Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

"Türkiye'yi bekleyen en büyük tehlike, AB'nin olumsuz tavrı nedeniyle uğranacak bir düş kırıklığının Türkiye'yi dış dünyaya kapanan, demokratik açılımını durduran, iç ve dış sorunlarını silah zoruyla çözmeye kalkışan bir ülke haline getirmesi. AB ile tam üyelik sürecinin başladığı bir ortamda bu ürkütücü senaryoyu düşünmek bile istemiyorum." Şimdi tam bir yıl sonra bu yazıyı yazarken, bu ürkütücü senaryoyu düşünmeye devam etmek zorunda kaldığım için üzgünüm ama son bir yıl içinde ve hele son aylarda yaşanan gelişmeler karşısında farklı düşünmek kolay değil. Gerek Türkiye'yi dışlamak için bahane arayan AB'nin tavrı, gerekse Türkiye'deki gelişmeler beni böyle düşünmeye zorluyor. Avrupa Birliği'nin (AB) Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine başlama kararını verdiği 3 Ekim'in hemen sonrasında, 2005'in Kasım ayında yayınlanan Tepki Cephesi: AB Türkiye Yol Ayrımı adlı kitabımın son paragrafında, şu olumsuz senaryoya değinmeden edememiştim: Türkiye'deki olası gelişmelere ilişkin olarak epeydir taşımakta olduğum kaygıyı da, 4 Eylül günü bu köşede şöyle ifade etmiştim:"AKP, Türkiye'de iktidarı tam anlamıyla ele geçirme noktasına çok yaklaştığını hissederek Başbakan Erdoğan'ı Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtma konusunda kararlı davranırsa, devletin bu son kalesini AKP'ye kaptırmamaya kararlı görünen karşı cephenin de tüm olanaklarını kullanarak bunu önlemeye çalışması beklenebilir. Belki ben yanılıyorum ama sanki her iki tarafta da kararlı bir mücadelenin hazırlığı yapılıyor."Son haftalara damgasını vuran irtica temalı rejim tartışmaları ile Cumhurbaşkanı Sezer, Başbakan Erdoğan ve komutanlar arasındaki ilginç mesaj trafiği, böyle bir mücadelenin başlamış olduğunu düşündürüyor.Bu süreci tehlikeli hale getiren şey ise bütün tarafların, geçmiş deneyimlerden türetilmiş bazı varsayımlara ve kendi pozisyonlarına fazlaca güvenmeleri. Oysa bugünün dünyasında bu varsayımların ne ölçüde geçerli olduğu belirsiz. Tehlikeli süreç AKP, Sayın Başbakan'ın ifadesiyle, kendi düşlediği "final"e doğru ilerlerken AB'ye, Türkiye'de AB hedefine odaklanmış kesime ve kendi tabanına güveniyor. Ayrıca askeri darbeler döneminin kapanmış olduğunu düşünüyor ve bunu bir güvence sayıyor.AB, Türkiye'nin ve özellikle AKP'nin kendisine mahkum olduğuna inanıyor, buna güvenerek Türkiye'ye her talebini kabul ettirebileceğini düşünüyor. Böylece Türkiye'yi AB dışında tutmak isteyen Avrupalıları da tatmin edebiliyor.AKP'nin, AB'nin ve Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyen kesimin, TSK'nın (Türk Silahlı Kuvvetleri) rolünü sınırlayarak rejimi değiştirmek istediğini düşünen asker ise, halkın en fazla güven duyduğu kurum olarak son sözü gene kendisinin söyleyebileceğine inanıyor.Varsayımlar sakat, oyun tehlikeli. oulagay@milliyet.com.tr Acaba öyle mi?