ABD dolarının değeri, yalnızca dünya ekonomisini değil, jeopolitik dengeleri de etkileyebilecek bir değişken. Bu nedenle Dünya Ekonomik Forumunun bu yılki toplantılarında en çok tartışılan konulardan biri doların durumu. Dolar, küresel satrancın en önemli taşlarından biri haline gelmiş durumda. Önceki gün katıldığım oturumda da "Dolar bir yıl içinde % 20 daha değer yitirirse neler olabilir?" sorusuna cevap arandı. Doların bugün bulunduğu noktaya göre % 20 değer yitirmesinden kastedilen, ticaret ağırlıklı bir döviz sepetine göre ortalama % 20 değer yitirmesiydi. Ancak özellikle Çinin ve bazı Asya ülkelerinin paralarını dolara bağlamış olmaları, dolardaki düşüşün öncelikle euronun ve Japon yeninin değerini yükselteceğini gösteriyordu. Bu nedenle dolardaki % 20lik bir ek düşüşün dolar / euro paritesinin 1.50ye, yen / dolar paritesinin de 90 - 95e kadar yükselmesi anlamına geleceği belirtildi. Hemen belirtelim ki doların önümüzdeki bir yıl içinde % 20 daha değer yitireceği konusunda uzmanlar arasında ve piyasalarda yaygın bir görüş birliği oluşmuş değil. Doların önümüzdeki bir yıl içinde değer yitirmeye devam edeceği konusunda ise neredeyse ittifaka yaklaşan bir görüş birliği var. Bu düşüşün 2005te de süreceğini ileri sürenler hayli fazla.Doların değerinin önemi, dünya ekonomisine ve uluslararası piyasalara yapacağı etkiyle sınırlı değil. Dolar, jeopolitik dengeleri de etkileyebilecek bir değişken ve bu nedenle de küresel satrancın önemli taşlarından biri. KÜRESEL SATRANÇ ABDnin Irak politikası ve küresel hegemonyasını pekiştirme hevesi yüzünden ciddi bir soğukluk yaşamakta olan ABD ile Avrupanın, doların değerindeki gelişmeler nedeniyle de bir çıkar çatışması yaşaması olası.Amerikalı ünlü ekonomist Alan Blinderın önceki günkü toplantıda da belirttiği gibi doların değer yitirmesi ABD için ve Amerikan halkı için sorun yaratmıyor. Amerikalılar Avrupalılara bakarak "Dolar bizim paramız ama sizin sorununuz" diyebiliyorlar. Doların değer yitirmesinin Amerikadaki yüksek rekabet nedeniyle iç fiyatlara yansımadığını ve enflasyonu körüklemediğini anlatan Blinder, ABDnin doların değer yitirmesi sayesinde büyümesini sürdüreceğini ve dış açığını kapatabileceğini de söyledi.Ekonomik büyümesini hızlandırma konusunda ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunan Avrupa için ise, euronun dolar karşısında ve paralarını dolara bağlamış olan Çin ve diğer Asya ülkelerinin paraları karşısında değer kazanması çok ciddi bir sorun yaratıyor. Foreign Policy dergisinin editörü Moses Naim, Avrupanın bir "tsunami etkisi" yaşayacağını ileri sürüyor. ABD VE AVRUPA Küresel satrancın en önemli oyuncularından biri haline gelen Çinin ne yapacağı da büyük önem kazanıyor bu noktada. Şimdiki durumda parasını dolara bağlamış olan Çin, doların düşüşüyle büyük bir rekabet avantajı elde ediyor ve başta ABD olmak üzere tüm dünyaya yaptığı ihracatı artırarak % 9lara varan büyümesini sürdürüyor. Ancak bu durumun sonsuza dek süremeyeceği ve bir noktada Çin parasının değerlenmesinin kaçınılmaz olacağı beklentisi Çine sermaye akışını hızlandırıyor. Hong Kongun deneyimli işadamlarından Victor Chuya göre, bu ortamda dolar % 20 daha değer yitirirse Çine doğrudan sermaye yatırımı da 50 milyar dolardan 100 milyar dolara yükselebilecek. "Ancak 2004te % 20lik bir düşüşten sonra doların düşüşü 2005te de sürerse ya da böyle bir beklenti doğarsa Çin parasını revalüe etmek zorunda kalabilir" diyor. Çin bu noktaya geldiğinde dünya ekonomisinin reel dengelerini etkileyecek yeni bir durum ortaya çıkmış olacak. Çinin bugün % 90ı dolarda olan döviz rezervini çeşitlendirmeye yönelmesi de bu yeni dengeleri etkileyebilecek. ÇİN KARTI Petrolün dolarla satılması ve doların sürekli değer yitirmesi, gelirinin önemli bölümünü petrolden elde eden OPEC üyesi ülkeleri ve Rusyayı da yakından ilgilendiriyor. Rusya ve petrol ihracatçısı Arap ülkeleri de bu nedenle kaygılı, "Doların % 20 daha değer yitirmesi bizim için felaket olabilir" diyorlar. Bu koşullar altında petrol fiyatlarını artırma çabasının gündeme gelmesi ve küresel satranca yeni bir boyut katması beklenebilir.Rusyada ve çok sayıda yabancı işçinin çalıştığı Körfez ülkelerinde sorunun bir boyutunu da halkın ve yabancı işçilerin tasarruf ve yatırım aracı olarak büyük ölçüde dolar kullanması oluşturuyor. Doların sürekli olarak değer yitirmesinin bu kesimleri rahatsız ettiği belirtiliyor. PETROL, RUSYA, OPEC Dünya Ekonomik Forumu sırasında çok değişik formatlarda toplantılar yapılıyor. Kongre merkezinde gerçekleşen panelleri, "workshop" biçiminde düzenlenen grup çalışmaları, yemekli oturumları, kahve sohbetlerini forum tipi geniş katılımlı toplantıları sayabilirim. En çok önemsenen konular ise Kongre Merkezindeki büyük salonda ağırlanıyor. Dick Cheney, Porvez Müşerref, Muhammed Hatemi gibi önemsenen konukları çoğunlukla Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab ağırlıyor ve konuğun yaptığı konuşma sonunda onunla sohbet edip salondan gelen soruları yanıtlamasına aracılık ediyor. Bu büyük salondaki etkinlikler birbirini izlediği için de saat limitlerine çok dikkat ediliyor.Klaus Schwab, Başbakan Erdoğanı da bu salonda ağırladı cumartesi günü. Programda bu görüşmeye ayrılan süre 15 dakika idi ve bu süre içinde Başbakan Erdoğanın kısa bir sunuş yapıp salondan gelecek soruları yanıtlaması gerekiyordu. Ancak Prof. Schwabın takdiminden sonra kürsüye gelen Başbakan Erdoğan ne zaman biteceği belli olmayan ve bize göre (bana ve yakınımda toplantıyı izleyen bazı Türklere göre) gereksiz ayrıntılarla dolu olan bir konuşma yapmaya başladı. Uzunca bir süre sonra önüne konan ikaz notuna karşın konuşmasını sürdüren Başbakan Erdoğan kendisine ayrılan süreyi çok aştığı için salondan soru da alınamadı ve oturum sona erdi. Başbakanın konuşmasında iyi noktalar vardı ama keşke bunların en önemlilerini 10 dakikalık bir konuşmada vurgulasa ve salondan gelecek soruları yanıtlamasına da vakit kalsaydı. Verilen fırsatı iyi kullanamadı Erdoğan.Başbakan Erdoğan daha sonra bir basın toplantısına ve onun ardından "medya liderleri" denen grubun toplantısına katıldı. Her iki toplantıda da Sayın Başbakana Türkiye ekonomisiyle, yatırımlarla, iş ortamıyla ilgili tek bir soru sorulmadı, sadece Kıbrısla, Irakla, Avrupa Birliği ilişkileriyle, ordunun siyasetteki rolüyle ilgili sorular geldi. Anlaşılan Türkiye ekonomisi ancak krize girdiği zaman dünyanın ve medyanın ilgisini çekebiliyor. Şu anda krizde olmadığımız için Türkiye ekonomisinin gündemde olmaması iyi belki ama Çin ve Hindistan gibi, ekonomideki teknolojideki atılımlar nedeniyle gündeme gelseydi fena mı olurdu acaba? oulagay@milliyet.com.tr Davosta Türkiye ve Başbakan Erdoğan