Türkiye bilgiye itibar etmeyen, tersine cehalete prim veren, böbürlenmeye alkış tutan bir ülke olmakta direndiği sürece başımız beladan, halkımız sefaletten kurtulamayacak. Son günlerde IMF (Uluslararası Para Fonu) ile ilişkilerimizde yeni cehalet örnekleri sergileyerek ve Kemal Derviş'in ajan olduğunu kanıtlamaya çalışarak yeni bir kriz çıkarmaya çabalıyoruz. IMF'yi yermek, Kemal Derviş'le ilgili komplo senaryoları üretmek, "borçlarımızı ödemeyelim, moratoryum ilan edelim", diye fetva vermek çok moda son günlerde.
Moratoryum lobisine bir müjde verebilirim bu arada, biz bu kafayla gidersek zaten onların istediği olacak, borçlarımızı ödeyemez noktaya sürüklenip sefaletin büyüğünü yaşamaya başlayacağız. "Keşke böyle olsa da şu millet hanyayı konyayı anlasa, moratoryum bezirganlığı yapanların cehaletini net olarak görse", demek geçiyor içimden ama o noktaya düşmeye bir türlü razı edemiyorum kendimi.
"Bir telekom yönetimi yüzünden IMF kredisini ne hakla askıya alır" diye tepki gösterenlerin, bunun da ötesine geçerek IMF'nin kendi kredibilitesini sorgulayanların gözardı ettiği birkaç nokta var.
Birincisi, Türkiye'nin şu anda içinde bulunduğu durumda IMF'nin kredibilitesini ağzına bile almaması gerekiyor çünkü krizden çıkış programı IMF'nin kredibilitesine dayanıyor. IMF'den sağlanan desteğin uluslararası piyasalardan yeniden borçlanma olanaklarını yaratacağı ve bu dış kaynaklarla krizden çıkışın başlayacağı, reel sektörün taze kredi bularak harekete geçeceği öngörülüyor. IMF'nin durumu ve geleceği zaten tartışılıyor bugün ama biz bu noktada IMF'nin kredibilitesini sorgularsak kendi bildiğimiz dalı kesmiş oluruz.
İkincisi, başta ABD olmak üzere G7 ülkelerinin ve IMF'nin, beş paralık itibarı kalmamış bir heyetin yönettiği Türkiye'ye, ülkeyi krizlere sürükleyen yapının ve siyaset anlayışının değiştirileceği vaadini aldıktan sonra kredi açmaya razı olduğu unutuluyor. Onların gözünde bu vaadin tek güvencesi de Kemal Derviş. Türkiye'yi peşpeşe krizlere sürükleyen anlayışın sürdüğü ve Derviş'i halletme çabalarının yoğunlaştığı hissedildiğinde kredi desteğinin askıya alınması hiç de şaşırtıcı değil.
Üçüncüsü, Türk Telekom, Türkiye'nin yeni ekonomik yapısına damga vuracak atılımların düğümlendiği noktada yer alan bir kuruluş ve kuruluşun profesyonelce yönetilmesi hayati önem taşıyor.
Dördüncüsü, Türkiye bugün IMF ile ilişkilerini koparma noktasına geldiğinde çok daha derin bir krize sürüklenir, hükümet devrilir. Değişimin önünü tıkayan ve bugünkü tablonun asıl sorumlusu olan Sayın Demirel gibiler ortaya çıkarak ülkeyi sonu belirsiz bir serüvene sürükleyebilir.