Binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan Mardin’in 30 Ağustos nedeniyle bayraklarla donatılmış Cumhuriyet Meydanı’ında Milliyet TIR’ının içinde "Neden geldiniz?" sorusuna cevap ararken karşı kaldırımda biriken kalabalık "Habur Habur" , diye tempo tutmaya başladı. Aslında yeni asfaltlanmakta olan geniş caddelerden, hatta bulvarlardan geçerek eski Mardin’in eteğinde kurulmakta olan "yenişehir"e ayak bastığımız andan itibaren en çok duyduğumuz sözcük "Habur". Mardinli işadamları, nakliyeciler, sanayiciler ve işsizlikten yakınan gençler, söz birliği etmişçesine Habur sınır kapısından gerçekleştirilen ticaretin eskiden olduğu gibi serbestleşmesi halinde Mardin’in ihya olacağını söylüyorlar.
Habur ve ‘Tipik’
Mardin’de "kriz" sözcüğü bile "Habur" ve "Tipik" sözcüklerinin gölgesinde kalıyor sanki. Ben önce "Tipik" diye duyduğum sözcüğün, "TPIC" harfleriyle ifade edilen bir şirket adı olduğunu ve bu şirketin Irak’la Türkiye arasındaki mazot trafiğini tekeline aldığı iddiasıyla baş hedef haline geldiğini, Kızıltepe Ticaret Borsası Başkanı Mehmet Şahin’i dinlerken anladım. İddiaya göre 1999’dan bu yana mazot trafiğinin, "TPAO’nun bir yan kuruluşu" olarak tanımlanan TPIC’ın tekeline bırakılması Habur’dan geçen araç sayısını günde 1000 - 1200’den 750 ye kadar düşürmüş ve bu işte çalışan 52.000 kamyon ve TIR’ın önemli bir bölümünü işsiz bırakmış. Genel ekonomik kriz de buna eklenince Mardin’de ekonomik hayat ciddi bir darbe yemiş.
Boşaltılan köyler
Halen Organize Sanayi Bölgesi’indeki 140 tesisten çoğunun kapalı olduğu belirtiliyor. Milliyet TIR’ına gelen Songur Nakliyat’ın ve bir biber işleme tesisinin sahibi Mehmet Songur ve Özeyüpoğlu firmasının sahibi Ali Dölek, finansman temin edemedikleri için tesislerini çalıştıramadıklarını söylüyorlar.
Habur kapısı Mardin’de neredeyse herkesin dilinde ama farklı sorunları dile getirenler de var. "Boşaltılan köyler" in yarattığı sorunlar bunlar arasında. Mardin Tabip Odası Başkanı Dr. Kamuran Yıldırım, Mardin, Kızıltepe ve Nusaybin gibi merkezlerin varoşlarına hiç bir altyapı sağlanmadan gelip yerleşen on binlerce kişinin salgın hastalıkları arttırdığını belirtiyor.
Bize "Neden geldiniz?" sorusunu yönelten gençlerden sonra lafa giren ve adının yazılmasından çekindiğini belirten Meslek Lisesi öğretmeni A.Y.nin sözleri ise hepimiz için düşündürücü olmalı herhalde. "Eskiden ‘medyanın gücü’ vardı ve biz de buna inanırdık. Sonra ‘gücün medyası’ doğdu ve biz sesimizi medyada duyuramaz olduk", diyen öğretmenin bunları Milliyet TIR’ında söylemesi bir şeylerin değişeceğine dair bir umut ışığı sayılabilir mi acaba?