Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Ahmet Taner Kışlalı'nın haince bir suikasta kurban gittiğini duyduğumda önce içimde bir şeyin burkulduğunu hissettim. Hemen ardından, "eyvah" dedim, "gene müthiş bir hedef seçmişler, şimdi o malum süreci bir kez daha yaşayacağız". Törenler, ağıtlar, kırmızı karanfiller, mumlar, laik Cumhuriyet'e bağlılık antları. Kendini "Kemalist" olarak tanımlayan kesimin, kendi dışında saydığı herkesi aynı kefeye koyarak potansiyel suçlu ilan etmesi, "krokodilin gözyaşları" benzetmeleri. Bütün bunlar bir anda gözümün önünden geçiverdi.
Sonraki günlerde aynen tekrarlandı bu sahneler. Bu kez subaylar da Genelkurmay'ın talimatıyla, üniformalı olarak katıldılar Kışlalı'nın cenaze törenine. Laik Cumhuriyet'e kastedenlere karşı bir baskı rejimi kurulmasını öneren yetkililer de oldu.
Benim değerlendirmeme göre bunlar, suikastı gerçekleştirenlerin beklentilerine tıpatıp uygun tepkilerdi. Bütün hesap "Kemalist" kesimin bu cinayete de daha önce suikasta kurban giden Uğur Mumcu ve diğerleri için gösterdiği gibi tepki göstereceği varsayımına dayanıyordu. Tepki aynı olunca daha önce defalarca yaşananlar bir kez daha yaşanacak, bu cinayetin failinin de muçhul kalması halinde, kabaran tepki selini umutsuzluk izleyecek, düzene duyulan güvensizlik ve moral bozukluğu daha da artacaktı.
Pekiyi kendini "Kemalist" olarak tanımlayan ve sivil - asker hatırı sayılır bir seçkinler kadrosuna sahip olan bu kesim neden her defa bu beklenen ve artık ezberlenen tepkiyi veriyor, olayı biraz daha derinlemesine analiz ederek farklı bir tepki vermeyi düşünmüyor? Farklı bir tepkinin, suikastı düzenleyenlerin hedefine varmasını güçleştireceğini nasıl göremiyor?
Bu sorulara cevap arandığında, kendini "Kemalist" olarak tanımlayan kesimin belirgin özellikleri karşımıza çıkıyor. Bu kesim:
* Bilgiye değil inanca öncelik veriyor.
* İnancına aykırı gördüğü her şeye duygusal tepki vermeye bayılıyor.
* Doğru bildiğinin sorgulanmasına gerek duymuyor.
* Dünyadaki ve Türkiye'deki değişimi izlemiyor.
* 1930'ların yöntemlerinin hala geçerli olacağını sanıyor.
* Ezberle yetinip analize gerek görmüyor.
* Karşıtlarının stratejisini doğru okuyamıyor.
* Dogmatik davranarak kendini potansiyel dostlarından soyutluyor.
Tüm bu özellikleri "Kemalist" kesimin adeta bir kısır döngü içinde tepkisel davranışlar sergilemesine ve sonra büyük düş kırıklıkları yaşamasına neden oluyor. Bu kesimin temel çıkmazı ise, perşembe günkü yazımda açıklamaya çalışacağım bir özelliğinden, aslında olanaksız olana erişmek istemesinden kaynaklanıyor.


Yazara E-Posta: oulagay@milliyet.com.tr