Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu hafta sonu Floridada bir araya gelen G - 7 ülkeleri maliye bakanları ve merkez bankası başkanları toplantısından da doların geleceği konusunda olsa olsa üstü örtülü bir değerlendirme çıkması bekleniyor. Ancak onlar ne derse desin, doların önümüzdeki dönemde bir miktar daha değer kaybetmesi en güçlü olasılık. Davostaki ünlü ekonomistleri ve piyasa uzmanlarını dinledikten sonra edindiğim bu izlenimi son günlerde okuduğum yorumlar da destekliyor. En yaygın kanı şu: Başkanlık seçimi yılında ABDnin bütçe açıklarını kapatma yönünde bir çaba göstermesi ya da ekonomisinde ciddi bir yavaşlamayı göze alması beklenemez. O halde ancak doların değerini daha da düşürerek büyümesini sürdürme ve sürdürülemez boyuttaki dış açığını kapatma yoluna gidecek ABD. Sorun şu ana kadar doların değer yitirmesinin bedelini Avrupanın ve euronun üstlenmesinden kaynaklanıyor ve buna çözüm aranıyor.Davosta bir konuda daha oldukça yaygın bir görüş birliği vardı. Birçok ekonomiste ve piyasa uzmanına göre, Yükselen Pazar (Emerging Market) diye nitelenen ülkelerin uluslararası piyasalarda işlem gören tahvilleri 2003 yılında spekülatif bir dalgadan etkilenmiş ve anormal ölçüde prim yapmıştı. Gelinen noktada bir Yükselen Pazar Balonundan söz etmek mümkündü ve bunu hisseden piyasalar, şu ya da bu sinyalden etkilenerek bir noktada bu balonu patlatabilirdi. Bu balondan en fazla yararlanan ülkeler arasında ise Türkiye ve Brezilyanın adı özellikle vurgulanıyor ve bu iki ülkenin tahvillerine yönelik tepkinin eşanlı olabileceği ifade ediliyordu. Önceki hafta FEDin ileri bir tarihte faiz yükseltme imasında bulunmasının öncelikle Türkiye ve Brezilya tahvillerine satış getirmesi de bu tepki mekanizmasının nasıl işleyebileceği konusunda bir fikir verdi sanırım.Türkiye ekonomisinin dış kaynağa bağımlılığının sürdüğü ve yüklü dış borç ödemelerinin bulunduğu bir ortamda Yükselen Pazar Balonunun patlatılması riski Türkiyenin gözardı edemeyeceği bir risk. Bu nedenle Türkiyenin 2004 yılında çok dikkatli olması ve kendi kontrolünde olan riskleri artırmamaya özen göstermesi gerekiyor. Bunların başında da siyasi ve ekonomik riskler geliyor. Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti ile Davosta karşılaştığımızda bana orada edindiğim izlenimleri sordu. Ben de, Davostan yazdığım birkaç yazıda da belirttiğim gibi, ABD dolarının daha da değer kaybetmesi gerektiği konusunda oldukça yaygın bir görüş birliği bulunduğu izlenimini edindiğimi söyledim. "Hiç belli olmaz" dedi Serdengeçti. Bu ifade, tipik bir Merkez Bankası Başkanı ifadesiydi aslında. ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Alan Greenspan de kurlar konusunda tahmin yapmanın yazı - tura atmaktan bir farkı olmadığını söylüyor sık sık. Grafikte de görüldüğü gibi, Türkiye Deutsche Bank ile Eurasia Group adlı danışmanlık kuruluşunun birlikte hazırladığı siyasi istikrar riski sıralamasında hala Ukrayna ve Özbekistan gibi ülkelerin bile altında, en yüksek risk taşıyan ülkeler arasında yer alıyor. Financial Times gazetesi de bu risk sıralamasıyla ilgili olarak yaptığı değerlendirmede, geçen yıl % 33 prim yapan Türk tahvillerinin fiyatının, borç yükü yüksek ve bütçe açığı büyük olan Türkiyenin riskini yansıtmadığını belirterek bu anormal primin Türkiyenin Avrupa Birliği içinde yer alma umutlarıyla açıklanabileceğini ifade ediyor. Financial Times, ABDnin ve IMFnin ne yapıp edip Türkiyenin yeni bir krize girmesini önleyeceği inancının da Türk tahvillerinin prim yapmasını sağlamış olabileceğini belirtiyor. Bütün bunların da gösterdiği gibi 2004 yılında,Yükselen Pazarlarla ve ülkemizle ilgili risk algılamalarını çok yakından. oulagay@milliyet.com.tr