından çıkan her cümle, bazı kesimler tarafından özenle not edildi, saha çalışmaları dikkatlice takip edildi..
Onları izleyen iki grubun adını hemen vereyim mesela..
Birincisi.. Türkiye Sakatlar Derneği..
İkincisi.. Kabul, Eşitlik, Dahil Olma, İstihdam, Otizm Derneği..
★★★
Peki.. Bu ciddi iki derneğin yöneticileri, başkanları neden takip ettiler ve hala da ediyorlar?
Takibin en önemli nedenleri şöyle..
Avrupa ülkeleri, Türklere karşı vizeyi zorlaştırdıkça zorlaştırıyorlar. Vize başvurularına her geçen gün daha fazla engel çıkartıyorlar. Tabii ki bu durumdan en fazla, 200’den aşkın ülkeye ihracat yapan Türk sanayicileri zarar görüyor.
Zaten maliyetlerden mevzuatlara kadar pek çok güçlükle mücadele eden sanayiciler, son birkaç yıldır vize derdiyle de boğuşmaya başladılar.
Ürettikleri malları ihraç ettikleri ülkelerde göremez, oralara gidemez oldular.
★★★
Vize işi sadece sanayiciyi değil, her kesimi çileden çıkarır hal aldı.
Schengen vizesi başvuru sistemleri yüksek oranda kapalı, ara ara açıldığında ise randevu yakalamak neredeyse imkansız.
Diyelim ki randevu alabildin, eziyet bu kadarla bitmiyor.
Randevu sahibi, kendisine verilen tarihten sonra vizesini çoğunlukla bir ay üzerinde uzayan bir takvimde elde edebiliyor.
Biliyorsunuz..
Bizde genelde belediye başkan adayları listesi neredeyse son güne kadar bekletilir, bu süre içinde adaylara can çekiştirilir, aralarından tercih yapılamaz ve uzun müddet kesin isim açıklanamaz.
Bu kararsızlık tablosu hem partiler, hem de adaylar açısından oldukça rahatsız edici bir durum yaratır.
Hemen her partide genel sistem böyle işler,.
Başta bu işleyişe kimse sesini çıkarmaz, lakin sonrasında herkes birbirine girer.
Sistemsizlik ve disiplinsizlik kaos oluşturur ki, bundan kaçınılmaz.
Son yerel seçim öncesinde de gördüğümüz gibi, kaçınılamıyor zaten..
***
Evet malum…
Memleketin havası karamsar, seçim gerginliği yeni yeni bitiyor, ekonomik zorluklar boğuyor, ortalık toz duman kaplı falan ama…
Bu ortamda bile aramızda güzel ve keyifli işler yapanların, moralimizi düzeltmeye uğraşanların olduğunu unutmayalım.
Ve bu yaşadığımız olumsuz günler, onlara teşekkür etmemizi engellemesin.
★★★
Mesela…
İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’na…
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne…
Bunu derken haksız mı peki? Hayır, haksız değil, hem de hiç haksız değil. Aksine, tüm söyledikleri sonuna kadar doğru, tüm saptamaları sonuna kadar gerçekçi…
“Durduk yerde nereden çıktı şimdi Vali’nin haklı ya da haksız olduğu” diye içinden mırıldananlara hemen yanıt vereyim. Tabii ki durduk yerde çıkmadı. İzmir Valisi Süleyman Elban, 2023’ün son günlerinde kentle ilgili bazı değerlendirmelerde bulunmuş, bunlar da basında “İzmir Valisi’nden şaşırtan açıklamalar” başlığıyla duyurulmuştu.
Vali Elban, bugüne kadarki söylemlerinde de benzer konulara değinip, aynı fikirleri savunmayı sürdürünce, benim de gündemime girdi. Çünkü, açıklamaları bana göre şaşırtıcı değil, tam tersine çok