Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Evet bunların hepsi henüz sonuca varmamış süreçler ama yıllardan sonra sonuca ilk kez bu kadar yaklaşıldığını düşünerek "neden AKP?" sorusunu sorabiliriz her halde.Bu soruyu bir - iki cümleyle yanıtlamanın mümkün olmadığını bildiğim için cevaba yardımcı olabilecek birkaç fikri ortaya atmakla yetineceğim. Bana öyle geliyor ki AKP, kendinden önceki siyasi partilerin yapamadıklarını yapmaya aday çünkü:• Kendisini statükonun koruyucusu olarak görmüyor.• Dış dünyanın Türkiyeye tanıdığı alanı gerçekçi biçimde algılayabiliyor.• Dış dinamikleri Türkiyedeki değişimi destekleyecek biçimde kullanabiliyor.• Lehinde ve aleyhinde olan güçleri pragmatik bir yaklaşımla dengeleyebiliyor. Son günlerde duyduklarımdan ve okuduklarımdan anladığım kadarıyla, dünyanın kronikleşmiş çözümsüz sorunları arasında mümtaz bir yeri bulunan Kıbrıs sorununda bir çözüme doğru gidiş umudu belirmiş durumda. Kafama şu soru takılıyor ister istemez: Bunca yılda, bunca siyasetçinin yapmadığını yapmak Tayyip Erdoğana ve AKPye mi nasip olacak şimdi? Benzer bir soruyu Türkiyenin Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlaması ve enflasyonun tek haneli rakamlara inmesi gibi ihtimalleri (olasılıkları) düşünerek de sorabiliriz. Dünya ekonomisinde trilyonlarca dolarlık bir kumar oynanıyor Amerika ile Asyanın askı nasıl bitecek?.. Deutsche Bankın Avrupadaki başekonomisti Thomas Mayere göre, G-7 diye tanımlanan ülkelerin önemi 21. yüzyılda giderek azalırken dünya ekonomisinin geleceği üzerinde söz sahibi olan üç bölgesel güç öne çıkmış durumda. Bu üç bölgesel gücün, yani ABD, Avrupa ve Asyanın kendi aralarındaki ilişkiler ise Fransız filmlerinde sıkça rastlanan karı - koca - âşık ilişkisini anımsatıyor. ABD ile Asya arasındaki tehlikeli ilişki yeni boyutlar kazanarak sürerken Avrupa, ABD tarafından terk edilmiş eş olarak gelişmeleri kaygıyla izliyor. Asya ile karşılıklı bir aşk yaşayan Amerika, bu maceranın tipik bir Hollywood filmi gibi mutlu sonla biteceğini düşünürken kenarda kalan Avrupa felaket senaryoları üretmeye devam ediyor. (Wall Street Journal, 10 Şubat 2004) ABD ile Asya arasındaki aşk, karşılıklı çıkar ilişkilerine dayanan dev boyutlu bir alışverişten başka bir şey değil aslında. ABDde Bush yönetimi, dev bütçe açıkları ve dış açıklar verme pahasına da olsa ekonomiyi canlandırma ve tüketimi sürdürme çabasında en büyük desteği Asya ülkelerinden alıyor. Başta Japonya ve Çin olmak üzere Asya ülkeleri ABDnin dev açıklarının finansmanında başrolü oynuyor ve ABDnin ekonomik büyümesini sürdürmesini sağlıyor. Asya merkez bankalarının ABD kamu kağıtlarına ve dolara talep yaratması, ABDde faizlerin yükselmemesini sağlarken dolardaki düşüşü de frenliyor. Asya merkez bankalarının döviz rezervleri bu operasyon nedeniyle yalnızca son bir yıl içinde 514 milyar dolar artmış ve 1 trilyon 940 milyar dolara yükselmiş bulunuyor. (Wall Street Journal, 11 Şubat 2004). Financial Times gazetesinin deneyimli yorumcusu Martin Woolfa göre bu "bütün zamanların en muazzam ekonomik yardım programı". (F.Times, 11 Şubat 2004).Kazandığından fazlasını harcayan ve ürettiğinden fazlasını tüketen ABD ekonomisi bu muazzam destek sayesinde büyümesini sürdürebiliyor. Bush yönetiminin övündüğü büyümenin kaynağı öncelikle Asyadan geliyor.ABDnin tam tersine, gelirlerinin büyük bölümünü tasarruf eden ve büyük oranda yatırım yapan buna karşılık henüz tüketime koşullanmamış olan Asya ülkelerinin derdi ise üretim fazlalarını satacak dış pazar bularak ekonomik büyümelerini sürdürmek. Bunun için de rekabetçi bir döviz kuruna sahip olmaları gerekiyor. İşte tam bu noktada ABD ile ilişkinin Asyayı tatmin eden boyutu devreye giriyor. Örneğin parasını dolara bağlamış olan ve ABD ile ticaretinde muazzam fazla veren (yılda 120 milyar doların üzerinde) Çin büyük miktarlarda dolar satın alarak parasının dolar karşısında değer kazanmasını önlüyor ve ucuz işçilik nedeniyle kazandığı rekabet gücünü koruyor. ABDye ve diğer ülkelere yaptığı ihracat Çinin büyük bir hızla büyümesini ve işsizlik sorununu belli bir sınırda tutmasını sağlıyor. MENFAAT AŞKI İlk bakışta herkes memnun gibi görünüyor bu ilişkiden. Bu ilişki sayesinde gerek ABDnin gerekse Çinin ve bazı diğer Asya ülkelerinin hızlı büyümesi, diğer ülkelerin ve bu arada Avrupanın ürünlerine olan talebi de artırıyor. Ancak bu ilişkinin mutlu bir sonla bitmesi pek kolay görünmüyor çünkü ABDnin büyüyen dış açığı nedeniyle dolar değer kaybederken Çinin ve kısmen de Japonyanın dolar satın alarak bu düşüşe karşı koymaları dolardaki düşüşün etkisinin hemen tümüyle euroya yansımasına yol açıyor. Değerlenen euro ise yalnızca ABDye karşı değil Asyaya karşı da Avrupanın rekabet gücünü kırıyor. İşte bu nedenle Avrupa doların düşüşünü bir noktada durdurmak istiyor ama kendi başına bunu yapacak gücü yok.ABD ve Çini farklı politika izlemeye ikna etmek ise kolay değil. Öte yandan sürekli olarak değer yitiren bir paraya, yani dolara yatırım yapmanın da Çin ve Japonya gibi ülkeler için ciddi bir maliyeti var. İşte tüm bu nedenlerle şu anda dünya ekonomisine yön veren bu aşkın nasıl biteceği merak konusu. TEHLİKE NEREDE? Türkiye gibi ülkeler mali ve parasal disiplin dersini öğrenmeye çalışırken ABD giderek büyüyen bütçe açıklarıyla ve benzeri görülmemiş boyutlardaki bir parasal genişlemeyle ekonomisini ve hisse senedi borsasını canlı tutmaya çalışıyor. Buna paralel olarak küresel döviz rezervlerinde de benzeri görülmemiş bir tırmanış yaşanıyor. 1991 yılında 1 trilyon sınırını, 2000 yılında 2 trilyon sınırını aşan küresel rezervler son üç yıldaki sıçramayla şimdi 3 trilyon dolar sınırına dayanmış durumda ve bu toplamın % 65i Asya merkez bankalarının elinde. Asya böylece eline ilginç bir koz geçirmiş durumda. oulagay@milliyet.com.tr Trilyon dolarlık kumar