Yazının başlığını oluşturan "ben çok iyiyim, siz nasılsınız" sözleri bana değil, Üzeyir Garih’e ait. Çok değişik ortamlarda en fazla karşılaştığım işadamlarının başında gelen Üzeyir Bey son olarak on gün kadar önce Sahir Erozan’ın bir grup ünlü Amerikalı gazeteci onuruna verdiği davette rastladım. Her zamanki iyimserliğini gene korumaya çalışıyordu ama belli ki onun da kafası hayli karışmıştı. Sözü döviz kurlarındaki anormal tırmanışa getirerek, "ne yapalım?", diye sordu bana, "şu ortamda döviz almak mı lazım, satmak mı?".
Üzeyir Garih kadar deneyimli, Türkiye’yi ve dünyayı tanıyan bir işadamının böyle bir soru sorması bile, ülkemizdeki belirsizliğin hangi noktaya geldiğinin iyi bir göstergesiydi her halde.
Üzeyir Bey’le ondan önceki karşılaşmamız ise Milliyet’in düzenlediği ve benim konuşmacı olarak katıldığım "Krizin Neresindeyiz" başlıklı toplantı sonrasında gerçekleşti. Üzeyir Bey ellerime sarılarak, "çok karamsar bir tablo çizecekseniz diye korkuyordum, bunu yapmadığımız için sizi kutlarım", dedi.
Üzeyir Bey’in yıllardan beri sergilediği iyimserliği ben kendi hesabıma fazla buluyor ve yer yer eleştiriyordum. Bu onun iç dünyasından yansıyan bir özelliği miydi, yoksa iyimser olmadan bir yere varılamayacağını düşündüğü için mi böyle bir dış görünüm sergiliyordu, onu bilmiyorum ama bana çok düşündürücü gelen öldürülüş biçimi de bu ülkede iyimser olmanın ne kadar güç, hatta ne kadar pahalı olduğunu gösteriyordu sanki.
Sermaye hareketlerinin serbestleştiği bir dünyada dilediği gibi at oynatan dev boyuttaki sermaye akımlarının yarattığı "dalgaların" hemen her ülkenin parası için potansyel bir tehdit oluşturduğunu ve bu ortamda "dalgalı kur" rejimi uygulayan (ya da bizim gibi uygulamak zorunda kalan) ülke sayısının hızla arttığını geçen hafta belirtmiştik. Bu yazıda ise "dalgalı kur" rejimlerinin artı ve eksilerini ortaya koyarak bu kur rejiminin bizim için uygun olup olmadığını tartışacağız. Bu tartışmada, Dünya Bankası’nda kıdemli ekonomist olarak görev yapmakta olan Fahrettin Yağcı’nın Banka’nın "Working Papers" dizisi içinde, nisan 2001’de yayımlanan "Gelişmekte Olan Ülkelerde Kur Rejimi Seçimi" başlıklı yazısından yararlanacağız.
"Dalgalı" kime uyar?
"Dalgalı kur" rejiminin en önemli üstünlükleri : (1) Spekülatörlerin hedefi haline gelecek bir kur hedefi bulunmaması; (2) İç ve dış şoklar karşısında azami esneklik sağlaması;(3) Ani bir kur krizi yaşanması olasılığını enaza indirmesi ve (4) Bağımsız para politikası izlenmesine olanak vermesi. Uluslararası sermaye hareketlerinin serbestleşmesiyle güçlenen spekülatif hareketlerin ani kriz olasılığını artırdığı bir ortamda dalgalı kur rejimlerinin yaygınlaşması pek şaşırtıcı değil. Fahrettin Yağcı’nın sınıflamasına göre "serbest dalgalı kur" rejimi uygulayan ülke sayısı 1991’de 21’den 1999’da 50’ye, "yönetilen dalgalı kur" rejimi uygulayan ülke sayısı ise 19’dan 28’e yükselmiş. "Yükselen pazar" diye nitelenen ülkelerde de "serbest dalgalı" kura geçen ülke sayısı artarken "çapalı" kur rejimlerini uygulayanların sayısı azalmış.
Ne var ki "dalgalı kur" rejimlerini benimseyen ya da benimsemek zorunda kalan ülke sayısının artması bu rejimin söz konusu ülkelerin tümü için ideal kur rejimi olduğu anlamına gelmiyor. Yağcı’ya göre "dalgalı kur" rejimi öncelikle büyük ve orta boy sanayileşmiş ülkelere uygun bir rejim.
"Dalgalı kur"un, kimileri "yükselen pazar" olarak da nitelenen "gelişmekte olan" ülkelerde başarılı olması için ise söz konusu ülkelerin: (1) Dış ticaretlerinin GSMH’daki payının büyük olmaması, buna karşılık küresel sermaye piyasalarıyla bütünleşmiş olması , (2) Çeşitlenmiş bir üretim ve ticaret bazına sahip olması, (3) Genişliği ve derinliği olan bir mali sisteme sahip bulunması gerekiyor.
"Dalgalı"dan "volatilite"ye
"Dalgalı kur" rejimlerinin en önemli sakıncalarından biri aşırı "volatilite"ye, yani aşırı dalgalanmaya ya da oynaklığa açık olması. Gene Fahrettin Yağcı’ya göre döviz piyasaları sığ olan, siyasal istikrardan yoksun bulunan, makroekonomik istikrarın henüz sağlanamadığı "gelişmekte olan" ülkelerde bu "volatilite": (1) Belirsizliği artırabilir, (2) İşlem maliyetlerini artırır, (3) Enflasyonu besleyebilir, (4) Uluslararası ticareti kısıtlar ve yabancı sermaye yatırımını caydırabilir ve bizim için belki de hepsinden önemlisi (5) Kişilerin ve ekonomik birimlerin dövize endeksli borçları büyükse, kendini korumak saikiyle dövize yönelenlerin talebi sermaye kaçışına yol açabilir.
Türkiye’ye uygun mu?
Tüm bu faktörleri hesaba kattığımızda "dalgalı kur" rejiminin Türkiye için ideal bir rejim olmadığını söyleyebiliriz. Dünya Bankası ekonomisti Fahrettin Yağcı da bu saptamaya katılıyor, ancak şu an için Türkiye’nin serbest dalgalı kur dışında bir seçeneği bulunmadığını da vurguluyor. İçerde ve dışarda güvenin sağlanamadığı bir ortamda her hangi bir kur düzeyini ya da bandını savunmanın mümkün olmadığını belirten Yağcı, ancak güvenin sağlanması halinde "yönetilen dalgalı kur"a ya da "ilan edilmemiş kur bandı" uygulamasına geçilebileceğini söylüyor. Yağcı, böyle bir rejimi başarıyla uygulamak için de, güven veren bir hükümetin yanısıra, deneyimli bir bürokrasinin de şart olduğunu vurguluyor.
Kumcu’nun israrı
Hürriyet gazetesi köşe yazarı, ekonomist Ercan Kumcu ise halen izlenmekte olan faiz ve kur politikasının TL. borçlanıp dövize yatırım yapmayı özendirdiğini, bu ilişkiyi kıracak adımlar atılmadığı taktirde dövizdeki tek yönlü tırmanışın süreceğini ileri sürüyor. Merkez Bankası eski başkan yardımcısı olan Kuncu’ya göre Merkez Bankası’nın bugünkü koşullarda bile güçlü bir oyuncu olarak piyasada varlığını hissettirerek ve gecelik faizleri de yukarı çekerek dövizdeki bu ürkütücü tırmanışı durdurabilir ve ekonomiyi çöküşe götüren paniğin önlenmesine katkıda bulunabilir.
Bayer firmasının ABD’de Baycol, Avrupa’da ve birçok ülkede Lipobay markasıyla pazarladığı kolesterol düşürücü ilacın ölüm vakalarına yol açan yan etkileri nedeniyle piyasadan çekilmesi üzerine dünyada başlayan çok yönlü tartışma sürüyor. Bayer firmasının bu konuda gerekli uyarıyı, şirket hisselerinin borsadaki durumunu düşünerek geciktirdiği yolundaki iddia ortalığı karıştırırken, son yıllarda yaygın bir kullanım alanı bulan kolesterol düşürücü ilaçların güvenilirliği konusundaki kuşkular da söz konusu ilaçları kullananların uykusunu kaçırmaya başladı. Lipobay ya da Baycol gibi "statinler" denen ilaç grubunda yer alan Zocor, Pravachol, Lipitor ve Lescol gibi diğer ilaçlar Bayer’in ilacının aynısı olmadıkları için henüz yasaklanmış değil ama ABD’de yapılan deneyler benzer bazı yan etkilerin bu ilaçlarda da gözlendiğini ortaya komuş durumda.